Ama tayt giyen iki adamla uğraşacaksam ücret de katlanır. | Open Subtitles | لكن، إذا كان عليّ أنّ أطهو رجلين معاً السعر سيرتفع |
Küçük bir ücret karşılığında, virüsü siteye yükleyebiliyor ve her şey yolunda mı bakabiliyorlar. | TED | مقابل رسوم رخصية، يقومون بتحميل تلك الفيروسات و للتأكد من أن كل شيء على مايرام. |
Ve giderek artan bir şekilde tüm bu bağlantı için ödememiz istenen ücret bizim özelimizdir. | TED | و بتزايد الثمن الذي يتطلب منا دفعه مقابل كل هذه التواصلية هي الخصوصية. |
O gün eve geldi ve bana sigara sarma işi için tuttuğu ücret defterini gösterdi. | TED | ذلك اليوم تحديدًا عادت إلى المنزل وأرتنى كتاب أجور لفها للبيدى. |
- ücret de işte burada, taksimetrede yazıyor. 29 Dolar. | Open Subtitles | و الأجرة موجودة على العداد إنها 29 دولاراً |
Evet, bu, geçen gece konuşmam için ücret aldığım yaşlı adam. | Open Subtitles | أجل،هذا الرجل المسن الذي تم الدفع لي لأتحدث معه الليلة الماضية |
Bu resmi işler için minimum ücret, vergi memuru için, bilirsin. | Open Subtitles | هذا هو الراتب الأساسي فحسب، من أجل الأوراق و الضرائب، أتفهمين؟ |
Eğer angaryalara yardım edersen sana iyi bir ücret ve kalacak yer veririm. | Open Subtitles | إن ساعدتني في الٔاعمال فسأعطيك أجراً مقبولًا ومكاناً تقيمين فيه |
Bak, kişi başı istediğin ücret neydi geçen sefer? Üç katına çıkarayım. | Open Subtitles | انظر، أياً كان السعر بالنسبة للرأس في المرة الماضية، سأضاعفه 3 مرات |
Tekrar gördük ki, insanların sürüş alışkanlıklarını azaltma istemelerinde "ücret" müthiş bir rol oynuyor. | TED | وهكذا مرة أخرى، يمكننا أن نرى بأن السعر يلعب دورا كبيرا في رغبة الشعوب للحد من سلوكياتهم في قيادة السيارات. |
Bu ürün için bu kadar ücret almamız doğru mu? | TED | هل من الصواب أنه علينا طلب السعر العالي مقابل هذا المنتج؟ |
20 Euroluk yıllık sabit bir ücret alıyorlar. | TED | هم يتقاضون فقط رسوم صيانة شقة سنوياً بمقدار 20 يورو |
Gene de dünyadaki pazar güçleri arayıp belirli bir ücret karşılığında rüşvetle mücadele eden bir servis kurmadılar. | TED | ولكن قوى السوق حول العالم لم تقم أي خدمة تستطيع بها الإتصال ودفع رسوم , و مكافحة الحاجة إلى رشوة |
Evet, yerel işadamları bize ücret öder, biz de ekibimizi gönderir, sokaklarındaki çöpleri aldırırız. | Open Subtitles | أجل .. أنظري .. رجال الأعمال المحلّيين يدفعون لنا رسوم |
Yapamazsınız. Bu şov için tam ücret ödedim! | Open Subtitles | لن تفعلوا ، دفعت الثمن كاملاً لعرض الغرائب هذا |
Affedersiniz, kötü haberlerim var. Demiryolu ücret bordrosu çalındı. | Open Subtitles | لدي أخبار سيئة سرقت أجور موظفي سكة الحديد |
Düşünsene, asgari ücret alıyor. Donna da 2 peni kazanıyor. Çok küçük bir daireye güçleri yetebilecek. | Open Subtitles | ومع ذالك هو على الأجرة القليله وهي مؤقته لذا كل مايمكنهم تحمله هي شقة صغيرة |
Önceden ayakkabı da veriyorlarmış, ama ücret hala iyi. | Open Subtitles | انهم كانوا يعطون الأحذية أيضا لكن الدفع ما زال جيد |
Bugün milyonlarca kadın bu şekilde taviz veriyor, eşit çalışma için eşit ücret alamadıkları işlerine devam ediyorlar. | TED | اليوم، تقوم الملايين من النساء بهذه التسوية، البقاء في الوظيفة دون تقاضي الراتب المتساوي في الموقع الوظيفي المماثل. |
Biliyorum ki sana asgari ücret veriyoruz, buna karşı savaşmıştım. | Open Subtitles | أعلم أنك تتقاضى أجراً قليلاً، أنا عارضت ذلك |
Bu ücret ve pay, ekonomiyi ve inovasyonları milyonlarca iş yaratarak canlandırırdı. | TED | هذه الرسوم وتوزيع الأرباح سيحفز الاقتصاد والابتكار، بخلق ملايين الوظائف. |
Tamam, peki siz nasıl isterseniz öyle takılın ama ücret almamasının sebebi bu değil. | Open Subtitles | حسناً، قل ما شئت، ولكن هذا ليس السبب في أنّه لم يأخذ أجرة |
Bu özel rezervasyon için her kişi için belirli bir ücret oranı hesaplanır. | TED | وقد قامت بحساب سعر التكلفة لكل شخص مقابل هذ الحجز بالذات. |
Eşit işe eşit ücret hakkınızı savunuyorum, ve çocuk doğurma... ya da kürtaj olma hakkınızı da savunuyorum. | Open Subtitles | أؤمن بحقك في مرتب مساو للرجل وفي حقك في ولادة طفل أو إجهاضه يجب أن تتم معاملتك كالرجل |
Başka bir hastaneden daha iyi bir ücret teklif edilmişti. | Open Subtitles | عرض علي أن اعمل في مكان اخر مع راتب أعلى ولم أذهب |
Sizi, hiç ücret almadan istediğiniz yere götürebilir miyim diye soracaktım. | Open Subtitles | لا , لا , لا أريدكما أن تدفعا أريد أن أسألكما ما إن كنت أستطيع أن أقود لكما طوال الوقت و بدون تكلفة |
İyi donanımlıydılar, iyi ücret alıyorlardı, ve kızlara naylon giysiler ve dans gibi güzel şeyler verdiler. | Open Subtitles | كانوا مجهزين بشكلاً جيد ويحصلون على رواتب جيده وقد أعطوا الفتيات اشياء جيده وجديده مثل الجـوارب النايلون وولـع الرقـص |