Milk gururla ofisine geldi ve kalıcı değişiklik yapmaya azmetti. | TED | تولى ميلك منصبه ببهجة عارمة، عازماً على إحداث تغيير دائم. |
Bunun yarısının, 600.000 kişide, kalbinde kalıcı hasar meydana gelir ki bu durum sonradan çok kötü problemler yaşamalarına sebep olur. | TED | نصفهم تقريبا ،أي ٦٠٠ ألف لديهم ضرر دائم بالقلب التي من شأنها أن تسبب لهم مشاكل سيئة للغاية في وقت لاحق |
Elbette Kapta Blue'ya sürekli maruz kalmak kalıcı hasarlara neden oluyor. | Open Subtitles | بالطبع, بتعريض مستمر لـ كابتا بلو يمكن أن يؤدي لضرر دائم |
Eğer o seviyede daha fazla kalsaydı, kalıcı bir hasar alacaktı. | Open Subtitles | أي وقت أطول على نفس المستوى وكانت ستعاني من ضرر دائم |
Güneşin dünyanıza kalıcı zarar vermesini önlemek için hala vaktimiz var. | Open Subtitles | مازال الوقت فى صالحنا قبل أن تسبب الشمس ضرراً دائم لعالمك |
Biraz önce hastanedeydim. Doktor iyi olduğumu söyledi. kalıcı bir hasar yokmuş. | Open Subtitles | لقد ذهبت للمستشفى و قال الطبيب أنني بخير لا يوجد ضرر دائم |
Aslında, kalıcı olması için ben de sorumluyu aramayı düşünüyordum. | Open Subtitles | في الحقيقة، أنا أَعتقدُ حول دَعوة عاملِ الحالةَ ويَجْعلُه دائم. |
Ve sadece az bir değişimle burada kalıcı olarak yaşayabilir duruma gelebilirler. | Open Subtitles | وهي تحتاج لتعديلات طفيفة لكي تمكنها من العيش على اليابسة بشكل دائم |
Daha kalıcı bir şeyler bulana kadar onu misafirhaneye koyacağız. | Open Subtitles | نضعه في جناح الزوار حتى نعثر له على مكان دائم |
Birine bu derecede kalıcı bir zarar vermek çok kötüymüş | Open Subtitles | إنه شىء رهيب أن تصابى بشىء دائم مقابل بعض النقود |
Sorunuma kalıcı bir çözüm getirirsen iyi para vermeyi düşünüyorum. | Open Subtitles | أنا أتمنى أن أدفع مالا كثيرا مقابل حل دائم لمشكلتي |
Biraz şans biraz da zamanla kalıcı bir hasarı olmayacak. | Open Subtitles | ،لكن بالحظ وبعض من الالتئام فلن يكون هناك ضرر دائم |
Evet, korneasında bir çizik var ama iyileşecek. kalıcı bir hasar yok. | Open Subtitles | نعم، لقد أصاب بخدش في القرنية لكن سيكون بخير، لا ضرر دائم |
Eşinizin ikinci dereceden yanıkları var ama kalıcı bir hasar yok gibi görünüyor. | Open Subtitles | لقد أصيب زوجكِ بحروق من الدرجة الثانية، لكنه نَجَا من أيّ ضرر دائم |
Hayatını kalıcı olarak değiştirecek bir konuda sana neden mi danışmadım? | Open Subtitles | لماذا لا أستشير لكم في قرار بشكل دائم قد تغير حياتك؟ |
5 dosya da sabahın erken saatlerinde kalıcı olarak silinmiş. | Open Subtitles | وكانت الملفات الخمسة بشكل دائم حذف في وقت سابق اليوم. |
Ona şu anda yardım edemezsek kalıcı hasar görmesine neden olabilir. | Open Subtitles | ان لم نحضر له مساعدة على الفور قد يصيبه ضرر دائم |
Onu bir an önce felci kalıcı olmadan ameliyathaneye götürmemiz gerekiyor. | Open Subtitles | يجب أن ندخله إلى غرفة العمليات قبل أن يكون الشلل دائمًا |
Sizinle babamın benimle paylaştığı bir şeyi paylaşmak istiyorum: Hiçbir durum kalıcı değildir. | TED | أريد أن أتقاسم معكم شيئا علمني إياه والدي: لا شيء يدوم. |
Onunla daha fazla zaman geçirmeliyim. - daha kalıcı bir şey. | Open Subtitles | لكني أحتاج المزيد من الوقت معها شيئ ثابت |
Sağlam inşa edilmiş, kalıcı -- bunlar tamamen kendine özgü, nazik ve geçiciydiler. | TED | بصورة مهندسة دائمة قائمة انها عكس الصفات الموجودة في مجسماتي الناعمة المؤقتة الضعيفة |
Sakin ol, ahbap. %87 vakada kalıcı yan etkisi yok. | Open Subtitles | إسترخي يا رجل, 87 في المائة من الوقت لاتوجد أعراض جانبية دائمه |
Şunu da unutmayın, intihar geçici sorunların kalıcı çözümüdür. | Open Subtitles | و تذكر أن الانتحار هو حل نهائي لمشكلة مؤقتة |
İşini yapmazsan, ünün kalıcı olmaz. | Open Subtitles | لن تطرديني لن تدوم سمعتك إن لم تقم بعملك |
Carmila güneş ışığında yanma kaderini yaşadı neredeyse kalıcı bir ölüm. | Open Subtitles | كارميلا تعرضت للتدمير بسبب ضوء الشمس موت أبدي تقريباً |
40 yaşındaki bir kalıcı Bitkisel Yaşam Durumu hastasının bu bilinçsizlikten yaşama dönme şansı çok az ile hiç arasındadır. | Open Subtitles | فرصة المريض الذي يعمر 40 عام في مريض يصاب بحالة الخمول الدائمة لسيستعيد وعيه هي قليل جدا جدا الى لاشئ |
Ve senato da daha kalıcı... bir sistemi benimser. | Open Subtitles | و مجلس الشيوخ سيقبل بنظام اكثر دواماً للقيادة0 |
Bu, müziğin yapılışında, en iyi, kalıcı müziklerin yapılışında, her zaman önemli bir unsur olacak. | TED | ولن تقل أهمية هذا العنصر في طريقة صناعة الموسيقى، طريقة تأليف أفضل الموسيقى وأكثرها ديمومة. |
Orada geriye kalan tek şey pozitif ışığın kalıcı gölgesi. | TED | الشيء الوحيد الذي بقي الآن هو الظل الدائم للضوء إيجابي. |
kalıcı olduğu kafama dank etti. | Open Subtitles | لا أعرف، أمي إنهُ.. الآن بما اني آراه إنهُ دائمي تماماً |
Daha kalıcı bir çözüm bulana kadar bu dünyaya sabitlememiz lazım onu. | Open Subtitles | نحن بحاجة إلى أن نفعل شيئا ل تثبيته في هذا العالم حتى نجد حلا أكثر دواما |