Nasıl el şaklatmaca oynadığınızı. Ancak sonrasında mektuplar giderek azalmaya başladı. | Open Subtitles | تلعبين كعكة باتي لكن بعدها ، بدأت الرسائل تقل أكثر فأكثر |
Şimdi uykunuz giderek artsın... ve karanlık sürekli... daha uzaklara gitsin. | Open Subtitles | واستمعا للصوت، واشعرا وكأنكم تنامان الآن ودعوا الظلام يذهب أكثر فأكثر. |
Her yıl giderek aptallaştığını biliyorum ama son zamanlarda düzeldi. | Open Subtitles | أعلم أنه يزداد غباءً كل عام ولكنه مؤخراً عرف ذلك |
Bu arada inşaat da devam ediyor ve giderek kötüleşecek. | Open Subtitles | في هذه الأثناء، العمل لا يزال مستمرا. وسوف تزداد سوءا. |
Bu işi yedi büyük ülkeye giderek yapacağız, kabul edip başlamalarını sağlayarak, ki sonra diğerleri takip edebilsin. | TED | سنفعل ذلك بالذهاب إلى سبعة بلدان كبيرة ونأخذ موافقتهم على إطلاقه، وبعدها يمكن للبقية أن يتبعوهم. |
Bu da demektir ki, servet sadece seçilmiş bireylerden oluşmuş bir grubun elinde toplanmakla kalmıyor, ayrıca Amerikan rüyası, bizim gibi artan bir çoğunluk için giderek ulaşılamaz hale geliyor. | TED | وما يعنيه ذلك هو أن الثروة لم تصبح تتركز فقط بصورة متزايدة في أيدي مجموعة مختارة من الأفراد، ولكن الحلم الأمريكي أصبح بعيد المنال على نحو متزايد لغالبية متزايدة منا. |
Artan işkenceden dolayı şüphelinin giderek daha umutsuz ve dengesiz hale geldiğini düşünüyoruz. | Open Subtitles | بسبب التعذيب المتصاعد نحن نعتقد أن هذا الجاني يصبح يائس ومتقلب بشكل متصاعد |
Bence, bu turne giderek daha iyi olacak anlamına geliyor. | Open Subtitles | لذا أظن أن ذلك يعني أن الجولة ستتحسن أكثر فأكثر. |
Ben bir süredir çatışmalar kazanıyorum, ve giderek daha çok çatışmanın içine giriyorum. | TED | و بذالك كنت أنتصر في العديد من المعارك، أشارك في معارك جديدة، أكثر فأكثر. |
Sıcaklıklar artacak ve uzay giderek daralacaktır. | TED | سترتفع درجات الحرارة وسيصبح الفضاء مضغوطًا أكثر فأكثر. |
Pretty Lake vatandaşları bildiğiniz gibi, durumun şiddeti giderek artıyor. | Open Subtitles | أيها المواطنون في بحيرة الجمال كما تعلمون الوضع يزداد سخونة |
Siz onu zaten hafife aldınız ve o da giderek güçlendi. | Open Subtitles | أنت استهنت به بالفعل , و هو لا ينفك يزداد قوة |
giderek kötüleşiyordu. O yüzden makinadan kalktım, ve oturma odamda yürürken bedenimin içindeki her şeyin, çok ama çok yavaşladığını fark ettim. Ve her adımım kaskatı, iyice ağır, | TED | يزداد سوء. فتركت الجهاز وأنا أمشي على أرضية غرفة المعيشة وأدرك أن كل شيء داخل جسدي قد أصبح بطيئاً. |
Durum giderek kötüleşiyor. Daha fazla silah kullanılıyor. Bu kısır bir döngü. | Open Subtitles | سوف تزداد الأمور سواءً على ماهي عليه إن الأمر أشبه بحلقة فارغة |
Telefon, tablet, televizyon ve bilgisayar ekranlarımız tarafından giderek daha fazla baskıya uğradığımız bir dünyada yaşıyoruz. | TED | نحن نعيش في عالم تزداد فيه الشاشات بشكل مخيف باستخدام الهاتف، والجهاز اللوحي، والتلفاز، والحاسوب |
Anne, Ted'i görmeğe giderek beni nasıl küçük düşürürsün? | Open Subtitles | امي كيف يمكنك اذلالي هكذا بالذهاب لرؤية تيد؟ |
Laboratuvarın içinde değil, ve giderek artan bir şekilde Hindistan, Çin, Brezilya, Afrika gibi yerlerde. | TED | ليس في المختبر، وإنه على نحو متزايد في مناطق مثل الهند والصين والبرازيل وافريقيا. |
Eğer geleceğe bakarsak, bu tarz seçimler giderek muhtemel hale geliyor. | TED | لو تطلعنا للأمام، لهذا النوع من التغييرات ستصبح أكثر إمكانية بشكل متزايد. |
Sanat okuluna giderek bütün bunları bozmayacaksın. | Open Subtitles | لذا فانت لن تضيعين كل هذا بذهابك الى مدرسة الفنون تلك |
O parka giderek parkı kendisi için bir araç haline getirdi. | TED | ومن خلال الذهاب لتلك الحديقة، أصبحت تلك الحديقة بمثابة المركبة لهم. |
Kan hücreleri giderek oksijen alma yeteneğini kaybetti. | Open Subtitles | تدريجيا تبدأ خلايا الدم بفقد القدرة للحُصُول على الأوكسجينِ. |
Koleje tam gün giderek büyük bir hata mı yapıyorum acaba? | Open Subtitles | هل أنا أرتكب خطأ كبير بذهابي للكليه بدوام كامل؟ |
Çoğumuz giderek geçmişe olduğu kadar gelecek veya şimdiki zamana da bağlı durumdayız. | TED | المزيد والمزيد منا تضرب جذوره في المستقبل أو في الحاضر قدر ما هي في الماضي. |
giderek daha güçlü, formda ve hızlı oluyorum ve bu iyi bir şey. | Open Subtitles | في بناء بنية عضلية صافية، إنّي أزداد قوّة، ونحافة وسرعة، و.. إنّها جيّدة. |
Görünüşe bakılırsa, giderek daha fazla para harcıyoruz. | TED | و نحن أيضا ننفق كميات متزايدة من الأموال. |
Ve aslında, şekildeki beyin kurdelasının dışında kalan bu kırmızı bölgeler tamamen kapanana dek giderek daha da mavileşiyor. | TED | و بالفعل، ما نراه هو أن هذه المناطق باللون الأحمر حول الشريط الخارجي للدماغ تزرق تدريجياً حتى تنطفئ تماماً |
Bu çok zor bir şey. Önümde idam edildiğini gördüğüm insanlar giderek artıyordu. | Open Subtitles | ويزداد الامر صعوبة وزادت عمليات الاعدام امامي |