Tekrar tekrar resme geri dönüyor, cevabı ve boşluğu dolduracak o hikayeyi arıyorum. | TED | مرة بعد مرة، أعود للوحة أبحث عن الجواب، أبحث عن القصة لملئ الفراغ |
İnsanlık adına ne yaparsam yapayım, eski suçlarımın yarattığı boşluğu dolduramam. | Open Subtitles | لا يوجد أي مسعى إنساني يستطيع ملء الفراغ الذي تركته جرائمي |
O boşluğu doldurmak için yemek mönüsünü 60 numara harflere büyüttüm. | Open Subtitles | ولأغطي الفراغ أضطررت لوضع قائمة الطعام مقابل مقال يساوي 60 نقطة |
Söyleyeceğim şey şu, biriktirme isteğiniz ve hareketleriniz arasındaki o boşluğu nasıl kapatırsınız? | TED | ما سأخبركم به هو كيف تسد تلك الفجوة بين نواياكم للادخار وبين تصرفاتكم. |
Cronus ve Apophis'in ölümleri diğer Düzen Efendileri'nin sömürebileceği bir güç boşluğu oluşturdu. | Open Subtitles | موت أبوفيس كرونوس خلق فراغ في السلطة حكام النظام الآخرون يحاولون استغلال الموقف |
Kardeşi de babalarının da kendisini mahveden aynı kayıtsızlık ve boşluğu hissetmesini istemiş. | Open Subtitles | الاخ يحتاج ان يشعر الاب بنفس النوع من البرودة و الفراغ التى تملأه |
Çenesiz bir insan azmanı olabilir ama asla benden geriye kalan boşluğu dolduramaz. | Open Subtitles | ربما يكون قمامة إنسانية بدون ذقن, ولكنه لن يملأ الفراغ, الذي تركته خلفي. |
Ama bu, bir boşluğu doldurmak içinse bırak hayatımı yaşayayım. | Open Subtitles | ،ولكن إن كانت هذه محاولة لملأ الفراغ دعني أعش حياتي |
Bir boşluğu doldurması gerekiyordu. Yani o boşluğu oğluyla doldurdu. | Open Subtitles | كان عليها أن تملأ الفراغ الذي بقلبها، لذا ملأته بابنها. |
Yaptığımız aslında şuydu, biyomalzemeleri bir köprü gibi kullanıyoruz böylece organdaki hücreler adeta köprü üzerinde yürür gibi gidiyorlar, ve oradaki boşluğu doldurarak o dokunun yenilenmesini sağlıyorlar. | TED | ما فعلناه في الواقع كان أننا استخدمنا الخامة الحيوية كجسر لتتمكن خلايا العضو من عبور هذا الجسر، إذا أردتم القول، لتعمل على ملء الفراغ وتجدد هذا النسيج. |
Ve içimdeki boşluğu doldurmak için düşünmeden davranmaya başlamıştım. | TED | ولسدّ الفراغ الداخلي، بدأت بتجربة الأمور السيئة الممكنة. |
Burada yaptığımız, asıl nesneyi çizmek yerine çevresindeki boşluğu çizmek. | TED | والفكرة هي، بدلاً من أن ترسموا الشيء الفعلي، فإنكم ترسمون الفراغ حوله. |
Bu gruplar yükseliyor çünkü hükümetin bıraktığı boşluğu dolduruyorlar. ve silahlı ve de politik olarak ortaya çıkıyorlar, şiddet mücadelesi ve yönetişimi sağlamakla bağlantılılar. | TED | فهي تصعد لأنها تملأ الفراغ الذي تتركه الحكومات، فهي تظهر من جهة عسكرية و سياسية، لتندمج في الصراع العنيف وتوفير الحكم. |
Ve komik kedi resimleriyle uğraşan birisi bu boşluğu çoktan aştı. | TED | وإن الشخص الذي يصنع قطة كوميدية قد عبر بالفعل هذه الفجوة. |
Sayın avukat, tüm bahislerin kapandığı ahlaktan yoksun bir boşluğu... | Open Subtitles | المستشار، أنت تَشتغلُ الآن في فراغ خالي مِنْ المبادىء الأخلاقية |
İçerisinde bu büyük yeraltı boşluğu gibi etkileyici manzaralar barındırıyor ve şaşırtıcı biyolojik ve mineralojik dünyalarca da oldukça zengin. | TED | وتحتوي على مناظر طبيعية خلابة مثل هذا التجويف الأرضي الضخم، وهي غنية بعوالم بيولوجية ومعدنية مدهشة. |
İki boşluğumuz var: Bilgi boşluğumuz ve cazibe boşluğumuz var. Bilgi boşluğu konusunda düşünüyoruz. İnsanları nasıl eğitiyoruz? | TED | لدينا فجوتان: لدينا فجوة معرفية ولدينا فجوة الرغبة. الفجوة المعرفية هي شيء نفكر فيه: كيف نعلّم الناس؟ |
Bulduğumuz ilk cesedin göğüs boşluğu üzerindeki göğüs kemiğinde; dördüncü, beşinci ve altınca kaburga kemiklerinde ağır travmalar var. | Open Subtitles | تجويف الصدر للجثة الأولى التي وجدناها تُظهر جرح هائل بعظمة القص و الأضلاع القصية الرابعة و الخامسة و السادسة |
Siz DNA sonuçlarını beklerken biz de birkaç boşluğu dolduruyorduk. | Open Subtitles | جميعنا فقط نقوم بملئ الفراغات بينما كنتِ تنتظرين نتيجة الحمض النووي |
Böylece ruhundaki boşluğu doldurabiliyor musun? | Open Subtitles | هل تقدرين على ملئ فراغك بكل هذا ؟ |
Eğer boşluğu bu sefer daha erken alabilirsek. | Open Subtitles | إذا كنا نريد الحصول على الجوف يجب أن نستعجل |
Hava boşluğu boyunca devam etti ve sorgu odasındaki havalandırma deliğine çarparak doğrudan kurbana doğru sekti. | Open Subtitles | انتقلت خلال فتحة التهوية بعدها اصطدمت بأحد بالشُّباك الداخلي للفتحة الخاصة بغرفة التحقيق |
Ve orada yaptığım şey gözünüzü boşluğa yöneltip geometriyi farklı bir şekilde algılamanızı sağlamaktı ve bu dolap boşluğu dağıtmayacaktı. | TED | والذي كنت أحاول فعله هناك هو توجيه عينك في المساحة لتهيئ لك الأبعاد بطريقة مختلفة وأن الأثاث لن يفتت المساحة |
Pek çok boşluğu olan bağlayıcı bir belge. | Open Subtitles | نحتاج الى وثيقة ملزمة مليئة بكثير من الثغرات |
Daha önceden hiç bilmediğim bu boşluğu hissediyorum ve bu beni korkutuyor. | Open Subtitles | أشعر بفراغ لم أشعر به أبداً من قبل وهذا يخيفني |
Enderby'nin evinde bulduğumuz çamur parçasını pişirdim sonra bıraktığı boşluğu alçı ile doldurdum. | Open Subtitles | لقد خبزت قطعة الطين التى وجدناها فى منزل اندرباى ثم ملأت الفتحة بالجبس |
Ve böylece sırf her iki duvarda inceleme yapmak ve bir hava boşluğu aramak üzere çok sofistike radyo antenleri kurduk. | TED | لذلك بنينا نحن بعض هوائيات الراديو المتطورة جدا فقط لبحث كلا الجدراين والبحث عن ثغرة هواء. |