ويكيبيديا

    "gitmek zorunda" - ترجمة من تركي إلى عربي

    • عليك الذهاب
        
    • عليكِ الذهاب
        
    • يجب أن تذهب
        
    • علينا الذهاب
        
    • مضطرة للذهاب
        
    • عليك الرحيل
        
    • عليك أن تذهب
        
    • عليها الذهاب
        
    • علينا أن نذهب
        
    • يجب أن تذهبي
        
    • عليكِ أن تذهبي
        
    • أن يذهب
        
    • بحاجة للذهاب
        
    • عليه الذهاب
        
    • أن يغادروا
        
    Bugün bile, artık her sorununız olduğunda doktora gitmek zorunda değilsiniz. TED أصلا اليوم ، ليس عليك الذهاب إلى الطبيب في عدة حالات.
    Gelecek hafta sonu ailenin yanına gitmek zorunda olduğuna çok sevindim. Open Subtitles انا مسرور جداً لانه يتوجب عليكِ الذهاب لوالديكِ الاسبوع المقبل
    Oraya gitmek zorunda değilsin. Zaten bunun için bir robot var. Open Subtitles لا يجب أن تذهب هناك لقد أرسلنا الروبوت في منتصف الطريق
    Ama Lipari'ye gitmek zorunda kalırsak, daha uzun zaman alacaktır. Open Subtitles ولكن إن كان علينا الذهاب إلى ليباري, سنضطر إلى المزيد من الوقت
    Annem işe gitmek zorunda olmasaydı, onun yerine senin gitmen gerekirdi. Open Subtitles إذا لم تكن أمي مضطرة للذهاب إلى العمل عندئذ ستذهبين عوضاً عنها
    Gittiğin için üzgünüm, ama tabiki gitmek zorunda oluşunu anlıyorum. Open Subtitles يؤسفني أنك سترحل، ولكنني بالطبع أتفهم أن عليك الرحيل
    Ev, gitmek zorunda kaldığında içeri girebildiğin yerdir. Open Subtitles المكان الذى عليك أن تذهب إليه هو المكان الذى يحتويك
    O gitmek zorunda değil. Kimse onun adını duymadı bile. Open Subtitles هي ليس عليها الذهاب لم يسمع بها احد من قبل
    Sonra o herifin evine gitmek zorunda kaldık. Open Subtitles كان علينا أن نذهب إلى هذا البيت عجب الخبز.
    Yani, serseri bir kurşunla vurulsanız bile... aldırmak için doktora gitmek zorunda kalmayacaksınız. Open Subtitles لذا حتى لو أصبت من رصاصة فليس عليك الذهاب لطبيب كي يخرجها
    Çünkü sen işte gitmek zorunda olduğunda benim tek yapmam gereken; Open Subtitles لأنه حينما يتعين عليك الذهاب للعمل كل ما أفعله هو الجلوس و التفكير في طرق لإيذائك
    Peki böyle bir zamanda oraya gitmek zorunda mısın? Open Subtitles هل ينبغي عليك الذهاب إلى هناك في مثل هذا الوقت ؟
    Bu sefer değilse de bir gün gitmek zorunda kalacaksın. Open Subtitles إن لم يكن الآن، فسيتعيّن عليكِ الذهاب في وقتٍ آخر!
    Vanilyamız bitmiş. Markete gitmek zorunda kalacaksın. Open Subtitles وقد انتهت فاصولياء الفانيلا لدينا ربما يتوجب عليكِ الذهاب لمتجر البقالة
    Onu buradan çıkarmak zorundasın. Balık tutmaya gitmek zorunda kalacaksın oğlum. Open Subtitles يجب أن تدخن هذة بالخارج يجب أن تذهب لتصطاد يافتى
    Sezar Augustus herkesi vergilendirmek için kendi memleketlerine gitmek zorunda bırakmış. Open Subtitles قيصر وأوغوستوس، الكل يعرفهم يجب أن تذهب لمدينتهم لكي تتعرف
    Bundan sonra tapinaga gidersiniz simdi gitmek zorunda miyim? Open Subtitles بعدها سأذهب للمعبد هل علينا الذهاب الآن؟
    Sen gitmek zorunda değilsin. Ama ben evi merak ediyorum. Open Subtitles , لستِ مضطرة للذهاب لكنني متحمسة لرؤية هذا المنزل
    Sonra sırtını incittiğini, gitmek zorunda olduğunu söylersin. Open Subtitles و عندئذ ستقول أن ظهرك يؤلمك و أنه يجب عليك الرحيل
    ve sonra yeni okuluna çöp torbası kokan giysilerle gitmek zorunda kalırsın. Open Subtitles و من ثم عليك أن تذهب إلى مدرسة جديدة بثياب رائحتها كرائحة كيس القمامة
    Küçük oğlan korucunun geldiğini öğrendi... ve Lassie'ye çok çok uzaklara... gitmek zorunda olduğunu söyledi. Open Subtitles تحقق الولد من ان الحارس يقدم واخبر لاسى ان عليها الذهاب بعيدا من هناك.
    O Aptal yemeğe gitmek zorunda değiliz. Annemin isteği. Open Subtitles فلتدعك منه إذن ليس علينا أن نذهب إلى ذلك الغداء الغبى
    - gitmek zorunda değilsin. - Ayaklarına dikkat et. Open Subtitles ـ أتعرفين، لا يجب أن تذهبي ـ أنتبه لقدميك
    Otobüs bulamazsın. Eve yürüyerek gitmek zorunda kalacaksın. Open Subtitles لن تجدي باصاً يقلُّكِ يتوجب عليكِ أن تذهبي للبيت مشياً
    Her şey göz teması aşamasına kadar gitmek zorunda değil. Open Subtitles أنت تعرف، وليس كل شيء أن يذهب بقدر اتصال العين.
    Herkese, kitap almak için şehre gitmek zorunda olduğumu söylerim. Open Subtitles سأخبر أبي بذلك أني بحاجة للذهاب إلى المدينة لشراء بعض الكتب
    Burada oturamaz. Yani içmek istiyorsa, mutfağa gitmek zorunda. Open Subtitles لا يمكنه الجلوس هنا عليه الذهاب إلى المطبخ إن أراد الشرب
    Pijama zamanı neredeyse geldi. Yani aileleriniz gitmek zorunda. Open Subtitles إنه وقت ارتداء ملابس النوم تقريباً وهذا يعني أنه على الأولياء أن يغادروا

    الكلمات والعبارات الأكثر شيوعا

    عربي-تركي: 10k، 20k، المزيد | تركي-عربي: 10k، 20k، المزيد