Biliyorsunuz temyizde sizin yeni kanıtlar sunmanıza izin veren bir dava yok. | Open Subtitles | أنك تعلم ليس هناك قضية يسمح .لك بعرض دليل جديد في الأستئناف |
Bazen en iyi kanıtlar, insanların düşünmeden bir şey yaptığı anlardan kalanlardır. | Open Subtitles | أحياناً أفضل دليل نحصل عليه يأتي مما يفعله الناس أثناء عدم تفكيرهم |
kanıtlar aksini göstermediği sürece bunun kötü bir şeyin, hatta kıyametin habercisi değil, sıradan bir deprem olduğunu varsaymalıyız. | Open Subtitles | و مالم يظهر ما يثبت غير ذلك، أفترض أنه كان مجرد حركة لطبقات الأرض و ليس إنذارا لكارثة وشيكة |
Bu sadece çalışma odamda öldürüldüğünü kanıtlar. Neden seninle konuşuyorum? | Open Subtitles | ذلك يثبت فحسب أنّها قتلت في غرفتي لمَ أتحدّث معكِ؟ |
Çünkü aksini gösteren bu kanıtlar yeterince caydırıcı değil. | Open Subtitles | لأنّ كلّ الأدلّة المضادّة ليست مقنعة كلّيّاً |
Profile uyuyor ve kanıtlar onu gösteriyor, ama samimi görünüyor. | Open Subtitles | هو يلائم التحليل، و الادلة تشير اليه لكنه يبدو صادقا |
Ayrıca travmatik ve akciğer zedelenmeleriyle ilgili kanıtlar buldum. | Open Subtitles | كما وجدت دليلاً على ضربات شديدة في الصدر وكدمات في الرئتين |
Ama onun gerçekten de cinsel sebeplere geri döndüğünü gösteren kanıtlar vardı. | Open Subtitles | ـ لكن هناك دليل على أنه كان يعود إليهن ـ لأسباب جنسية |
Tıbbi tetkikçinin raporuna göre babanın da krizler geçirdiğine dair kanıtlar varmış. | Open Subtitles | ملف التشريح يذكر دليل أن الوالد قد عانى من نوبات مرضية أيضاً |
Ama onun için ciddi kanıtlar elde edemeden izini kaybettik. | Open Subtitles | ولكننا فقدنا أثره قبل أن نحصل منه على دليل قوي |
O zaman aksini ispat eden somut kanıtlar Olmadıkça bir suçlu. | Open Subtitles | إذن فهو يعد مجرما حتى نحصل على دليل واضح بغير ذلك |
Peki gökbilimciler küçük bir hacimde çok fazla kütle olduğunu nasıl kanıtlar? | TED | لذا، كيف يثبت علماء الفضاء أن هناك كثير من الكتلة في داخل حيز صغير؟ |
- Kapı kilitliydi, Mösyö, içeriden. - Peki bu neyi kanıtlar? | Open Subtitles | .الباب كان مغلق من الداخل _ ما الذي يثبت ذلك ؟ |
Bu sadece, istihbarat operasyonlarını sorgulayarak... araştırma yürütemeyeceğinizi kanıtlar. | Open Subtitles | هذا يثبت فقط أنه لا يمكنك إجراء تحقيق للتشكيك في العمليات الاستخباراتية لحكومة الولايات المتحدة |
kanıtlar fiziksel temasla geldiğinde izleri toplamak zor oluyor. | Open Subtitles | عندما تصل الأدلّة أي إتصال طبيعي بها يجعل من الصعب رفع البصمات |
kanıtlar ortaya çıkınca, teoriler yerini sonuçlara bırakır. | Open Subtitles | النظريات تعطي طريق لاستنتاجات عندما تكون متضمنة كل الادلة |
Bu soruşturmanın başında ben varım. Anlıyorum ki elinizde kanıtlar var onları benimle paylaşırmısın | Open Subtitles | أنا أترأس هذا التحقيق وعلمت أنك تملك دليلاً لتقدمه لي |
Elimizde olan tüm kanıtlar, karanlık maddenin orada olduğunu söylüyor ve gökleri dolduran o güzel sarmal galaksilerde olan bir sürü şeyi açıklıyor. | TED | كل الأدلة التي نملكها تثبت أن المادة المظلمة موجودة وذلك يتمثل في كثير من الأشياء في تلك المجرات اللولبية الجميلة التي تملؤ السماء. |
Tüm kanıtlar Dr. Elizabeth Garner'ın aleyhine. | Open Subtitles | نحن نشعر أن كل الأدله تشير إلى الدكتوره إليزابيث جارنر |
Bu da soyguncuya yardım etmek için oteldeki camı senin çizdiğini kanıtlar. | Open Subtitles | الذي يُثبت بانّك خَدشت الزجاج في الفندق لمساعدة السارق |
İlerleyen zamanlarda davaya katkı sağlayacak nasıI kanıtlar bulacağınızı asla bilemezsiniz. | Open Subtitles | لن تعرف ابدا اي ادلة شرعية ستجد للمساعدة في قضيتنا لاحقا |
Ve bazı erkeklerin çok dengesiz olduğunu gösteren kanıtlar var. | Open Subtitles | هناك أدلّة على أن بعض الرجال يصبحون غير مستقرّين للغاية |
Bazı kanıtlar, biraz daha olumlu işaretler olmadan, bu riski almayı tavsiye edemem. | Open Subtitles | بدون بعض الأدلة لبعض الإشارات الإيجابية لا يمكنني أن أوصيّ باللجوء إلى مخاطرة |
Ama bu, senin kafayı yemiş olmandan başka neyi kanıtlar? | Open Subtitles | ولكن مالذى يثبته كل ذلك .. بخلاف أنك فقدت عقلك؟ |
İnsan ağzının ve dişlerinin giderek daha da küçüldüğüne dair kanıtlar var. | TED | وهناك دلائل تقول ان الفم البشري واسنانه تغدو اصغر فأصغر |
kanıtlar adalıların çoğunun fırtınanın ilk gecesini kasaba binası bodrumunda geçirdiklerini gösteriyor. | Open Subtitles | الادله تشير الى ان معظم سكان الجزيره قضوا اول ليلة في العاصفه هنا في سرداب دار البلديه |
Bu sadece, Başkanın kardeşine benzeyen birini bulduğumuzu kanıtlar. | Open Subtitles | سيثبت هذا بأننا وجدنا الشخص الذي يشبه نوعاً ما شقيق الرئيسة |