| Bunu elimden almasına asla izin vermem. | Open Subtitles | انه الشيء الوحيد الذي أقسمت الا ادعه يأخذه مني |
| Prens son ziyaretinde neden onu yanına almadı? | Open Subtitles | لماذا لم يأخذه معه الأمير في آخر زيارة له |
| 10 dakika sonra hastanede olacağım. İhtiyacı olan gelir alır. | Open Subtitles | أنا سأكون في المستشفى خلال 10 دقائق ، وبالتالي فإن الشخص الذي يحتاج إليه يجب أن يأتي و يأخذه |
| Arkadaşlar, şunu hayal eder misiniz? Telefonunuzla meşgulsünüz ve birisi gelip onu elinizden alıyor ve kızdığınızda da şöyle diyor: | TED | رفاق، تخيلوا أنكم تتحدثون في هاتفكم، يأتي شخص ما إليه وبكل بساطة يأخذه من بين أيديكم. |
| Bırak o alsın baba, umurumda değil. | Open Subtitles | دعه يأخذه يا أبي.. لا يهمني الأمر أن يأخذه، إنه وثاب |
| Silahını, birinin elinden alması için yalvarıyormuş gibi taşıyorsun. | Open Subtitles | الطريقة التي تضع فيها ذلك المسدس انت تطلب ان يأخذه احدهم منك |
| Ve kimse benden alamayacak. Sen alamazsın, gerçek sahibi de alamaz, kimse alamaz. | Open Subtitles | ولن يأخذه أحد مني ، لا أنت ولا صاحبه الشرعي ولا أي شخص |
| Security Concepts'den kimse ciddiye almıyor. | Open Subtitles | لا أحد بالمفاهيم الأمنية يأخذه على محمل الجد |
| Ta-Da! Biri bunu cennete almamış. | Open Subtitles | إنظر للشيء الذي لم يستطع . أن يأخذه أحدهم معه للجنة |
| Sen de yabancı birinin onu almasını veya Illinois eyaletinin vergi mükelleflerinin iki kuruşuyla ona bakmasını istiyorsun, öyle mi? | Open Subtitles | أنه يأخذه , أو تأخذه المقاطعه لتكون مسؤوله عنه بمال الضرائب؟ |
| Avukatlık ücretini ve annemin huzur evinde kalma ücretini ödediği sürece hepsini alabilir. | Open Subtitles | طالما هو موافق على دفع أجر محاميي وإقامة أمّي في بيت التّمريض يستطيع أن يأخذه |
| Şimdi Creed'i cezalandırıyor. Drago onu iplere götürüyor. | Open Subtitles | اليسرى، انه يعاقب الان دراجو يأخذه عند الحبال |
| Başkasının almasına karşı bir şeyler yapabilirsin diyorum. Ne demek istiyorsunuz? | Open Subtitles | بل قلت أنك ربما ستفعل شيئا يجعل شخصا آخر يأخذه ماذا تعني ؟ |
| Onu benden kimsenin almasına izin vermeyeceğim. | Open Subtitles | لن أسمح لأي شخص أن يأخذه بعيدا عني |
| Neden içeri almadı? | Open Subtitles | خارج باب مطبخه لماذا لم يأخذه للداخل ؟ |
| Nereye koyduğunu gördük ama o bir şey almadı. | Open Subtitles | لقد رأينا مكان المسدس ولكنه لم يأخذه |
| Evren, hayatlarımıza giren her güzel şeyi alır götürür. | Open Subtitles | كلّ شيء جيّد يأتي إلى حيواتنا يأخذه الكون بعيدا |
| Çünkü polis o parayla, namuslu vatandaştan, bebek arabası satın alıyor. | Open Subtitles | الشرطى يأخذه ويشترى عربة طفل رضيع من المواطن المحترم |
| Evet, ölüm bizden ne kadar çok şey alırsa alsın, aynı zamanda verir de. | Open Subtitles | نعم برغم ما يأخذه الموت منا انه يمنح أيضا |
| - İlacı alması gereken ama artık alamayan adamın hayatını değiştirmek dışında. | Open Subtitles | يأخذه لن ولكنه العقار على يحصل أن يفترض كان الذي |
| Bu çocuğu istiyorum. Onu benden hiç kimse alamaz. | Open Subtitles | أنا أريد هذا الطفل ولن يتمكن أحد أن يأخذه مني |
| Security Concepts'teki hiç kimse bunu ciddiye almıyor. | Open Subtitles | لا أحد بالمفاهيم الأمنية يأخذه على محمل الجد |
| Hortumumu almamış birine göre çok şey biliyorsun. | Open Subtitles | يبدو أنك تعرفين الكثير عن خرطومي بالنسبة لشخص لم يأخذه |
| Sen de yabancı birinin onu almasını veya Illinois eyaletinin vergi mükelleflerinin iki kuruşuyla ona bakmasını istiyorsun, öyle mi? | Open Subtitles | أنه يأخذه , أو تأخذه المقاطعه لتكون مسؤوله عنه بمال الضرائب؟ |
| Böylece istediğim şeyi alabilirim. Daha doğrusu Karanlık Olan alabilir. | Open Subtitles | حتّى آخذ ما أحتاجه أو بالأحرى، يأخذه القاتم |
| Bir yaprağın üzerine yumurtlamıştı ve şimdi de onu bir Guzmanya bitkisinin yüksek dallarındaki bir havuza götürüyor. | Open Subtitles | وهو يرعاهم على ورق الأشجار والآن هو يأخذه إلى بـِركه صغيره داخل نبات الـ بروميليد فى أعالى فروع النبات |
| Çıkış noktasına geldiğinde, Dixon'ın kasadan aldığını bununla değiştireceksin. | Open Subtitles | عليك استبدال ما يأخذه ديكسون من القبو تغيير الصفحات فقط ؟ |
| Gece yarısı ahır görevlisini uyandırarak kendisini, Andrew Jackson'la görüşmek üzere Beyaz Saray'a götürmesini istedi. | Open Subtitles | أيقظ فتى الإسطبله في منتصف الليل وآمره أن يأخذه للبيت الأبيض ليرى أندرو جاكسون |
| Denver'a götürüp oğluna bırakabiliriz. Lütfen. | Open Subtitles | يمكننا أن يأخذه إلى دنفر، ترك له مع ابنه. |