Tamam, insanların onları yemesi konusunda restoranın prensibi nedir? | Open Subtitles | حسنا، ما هي سياسة المطعم عن الناس يأكلون ذلك؟ |
Bu ulusun teroristlerle uzlaşmama prensibi kesinleşmiş bir karardır. | Open Subtitles | سياسة هذه الأمة بعدم التفاوض مع الارهابيين كانت عائقاً مثبتاً |
Eğer isterseniz, aynı prensibi havalimanlarındaki güvenlik şeridi için de uygulayabilirsiniz. | TED | يمكنك تطبيق نفس المبدأ في الواقع اذا اردت على ممرات الأمن في المطارات |
Kopernik prensibi, Fermi Paradoksu, Antropik prensibi, hayatın kökeni gibi şeyler arasında gezinebileceğiniz oyuncaklar. | TED | رحلة عبر الاشياء مثل مبدىء كوبرنيكي، ومفارقة فيرمي المبدأ الانثروبي، أصل الحياة. |
Yani, "Üç Numaralı Wilson prensibi": "Silah seslerinin geldiği yönden uzaklaşın!" | TED | لذلك, مبدأ وبيلسون الثالث: سر بعيدا عن صوت النيران. |
Her neyse, çalışma prensibi oldukça basit. | Open Subtitles | على أي، المبادئ الأساسية للعمل هنا، بسيطة جداً. |
Ama açıklık prensibi sıradan fiziksel detaylara dahi tesir ediyor. | TED | ولكن مبادئ الانفتاح تصب تماماً في التفاصيل المادية، المملة حقاً. |
Seksistler ise kendi cinsiyetini kayırarak bu prensibi ihlal ediyorlar. | Open Subtitles | أنصار التمييز الجنسي يشكل انتهاكا لمبدأ المساواة من خلال تفضيل مصالح الجنس الخاصة بهم. |
Ücretini gün sonunda alırsın. Mağaza prensibi böyle. | Open Subtitles | ستحصل على أموالك مع نهاية اليوم، إنها سياسة المتجر |
Evimizin "iş sohbeti yok" prensibi var. | Open Subtitles | ولكن منزلنا فيه سياسة "عدم التحدث عن العمل" |
Kimin prensibi benim için daha çok şey ifade ediyor? | Open Subtitles | وأنا لديّ سياسة مضادة للخسارة. |
Kusura bakma ama dediğim gibi, şirketimizin prensibi böyle. | Open Subtitles | أنا آسفة، لكن كما شرحت إنها سياسة العمل |
JH: Ahlaki psikolojinin bir sonraki prensibi sezgilerin önce, stratejik nedenlerin daha sonra geldiğidir. | TED | جون: المبدأ التالي من علم النفس الأخلاقي هو أن الإستنتاج يأتي أولًا، والسبب الإستيراتيجي ثانيًا |
Bu firmanın kendi ürünlerine mecbur bırakma prensibi. Büyük bir başarıya ulaşacak ve bütün görüntüleme sistemlerinin kalıcı bir ilkesi hâline gelecekti. | TED | ذلك المبدأ في الإحتكار لمنتج معين سيستمر في التطور وبنجاح كبير جدا كنظام دائم لمبادئ أنظمة التشغيل في كل مكان. |
Ve bizim de burada Amerika'da bu prensibi öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü çok borcumuz var. | TED | وعلينا تعلم هذا المبدأ في أمريكا لأننا نحمل مديونيات كبيرة |
Biz diğer gezegenler, bu prensibi uzun zamandır kabul etmiş durumdayız. | Open Subtitles | ونحن من الكواكب الأخرى منذ فترة طويلة قبلنا بهذا المبدأ. |
Bolluk veya verimlilik prensibi veya büyük var oluş zincirine göre gerçeklik mümkün olduğunca doludur. | TED | التي هي مبدأ الوفرة أو الخصوبة، أو سلسلة الوجود العظيمة، هذا الواقع فعليًا كامل قدر الإمكان. |
Ama o benim gibi gençler için geçerli temel prensibi biliyordu. | TED | لكنها كانت تتفهم مبدأ أساسي واحد عن الشباب أمثالي |
Bir şeyin prensibi şudur, prensiplerle asla uzlaşmaya varamazsın. | Open Subtitles | إنها مسألة مبدأ ولا يمكن التفاوض على المبادئ. |
ve prensibi olmayan kişiler... en çok onları seviyorum. | Open Subtitles | و الأفراد الذين تنقصهم المبادئ هم أفضل من أي شيئ آخر الآن لقد تذكرت تذكرت ماذا يا " هاري " ؟ |
Başka bir Asilomar yapay zekâ prensibi ise yapay zekâ bölümündeki maaş ayrımcılığını azaltmak. | TED | ومن مبادئ أسيلمار للذكاء الاصطناعي هو وجوب تخفيف عدم المساواة في الدخل المرتبط بالذكاء الاصطناعي |
Irkçılar, kendi ırkının menfaatleri başka ırkın menfaatleriyle çakıştığında kendi ırkının menfaatlerini kayırarak bu prensibi ihlal ediyorlar. | Open Subtitles | العنصريين يشكلون انتهاكا لمبدأ المساواة من خلال إعطاء المزيد من الصلاحيات لمصالح أعضاء سلالتهم عندما يتم اشتباك بين مصالحهم ومصالح أبناء السلالة الأخرى. |
Ama gerçekte bu pazarda bir paylaşım prensibi hüküm sürüyordu. | TED | ولكن في الواقع هذا السوق محمي بمبدأ التشارك. |