18 Şubat 1943'te Sophie ve Hans broşürlerle dolu bir çantayı üniversitelerine getirdiler. | TED | في 18 فبراير عام 1943، أحضرت صوفي وهانز حقيبة مليئة بالمنشورات إلى جامعتهم. |
Zaten iğrenç yarasalarla dolu bir ambarınız var. Bundan kurtulmak istiyordunuz. | Open Subtitles | لنفترض أنّ لديك حظيرة مليئة بالخفافيش القذرة، وأنت أردت التخلّص منها |
Nitekim onu, içi silah ve porno dergileriyle dolu bir odada buldum. | Open Subtitles | على أي حال، عرفت بكذبها في غرفة مليئة بأسلحة ومجلات سبانك هاوس |
Kolay seçimlerle dolu bir dünya bizi gerekçelerin kölesi ederdi. | TED | عالم مليء بالخيارات السهلة فقط من شأنه أن يستعبدنا للأسباب. |
Ağzı metal dolu bir adamı öpmek nasıl bir duygu? | Open Subtitles | ما هو شعورك عند تقبيل رجل و فمه مليء بالمعدن؟ |
Çocuklarla dolu bir denizde kim kendisi gibi olana çaresizce yapışır. | Open Subtitles | أقصد في بحر مليئ يالأطفال الذين هم متمسكون بشدة بنوعهم الخاص، |
İçinde öldüren bir şey varsa isteyeceğimiz son şey çocuklarla dolu bir göldür. | Open Subtitles | وإن كان بداخلها شيء يقتُل، إذن كل ما نحتاجه هو بحيرة مليئة بالأطفال |
Onu son gördüğümüzde Ming vazolarımla dolu bir kamyonla uzaklaşıyordu. | Open Subtitles | اخر مرة رآه احد منا, كان يركب شاحنة. مليئة بفازاتي |
Bir sandalla açılıp içi altın dolu bir hazine sandığı bulamazsın. | Open Subtitles | لا مجرد إلقاء زورق من و العثور على الكنز مليئة بالذهب. |
Korkaklarla dolu bir gemide, biz kızların yaşadıklarımızdan ders almamız gerektiğini düşünüyorum. | Open Subtitles | في غواصة مليئة بالرجال المخيفين أعتقد أن على الفتاة أن تحمل سلاحاً |
"Sefalet çeken sanatçılarla dolu bir şehirde oyuncu bulmak zor değildi." | Open Subtitles | لم يكن البحث عن الممثلين صعباً في مدينة مليئة بالممثلين الفقراء |
Dün neredeyse yüzümü asit dolu bir lavaboda yıkıyordum, hatırladın mı? | Open Subtitles | أتذكر حينما كدت أن أغسل وجهي بالأمس في مغسلة مليئة بالحامض؟ |
Daha önce hiç tatmadığın acılarla dolu bir dünyayla tanışacaksın! | Open Subtitles | إلى الدّخول إلى عالم مليء بالألم لم تعرف له مثيل |
Hayır bu senin yüzünü görmüş olan federal ajanlarla dolu bir ofis. | Open Subtitles | لا ن هذا مكتب مليء بعناصر المباحث الفيدرالية الذين شاهدوا وجهك جميعهم |
Tamam, içeri giriyorsun tanıdık insanlarla dolu bir odada bekliyorsun. | Open Subtitles | انت تدخل الى هناك وتقف في دور مزدحم مليء بالوجوه |
Joca ile zenci ve çingenelerle dolu bir kafeste yaşayacağız. | Open Subtitles | أنا و هو سنسكن في قفص مليء بالزنوج و الغجر |
Kumarbazlar tarafından dolup taşan kumarhanelerle dolu bir sığınak ve tamamen mafyanın kontrolünde. | Open Subtitles | لرجال العصابات بعيدا من القانون ملاذ مليئ بالكازينوهات والمقامرين وهو تحت سيطرة العصابات |
Ve şans eseri bazı adamlar mikrofonlarla dolu bir odada suikast hakkında, siz ve diğer sekiz insanın anladığı dilden konuşmaya başladılar. | Open Subtitles | و كان هناك شخص يتحدث مع بعض الرجال عن جريمة قتل بلغه تتحدثينها أنت و ثمانى أشخاص آخرين فى حجره مليئه بالميكروفونات |
Bende dolu bir 45'lik var. Sende ise sivilceler. | Open Subtitles | لدي مسدس محشو عيار 45 وأن لا تملك ثوى بثور |
Gerçekte kurbağayı, ölü kurtçuklarla dolu bir kutuya koyarsanız hiçbir şey hareket etmediğinden dolayı açlıktan ölecektir yani onları yemek olarak algılamayacaktır. | Open Subtitles | صحيح إذا وضعت ضفدع في خزان كامل من الديدان الميتة، سوف يموت جوعا، لأنهم لا يتحركون، لذلك انه لا يتعرف عليهم كغذاء. |
Bir cadı olduğumu en yakın arkadaşım Glen'e söylemem hiç iyi değil, ama Phoebe'nin bunu yabancılarla dolu bir odaya söylemesi sorun değil? | Open Subtitles | حتى انها ليست بخير بالنسبة لي ليقول غلين بلدي أفضل صديق أنني ساحرة، ولكن لا بأس لفيبي لنقول غرفة كاملة من الغرباء؟ |
Arka odasında para dolu bir çanta buldum ve açtın mı? | Open Subtitles | لقد وجدت حقيبة مملوءة بالمال في غرفته الخلفية و قمت بفتحها؟ |
Bu vahşi alan, fantastik yaratıkların evi ve renkli, hayat dolu bir yerdi. | TED | لقد كان ذلك المكان البرّي المليء بالألوان والحياة، موطن لتلك الكائنات الغريبة الخياليّة. |
Evet benim küçük haydutlarım, dolu dolu bir gün geçirdiniz. | Open Subtitles | حسنا ، يا لصوصي الصغار ، كان لدينا يوم حافل. |
Kalabalık bir insan topluluğuna katılıp daha güvenli bir yer bulmak için günlerce acı dolu bir yürüyüşe katıldık. | TED | انضممنا لحشد كبير من الناس، وسرنا معًا لأيام مضنية كثيرة بحثًا عن مكان آمن. |
Demek ki çabuk öfkelenmiş, kalbi kırıkmış, e dolu bir de silahı varmış. | Open Subtitles | أليكس كان سريع الغضب, بقلب محطم, ومسدس مشحون |
Cesetlerle dolu bir kraterdi. Cidden tüyler ürperticiydi. | Open Subtitles | كانت حفرةً مليئةً بالجثث، و كانت مخيفةً جدّاً. |
Beyni limon suyu dolu bir salağın önsezilerine mi güveneceğiz? | Open Subtitles | أذهب على أساس حس باطنى لرجل عقله ملىء بالليمون ؟ |
Senin istediğin kadar ben de müttefikler bulmak istiyorum. Ama bu masum insanlarla dolu bir bina. | Open Subtitles | أريدُ حلفاء بقدرِ ما تريد، لكن ذلك المبنى مليءٌ بالأبرياء. |