ويكيبيديا

    "mutlak" - ترجمة من تركي إلى عربي

    • المطلق
        
    • المطلقة
        
    • مطلقة
        
    • التام
        
    • مُطلقة
        
    • مطلق
        
    • المُطلق
        
    • المُطلقة
        
    • المطلقه
        
    • التامة
        
    • ثابت
        
    • المتفردين
        
    Işıkları kapattık, ve tüm havayı dışarı çıkartarak bir vakumun içine koyduk, sonra mutlak sıfıra çok yakın bir dereceye kadar soğuttuk. TED ابعدنا الانارة .. وقمنا بسحب الهواء وتبريد الجهاز الى درجة واحدة فوق الصفر المطلق
    Ama insanlara umut duygusunu verdiğiniz zaman, mutlak imkansızlığı eritmeye başlıyorsunuz. TED لكن حينما تمنح الناس الشعور بالأمل، فإنك تذيب إحساسهم المطلق باستحالة الامر.
    Onlar fizik laboratuvarlarında: Litrelerce gaz mutlak sıfırın sadece birkaç derece üstünde tutuluyor. TED بل موجودة في مختبرات فيزيائية: للسحب الغازية درجة حرارة أعلى من الصفر المطلق بكسور.
    -İnşallah! [Piri] Allah'ın yardımı ve sizin mutlak gücünüzle Hünkâr'ım. Open Subtitles ‫إن شاء الله، بعون الله‬ ‫وبقوتكم المطلقة يا جلالة السلطان‬
    Demek istediğim, demokrasiye mutlak ihtiyacın duyulduğu zamanda güçlerini kötüye kullanmadılar. TED أعني، في الوقت الحاسم من أجل الحاجة المطلقة للديمقراطية، لم يقوموا باساءة إستخدام سلطتهم.
    Bu hava havaalanının güvenliği üzerindeki otoritemin mutlak olduğunu gösteriyor. Open Subtitles مما يعنى أن لى سلطة مطلقة لحماية أمن هذا المطار
    Herhangi bir zamanda Wikipedia mutlak yıkımdan yaklaşık 45 dakika uzakta. TED في كل الأوقات، ويكيبيديا تقريباً 45 دقيقة بعيدا عن التدمير التام.
    Dünya kızılötesi ışınım yayar çünkü mutlak sıfırın üzerindeki herhangi bir sıcaklığa sahip olan tüm nesneler yayar. TED تنبعث من الأرض الأشعة تحت الحمراء لأنّ الضوء ينبعث من كلّ جسمٍ له حرارة فوق الصفر المطلق.
    Evrenin en geniş kara delikleri 10 ila 17 kelvin arasında bir sıcaklık yayıyor, ki bu da mutlak sıfıra çok yakın. TED إنّ أكبر الثقوب السوداء في الكون تعطي درجة حرارة حوالي 10 مرفوعة إلى الأس -17 "كلفن" وهي قريبة جدًّا من الصفر المطلق.
    Doğası gereği sadece bir tek gerçeklik vardır, özünde bir mutlak varoluş, çünkü bu mutlaklık, herşeyi ile, tektir, tek ve mutlak. TED و هناك حقيقة واحدة فقط ، كيان مطلق واحد، لأن المطلق هو ، بحكم التعريف ، واحد ، والمطلق والمفرد.
    Tanrının tasviri mutlak varoluştur, mutlak bilinç, bilgi ve bilgelik ve mutlak şefkat ve aşk. TED هي الكيان المطلق الوعي المطلق والمعرفة والحكمة والرحمة والحب المطلق.
    Elbette, mutlak şekilde karşımıza dikilir arkadaşlık. Open Subtitles نعم، حينها تكون قد دخلت في الحيز المطلق و ?
    "Ama bu yüzden mutlak bir şekilde içine kapanık bir hayat yaşıyorum." Open Subtitles ولكن لذلك كنت قادرا على الحياة بالعزلة من النوع المطلق
