Bana ve erkek kardeşime güvenli bir dayanak sağlama takıntısı vardı. | TED | كان هاجس والدي الأول توفير قاعدة آمنة من أجل أخي ولي. |
Böyle bir saplantı insana yapmayacağı, normalde yapamayacağı şeyleri yaptırır. | Open Subtitles | هاجس مثل الذي يجعلك تفعل أشياء من هذه المدة , من شأنه أن لا , والتي يمكن أن عادة لا. |
Yaptıkları iş nedeniyle takıntılı ve acımasızdırlar. | TED | فهم عديمي الشفقة و لديهم هاجس تجاه ما يفعلوه. |
Bak adamım, demek istediğim bir takıntı seç ve onla kal. | Open Subtitles | أنظر يا رجل، كل ما قلته بأن تختار هاجس و تمسك به |
Biliyor musun , ben bir önsezi vardı Ben bugün burada görmek istiyorum . | Open Subtitles | اتعرفين,كان لدى هاجس اننى سأراك هنا اليوم |
Çikolatalı süte takıntın bir tür zamansal kırılma yaşadığını simgeliyor olabilir. | Open Subtitles | هاجس حبك للشكولاته بالحليب يشير الى انك متورط بكسر الحاجز الزمنى ماذا تقصد |
En kötüsü, hayatımızı mahvediyorlar: Kilo takıntısı özellikle küçük yaştakilerde yeme bozukluklarına yol açıyor. | TED | في أسوأ الأحوال، تدمر حياة الناس: هاجس الوزن يؤدي إلى اضطرابات الأكل، خصوصاً في الأطفال الصغار. |
Hiç kimsenin açıklayamadığı bir çözüm olduğunu düşünüyorum, çünkü tüm insanlarda nehir cephesi takıntısı var. | Open Subtitles | أشعر قد يكون هناك حل التي ذكرها أحد، لأنها كل ذلك هاجس مع واجهة النهر. |
Metalin din takıntısı hakkında Dio neler diyecek merak ediyorum. | Open Subtitles | لذلك أنا الغريب أن نسمع رأيك على أساس ديني میتالية هاجس. |
Telefondaki gizemli kadın, bende saplantı haline gelmişti. | Open Subtitles | كان هاجس أنا مع بعض امرأة سر على الهاتف. |
Ve büyük bir hızla, bunu yapmayı saplantı haline getiren adam olarak ün yaptım. | Open Subtitles | وأنا أصبح يعرف سريعة جدا لكونه الرجل الذي كان هاجس حقا مع تسمير ذلك. |
İlk kez sana baktığım günden beri bir nevi sana takıntılı oldum. | Open Subtitles | إنه نوعاً ما هاجس مُنذ وضعت عينى عليك من المرة الأولى. |
Basın adeta İtalyan Maestro'ya takıntılı hale geldi. | Open Subtitles | هو هاجس الصحافة بواسطة المايسترو الإيطالي. |
Sonra yemek yarışmalarını izlemeye başlayıp takıntı haline getirdim... | Open Subtitles | ولكن بعد ذلك بدأت في مشاهدة تلك الطبخ العروض المنافسة وحصلت على هاجس. |
Son olarak, bu bir takıntı olur: | TED | و اخيراً وليس اخراً، أنه هاجس. |
Bir önsezi. | Open Subtitles | انه هاجس الورود حمراء |
Yaş takıntın hakkında ne hissettiğimi biliyorsun. | Open Subtitles | أتعرفين ماذا أشعر عن هاجس عمرك. |
İblisler tarafından saldırıya uğradığı bir imge gördüm. | Open Subtitles | كان لي هاجس أنها كانت هاجمها الشياطين. |
Para senin umurunda değil ama arkadaşın paraya kafayı takmış. | Open Subtitles | كنت لا تعطي الخراء حول المال ولكن هي هاجس أصدقائك معها. |
Wilden, Alison cinayetini arkadaşlarıma yıkmaya kafayı takmıştı. | Open Subtitles | كان هاجس ايلدن بمحاولة القتل دبوس أليسون على أصدقائي. |
Miranda tarihi biyografiler okumak konusunda takıntılıydı. | Open Subtitles | كان هاجس ميراندا مع القراءة السير الذاتية التاريخية. |
'Zenginler kafayı parayla bozmuştur.' lafını duydun mu? | Open Subtitles | هل سمعت ِ هذا القول أن الأغنياء هم عرضة لتكوين هاجس بالمال؟ |
Phoebe bir imgelem gördü ve pekte iyi değil. | Open Subtitles | كان هاجس فيبي، وليس فكرة جيدة. |
Sende en az benim kadar biliyorsun ki her imgelemi durdurmak zorunda değilsin. | Open Subtitles | تعلمون جيدا كما كنت تفعل لم تكن لجم كل هاجس. |
Ele geçirilen topraklardaki nüfusa yiyecek sağlamak konusunda isteksiz olan Alman ordusu için insanları listelemek gittikçe artan bir tutku haline dönüştü. | Open Subtitles | ومع تردده في إطعام السكان الذين احتلوهم.. تملك الجيش الألماني هاجس متزايد في تصنيف السكان |
saplantısı vardı. Üç Latince isim. | Open Subtitles | كانت هاجس لديها ثلاثة أسماء لاتينية |