| Maalesef ki bu yıldız sistemi kaya ve toz dolu. | Open Subtitles | ولسؤء الحظ .. ذلك النظام الشمسي مملوء بالكامل بالصخور والغبار |
| Kadın 660 kg ve üstü böcek dolu çöp poşeti giyiyor. | Open Subtitles | وزنها 300 باونداً، فستانها عبارة عن كيس قمامة مملوء بأكمله بالحشرات |
| Her Friendface sayfası aynen mikroplarla dolu bir kap gibidir. | Open Subtitles | كل صفحة من صفحات الموقع تعمل كصحن مملوء بجراثيم الصداقة |
| Kadın doğum bölümü mesela, genellikle ıstırap dolu çığlıklar atan hamilelerle doludur. | Open Subtitles | قسم الأمومة بالتحديد, مملوء بصرخات الألم من قِبَل أمّهات على وشك الولادة |
| Metal kutu dolusu atık suyumuz varken kamp ateşini kim ne yapsın? | Open Subtitles | أجل، من يحتاج نار مخيم بينما لدينا صندوق معدني مملوء بالمياه المعالجة؟ |
| Aklını kaybetmeye başladı. Kafası kötülükle doluydu, sanırım. | Open Subtitles | لقد بدا بفقدانه كان لديه رأس مملوء بالاسلاك السيئة |
| Ev bizi epeyce meşgul eden pansiyonerlerle tıklım tıklım dolu. | Open Subtitles | البيت مملوء باحكام بالنزلاء ما يبقينا مشغولين الى حد ما |
| İçimin toz ve örümcek ağıyla dolu olduğunu mu söylüyorsun? | Open Subtitles | هل تقول أن داخلي مملوء بالغبار و خيوط العنكبوت ؟ |
| Bir hava ve diğeri helyum dolu iki bölmemiz var. | TED | فيكون لدينا جزئين، واحد مملوء بالهواء، والآخر بالهليوم. |
| Bazen dünyanın sonsuz suyla dolu olduğunu düşünüyoruz. | TED | غالبا نعتقد أن العالم مملوء بماء لا ينتهي. |
| Harvard oyuncaklarla dolu kocaman bir çuval gibidir. | Open Subtitles | هارفارد مثل كيس مملوء باللعب لكن عندما تنتهي العطلة |
| Bir mağara var, evlat, Mucizeler Mağarası rüyanda bile göremeyeceğin hazinelerle dolu. | Open Subtitles | هناك كهف يا ولدى... كهف العجائب مملوء بكنوز لا تتخيلها فى أحلامك |
| Bu yol var fakat ilerisi tamamen çukurlarla ve yarıklarla dolu. | Open Subtitles | الطريق الذي أخبرتك عنه. لكنه مملوء بالحفر والتشققات. |
| Ben bileyiciyim. Bana bir sabah kalktığımda ağzımın beyaz tozla dolu olacağını söyledi. | Open Subtitles | يقول انه في ذات صباح سوف أستيقظ ويكون فمي مملوء بغبار أبيض |
| Bedford'u, gerçek Bedford'u, tanıyamadık. Nefret dolu, hınçlı, kemiklerine kadar yobaz. | Open Subtitles | كانت مجهولة لنا , رجل مملوء بالكراهية و الحقد و الرغبة فى |
| Neden öyle bir şey isteyeyim? Orası bir sürü piçle dolu. | Open Subtitles | لماذا اريد ان افعل هذا انه مملوء بالعاهات |
| Ulaşmaya çalıştığınız posta kutusu dolu. | Open Subtitles | البريد الصوتي الذي تحاول الوصول له مملوء الرجاء الإتصال في وقت آخر |
| Muhtemelen, birbiri düzen terli ve berbat dişli Avrupalılarla doludur. | Open Subtitles | ربما مملوء بالأوربيون الجميليين بأسنان سيئة يمارسون الجنس فيمّا بينهم |
| İzin verirseniz, işlerini yapmalarını sağlamam gereken bir bina dolusu insan var. | Open Subtitles | حسنا ، اذا عذرتموني انتما الاثنان لدي مبنى مملوء بالناس |
| Aklını kaybetmeye başladı. Kafası kötülükle doluydu, sanırım. | Open Subtitles | لقد بدا بفقدانه كان لديه رأس مملوء بالاسلاك السيئة |
| Todd'u aramaya çalışıyorum ama telesekreteri dolmuş. | Open Subtitles | انني احاول الاتصال بتود لكن بريدة الصوتي مملوء |
| Hatta cehennem bile doldu. Neden sen de kendini ölüler tarafına ekliyorsun ki? | Open Subtitles | حتى الجحيم مملوء على آخره، لِمَ تنضمن للجبناء؟ |
| Delice bir arzuyla doluyum. | Open Subtitles | أشعر بأني مملوء بالرغبات المتهورة |
| Vadi yiyebileceğinden daha fazla, yiyecekle ve içebileceğinden daha fazla soğuk su ile kaplı. | Open Subtitles | ان الوادى مملوء بالغذاء الأخضر أكثر مما يمكنك أن تأكله وماء أكثر برودة أكثر مما يمكن أن تشرب |
| Basitçe söylemek gerekirse, kamyonun arka tarafı meta-insanların güçlerini engelleyecek güçlü bir geçici güç alanı yaratacak kadar enerjiyle dolduruldu. | Open Subtitles | في الأساس، الجزء الخلفي من هذه المقطورة مملوء بقدر كبير من الطاقة ما يجعلها فعالة لصنع نبضاً عابر لتشويش |