    Evet. Mary Astell: Eğer devlette mutlak egemenlik gerekli değilse, nasıl oluyor da ailede gerekli oluyor? TED ماري استل: إذا كانت الوحشية المطلقة غير مهمة في الولاية كيف يتأتى لها في العائلة؟
    Bütün yolları Galileo'ya geri getiren iyi kurulmuş görecelik kuralı, mutlak hareketin tanımlanamayacağını söylüyordu. TED الراسخ جبداً مبدأ النسبية، بالرجوع كليّاً إلى جاليلو ذكر أن الحركة المطلقة لا يمكن تعريفها.
    Ancak aynı zamanda iyi kurulmuş olan elektromanyetik teori, mutlak hareketin var olduğunu iddia ediyordu. TED ومع النظرية الكهرومغناطيسية، هي أيضاً راسخة، أكدت أن الحركة المطلقة موجودة.
    mutlak itaat etmeye zorlayan bir güç. Open Subtitles القدرة على إعطاء الاوامر . القوة التي تفرض الطاعة المطلقة
    Bu hava havaalanının güvenliği üzerindeki otoritemin mutlak olduğunu gösteriyor. Open Subtitles مما يعنى أن لى سلطة مطلقة لحماية أمن هذا المطار
    Bilirsiniz, her gün seçimler yaparken, mutlak bir seçim özgürlüğüne sahibiz der. Open Subtitles أتعلمون، عندما نتخذ قرارات الحياة اليومية، فإن لدينا حرية مطلقة في الاختيار
    Çünkü bu durumların mutlak olduğunu düşünme tuzağına düşmemiz çok kolay. TED لأنه من السهل جدا أن نقع في فخ أن نظن أن هذه الصيغ مطلقة.
    Görüyorsunuz, bebekler mutlak bir kırılganlıkla doğuyorlar. TED ترى, يولد الأطفال في حالة من الضعف التام.
    Sürekli gelişen ve değişen yeryüzündeki yaşamın, mutlak hâkimi oldular. Open Subtitles بتطوّرها وتغيّرها المستمرّ فكانت هيمنتها على الحياة على الأرض مُطلقة
    Sabit, mutlak bir uzay-zaman çerçevesine göre hareket eden parçacıklar vardır. TED يوجد جسيمات تتحرك حول إطار ثابت و مطلق من الزمان و المكان.
    Geri kalan günlerinde eksiksiz ve mutlak başarısızlığını düşünürsün artık. Open Subtitles لذا ستقضي باقي عمركَ لأكمال ما عليكَ أكماله ، و المضي للفشل المُطلق.
    mutlak güce sahip olmak için örgütsel yapıyı tamamen temizlemişti. Open Subtitles بلا أدنى شكّ, قام بمحو ذلك النمَط المؤسسى, حتى يتمكّن من الاستحواذ على السُلطة المُطلقة.
    Adil piyasa değeri, bir otoritenin bir ürün ya da servise mutlak değer biçmesiyle belirlenir. Open Subtitles يحدد عن طريق السلطه القانونيه التي تقوم بتقدير القيمه المطلقه للمنتج أو للخدمه
    Fiziksel hareketsizlik ama zihinsel farkındalık. Şüpheli mutlak kontrol istiyor. Open Subtitles الجمود الجسدي إنما الوعي الذهني أراد المجرم السيطرة التامة عليهما
    yerleri değiştirdim ve baz eşleşmesini bulduk ve Francis birden zincirlerin mutlak doğrultuda aktığını söyledi. TED إذاً قمت بتغيير الأماكن، وبعدها وجدنا اقتران القواعد, وقال فرانسس على الفور بأن السلاسل تسير في اتجاه ثابت.
    Avrupa'ya egemen olan mutlak monarşiler gibi Babür imparatorları da güçlerini vurgulamak için taşı kullandılar. Open Subtitles مثل الملوك المتفردين الذين حكموا أوروبا قام المغول باستخدام المباني لاظهار قوتهم

    الكلمات والعبارات الأكثر شيوعا

    عربي-تركي: 10k، 20k، المزيد | تركي-عربي: 10k، 20k، المزيد