Oturduğumuz yere göre her birimiz bu sesi çok, çok farklı şekillerde algılayacağız. | TED | كل شخص منا، إعتماداً على أين يجلس، سيسمع هذا الصوت الخافت، بصورة مختلفة. |
İşte Çinlilerin devlet algısı bu, bizimkinden çok ama çok farklı. | TED | هذه هي نظرة الصينين لحكومة الصين وهي مختلفة جداً عن نظرتنا |
Bizim yeni fikirleri tanıtılmamız ve yeni insanlar ve farklı düşünce yönleri. | TED | نريد منها أن تطلعنا على أفكار جديدة وأناس جدد بوجهات نظر مختلفة. |
Burada farklı koşullarda yeniliğin zamana karşı olan hızını görüyoruz. | TED | هذا معدل الابتكار خلال الوقت في ظل ظروف مختلفة جدًا. |
Bundan dolayı, çok farklı türlerde görsel olmayan kullanıcı arayüzü teknolojisi geliştirdik. | TED | لذلك ، قمنا بتطوير أنواع مختلفة من واجهة مستخدم تقنية غير بصرية. |
Bir enjektörü alırsınız ve bu enjektörde 10 rastgele farklı şeklini yaratırsınız. | TED | فما عليك سوى ان تحضر فلتراً ان تحضر 10 أنواع مختلفة منه |
O halde bu şekilde, bir sürü farklı şey için pişmanlık hissedebiliriz. | TED | الآن خلال هذا السياق، يمكننا أن نشعر بالندم حيال أشياء كثيرة مختلفة. |
Biraz önce size müziğin somut olduğu için farklı bir yetenek olduğundan bahsetmiştim. | TED | لقد ذكرت في وقت سابق حقيقة أن الموسيقى هي قدرة مختلفة لأنها مجردة. |
Şelaleden akan suyun her bir örneği farklı tabii ki. | TED | بالطبع، المياه التي تجري في الشلالات مختلفة في كل لحظة. |
aynı zamanda dünyaya farklı bir şekilde adapte olmanızı sağlayan beyninizdeki öğrenme merkezlerini harekete geçiriyor. Bulgularımıza göre daha pozitif olabilmek için beyninizi | TED | بل تنعكس على جميع مراكز التعلم في عقلك نمكنك من التكيف مع العالم بصورة مختلفة وجدنا أن هناك طرق يمكنك بها تدريب عقلك |
Ama aslında bu resim tamamen, farklı yerlerin fotoğraflarının birleştirilmesiyle meydana geldi. | TED | لكن في الواقع هذه الصورة مركبة بالكامل من صور من أماكن مختلفة |
Ve Dove, güzelliğe karşı tavırlar konulu küresel raporu için gerçekten 10 farklı ülkeden binlerce kadınla anket yaptı. | TED | والتقرير العالمي لدوف حول السلوك المرتبط بالجمال قام في الواقع بإجراء مسحٍ مع آلاف النساء في 10 دولٍ مختلفة. |
Dünya'da, sıfırdan bir yaşam formu yaratmayı denemek için harika deneyler yapılıyor. Bildiğimiz DNA formlarından çok farklı olabilecek türden bir yaşam. | TED | يجري القيام بها في محاولة لخلق الحياة من نقطة الصفر، قد تكون مختلفة جداً عن أشكال الحياة ذات الحمض النووي الذي نعرفه. |
Her bir çarpı işareti farklı bir yanlış cevabı temsil ediyor. | TED | كلٌ من هذه التقاطعات الصغيرة التي ترونها هي اجابة خاطئة مختلفة. |
Kartlar, en eski semboller arasındadır, ve bir çok farklı biçimde yorumlanmışlardır. | TED | البطاقات هي من بين أقدم الرموز، وقد تم تفسيرها بطرق مختلفة كثيرة. |
Ancak bizim çoklu görev gerçeğimiz oldukça farklı ve tonlarca bilgiyle yüklü. | TED | ولكن طبيعة تعد المهام لدينا مختلفة قليلة. وكثير من الأطنان من المعلومات |
Işığın farklı dalga boyları bu işte farklı etkilere sahiptir. | TED | أطوال موجية مختلفة من الضوء لها أنشطة مختلفة للقيام بذلك. |
Burada, benzer harcamaları olan iki ülkenin farklı sonuçlara ulaştığını görüyorsunuz. | TED | وما تشاهدونه هناهما دولتين تنفقان بنفس الحجم وتحققان نتائج جد مختلفة |
Ancak 1809 yılında David Ricardo, ekonomi biliminin farklı, tümden-gelimli bir yöntem kullanması gerektiğini iddia ederek, suyu bulandırmıştır. | TED | ولكن، في عام 1809، عكّر ديفيد ريكاردو صفو المياه بإدعائه أن علوم الإقتصاد يجب أن تستخدم طريقة استنتاجية مختلفة. |
Bugün sizinle konuşmak istediğim okyanus, başlı başına ayrı bir hikâye. | TED | المحيط، الذي أريد أن أحدثكم عنه اليوم، هو قصة مختلفة تمامًا. |
Bu gece çok farklısın, yeni bir sesle konuşan farklı bir insan gibisin. | Open Subtitles | أنتي مختلفة جداً الليلة,كشخص آخر يتحدث بصوت جديد |
CA: Bravo Daniel, Dünyayı daha değişik görebilmemiz için inanılmaz bir iş çıkardın. | TED | كريس أندرسون: دانيال، لقد قمت بعمل رائع في مساعدتناعلى رؤية العالم بطريقة مختلفة. |
Ancak şimdi birdenbire işim değişti, artık işim çıkıp bunun hakkında konuşmak, içe dönüklük hakkında konuşmak. | TED | واليوم فجأة غدت وظيفتي مختلفة جدا، ووظيفتي هي أن أكون هنا للحديث عن ذلك، أقصد الانطوائية. |
(Gülüşmeler.) Ama, zenci bir kadın olmanın yanı sıra, sizlerden başka yönlerden farklıyım. | TED | ولكن إلى جانب كوني سيدة سوداء، فأنا مختلفة عن معظمكم من نواحٍ أخرى |
Ama şehir, eyalet ya da bölge bayrakları bambaşka bir olay. | TED | أما بالنسبة لأعلام المدن و الولايات و الأقاليم فهي قصة مختلفة. |
Tüm yayın ağları peşimdeydi ve farkı gazetelerden isteklerim vardı. | Open Subtitles | كل الشبكات تطاردني و تلقيت طلبات عديدة من صحف مختلفة |
Geçen sefer, yanında başka bir kız vardı. Onu yedi, galiba. | Open Subtitles | المرّة الماضية , كان مع فتاة مختلفة , أظن أنه أكلها |
Ben küçükken, çeşitli koleksiyonlarım vardı sopalar, taşlar, çakıl taşları ve deniz kabukları. | TED | عندما كنت طفلا، كان عندي مجموعات مشكّلة مختلفة من عصي وأحجار وحصي وأصداف. |
Benim zamanımdan beri burada çok şey değişmiş. | Open Subtitles | الأشيـاء مختلفة قليلاً شخص مـا كـان هنـا منذ وجودي هنـا |
Aslında bu meydana gelen hücre dışı yapılar vücudun her parçasından daha farklıdır. | TED | وتبيّن بالفعل بأنّ مصفوفة خارح الخلية مختلفة عن كل جزء مستقلّ من الجسم |
Bunun benim hizmetime girmesi de böyle olmuştu. ve bu erkeklerinkinden farklıydı. | TED | لذلك كان هذا كيف جاء في خدمتي ، وكنت مختلفة عن الرجال. |