Bu evliliği sana sunduklarım için istedin... güvenlik ve istikrar. | Open Subtitles | تريدين هذا الزواج لما يمكنني أن أقدمه لك الاستقرار والأمن |
Bu tür oyunların telif yapısı finansal istikrar için belirli düzeyde olmalı. | Open Subtitles | البنية الملكيّة لهذه الألعاب يجب أن تسمح لمستوى معين من الاستقرار المالي |
Düşkün devletler silahı barış ve istikrar aracı olarak görmezler. | TED | الدول الفاشلة لا تعلم كيف تستخدم السلاح كأداة للسلام و الاستقرار |
Veba geçince Fransa'nın 2 şeye ihtiyacı olacak, yiyecek ve istikrar. | Open Subtitles | عندما ينتهي هذا الطاعون, فرانسس سيحتاج شيئين لينجو: الطعام و الإستقرار |
Amaç biyoçeşitliliği korumak, istikrar ve direnç sağlamak. | TED | الهدف هو حماية التنوع الحيوي، لتقديم الإستقرار والمرونة. |
Ve bu da uzun soluklu istikrar sağlamak için en büyük umudumuz. | Open Subtitles | وكذلك أملنا بالحفاظ على استقرار طويل الأمد |
Gelişmek ve ekonomik istikrar elde etmek için, işçilerimizi ezen emperyalistler artık yenilgiye uğratılacaklar. | Open Subtitles | من أجل التقدم وإحراز إستقرار إقتصادى الإستعماريون الذين يقمعون عمالنا سيتم قهرهم الآن |
Halk politik bir istikrar ya da dünya sahnesindeki yerlerini sağlama alacak bir lider olup olmayacağını merak ediyor. | Open Subtitles | عامة الشعب يتساءلون هل سيجدوا إستقراراً سياسياً ذات يوم أو يجدون القيادة لضمان مكانهم على الساحة العالمية |
Dünyanın, sınırların ötesinde yoğun ilişkilere sahip bölgelerine bakarsak, daha çok ticaret, daha çok yatırım ve daha çok istikrar görürüz. | TED | وإذا نظرنا إلى مناطق العالم التي لديها علاقات كثيفة عبر الحدود، نرى المزيد من التجارة، المزيد من الاستثمارات والمزيد من الاستقرار. |
Ekonomiyi idare ederken kararlılığı sağlamak çok önemli. Fiyatlar istenildiği gibi olmalı ve politikalarda istikrar sağlanmalı. | TED | متابعة ممارستها بشكل صحيح إدارة الاقتصاد في أثناء خلق الاستقرار شيء هام تصحيح الأسعار وتوافق السياسات |
Uzun vadeli ekonomik istikrar ve büyümeye odaklanmak istiyorlar. | TED | فهم يريدون التركيزعلى الاستقرار والنمو الاقتصادي بعيد المدى. |
Finansal istikrar düzgün bir hayatın gerekliliği. | TED | الاستقرار المالي يُعد حصيلة ثانوية لأسلوب حياة لائق. |
İstikrar istediklerini söylüyorlar. | Open Subtitles | وهدفهم هو المحافظة على الاستقرار هذا ما يدعونه |
Ve bu sayede bölgeye istikrar getirdik. | Open Subtitles | جلبت الامان و الاستقرار الي المنطقه باسرها |
Ülkemizin dışlanmasını ortadan kaldırıp beraberinde ekonomik istikrar sağlayacak. Yıllardır ülkemizin beklediği şey bu. | Open Subtitles | إنها تضع نهاية للعزلة وستجلب الاستقرار الإقتصادي لدولتي لأول مرة منذ عقود |
"İzlanda'da Malî İstikrar" iken "İzlanda'da Malî İstikrarsızlık" olmuş. | Open Subtitles | من الاستقرار المالى فى أيسلندا إلى عدم الاستقرار المالى فى أيسلندا |
ABD Hükümeti sözde mali istikrar sözü veriyor sebebi de Rezerv'in hiçbir şey olmasa bile para basabilmesi ama ne olursa olsun, hükümet sürekli Rezerv'e borçlu kalacak. | Open Subtitles | أمنت حكومة الولايات المتحدة ما يسمى الاستقرار المالي، لأن بنك الاحتياطي الفيدرالي يمكنه طباعة المزيد من المال من فراغ، |
Zaman Ötesi'nde bile kaostan sonra istikrar gelir. | Open Subtitles | لأنك من المستقبل ستفهم أن بعد الفوضى يحل الإستقرار |
İstikrar, başarmakla başarmamak arasında geriye atılmış bir adım demektir. | Open Subtitles | الإستقرار هيَ تلك الخطوة إلى الخلف بين النجاح والفشل. |
Başı kesildiği zaman hiçbir organizasyon istikrar sağlayamaz. | Open Subtitles | لا يمكن لمنظمة الحفاظ على الإستقرار عندما يكون الرأس مقطوع. |
Politikacılar, ülkeye istikrar getirmek için finans sistemine bakıyorlardı. | Open Subtitles | لقد لجأ السياسيون إلى النظام المالي للعمل على استقرار البلاد |
Beni dinle. İstikrar Konusunda bir sıkıntı olmadığını biliyorsun. | Open Subtitles | إستمع إلى, أنتَ لديكَ إستقرار وأنتَ تعلم هذا |
Halk politik bir istikrar ya da dünya sahnesindeki yerlerini sağlama alacak bir lider olup olmayacağını merak ediyor. | Open Subtitles | عامة الشعب يتساءلون هل سيجدوا إستقراراً سياسياً ذات يوم أو يجدون القيادة لضمان مكانهم على الساحة العالمية |