Her yer bütünüyle sessizlik içindeydi, ama sessizlik sesin yokluğu değildi. | TED | كان المكان صامتاً تماماً، لكن الصمت لم يكن غياب الضجيج. |
Ancak metaforik bir kavanozun yokluğu mutsuzluğun tarifidir, ve, sanıyorum, felaketin. | TED | لكن غياب نوع مجازي من حوض السمك هو طريق للتعاسة، وأظن، الكارثة. |
Çiğnemeyi bırakınca bu toksinlerin yokluğu uykuda olan bir durumu fitilledi. | Open Subtitles | وحين يقلع عن المضغ فإن غياب هذه السموم أدّى إلى هجومٍ كاسحٍ من جهازه المناعي |
yokluğu benim için hala doldurulamaz. | Open Subtitles | غيابه لا يزال الآن بالنسبة لي هو لا يمكن الاستغناء عنه. |
Yemek ve su yokluğu onları bütünüyle şaşkın ve paranoyak yapar. | Open Subtitles | قد يكون نقص الطعام والماء جعلهم مشوشى الذهن ومصابين بجنون الارتياب |
Deniz kuşlarının bu kadar yoğun bir şekilde üremelerinin nedeni, uygun alanların yokluğu değildir. | Open Subtitles | ليست قلة الأماكن المناسبة.. هي ما يجعل هذه الطيور البحرية تتكدس للتكاثر بهذه الكثافة |
Annemin yokluğu uzadıkça büyükannemin tedavisinin iyiye gitmediğini düşünüyorum. | Open Subtitles | وكلما طال غيابها كلما قلقت أن علاج جدتي لم يسر بشكل جيد |
Bileklerdeki belirgin çürüklerin yokluğu... ellerin öldükten sonra... bağlandığını gösteriyor. | Open Subtitles | عدم وجود كدمة واضحة على المعصمين يدل على أنّ يديه كانت موثوقة بعد الوفاة |
Torben Friis, Nyborg'un yokluğu hükümet için sorun oluyor mu? | Open Subtitles | هل غياب بيرغيت نيبورغ يسبب مشكلة للحكومة ياتوربن؟ |
"Cesaret; korkunun yokluğu değil, korkuya karşı kazanılan bir zaferdir." | Open Subtitles | الشجاعة ليست غياب الخوف لكنها التغلب عليه |
Kokain yokluğu sebebiyle Holocaine'i tavsiye ederim. | Open Subtitles | في غياب الكوكايين انصح باستخدام الهلوكين. |
Bence sözde patlak hakkında daha az yeğeninin yokluğu hakkında daha çok endişe etmelisin. | Open Subtitles | لن أعطي إهتمام أكبر لهذه الوافدة، وسأقلق أكثر بشأن غياب ابن أخيك. |
Ve yokluğu senin yargıç olarak atanmana yol açan adamın tâ kendisinin önümüzde ölü olarak asılı olması gibi gibi tuhaf bir raslantı üzerinde kafa yorabiliriz. | Open Subtitles | ولنا أن نتساءل على صدفة غريبة أن الرجل ذاته الذي غياب أدى إلى تعيينكم قاضي معلقة ميت أمامنا. |
Sevdiklerinizin yokluğu, ruhsal ve gerçek bir şey olsa dahi yine de etkili bir zevkin yerini tutar. | Open Subtitles | أن تعوض عن غياب أحد الأحباء بسعادة عقلية محضة، غير حقيقة.. |
yokluğu tüm hazlarımızı bizden alıp götürür tüm neşemizi elimizden alır. | Open Subtitles | والضوء الذي ينير خسارتنا غيابه يسلب منا كل المتعة |
Her ne kadar Wolsey'in burada olmayışı beni sevindirse de yokluğu bile seni rahatsız etmiyor mu? | Open Subtitles | بالرغم من أنه يسعدني كثيراً عدم وجود "ولسي" بيننا ولكن حتى في غيابه, ألا يسبب لكم الإزعاج? |
Günümüzde, organ yokluğu nedeniyle ciddi bir sağlık hizmeti krizi yaşamaktayız. | TED | في الواقع هناك ازمة صحية كبرى هذه الأيام تتمثل في نقص الأعضاء. |
Zehrin yokluğu ısırığı daha acısız yapmaz. | Open Subtitles | ومع ذلك قلة السمّ لديها لا يجعل العضة أقل إيلاماً |
Diğer tüm çalışanlarımız gibi onun da yokluğu fark edilmeyecek ama elmalı kırıntı pastasını özleyeceğim. | Open Subtitles | مثل جميع موظفينا لا يوجد لهم أقارب ليلاحظوا غيابها على الرغم أنني سأفتقد كعكة خبز التفاح الخاص بها |
Umarım parmaklarımın yokluğu tırnak vurgularımın algılanmasına engel olmuyordur. | Open Subtitles | آمل أن عدم وجود أصابع لا يمنع تصور بلدي يقتبس الهواء. |
Bu noktaya kadar kadınların yokluğu fark edilebilir gibi idi. | TED | لقد كان هناك نوع من الغياب الملحوظ للنساء حتى هذه اللحظة. |
yokluğu fark edilmeyecek insanları kaçırmamızın bir sebebi var. | Open Subtitles | و لهذا نحضر من لن يشعر بغيابهم أحد |
- Ön kemikte birikmiş kan kanıtı... ve eş merkezli çatlakların yokluğu görünüyor. | Open Subtitles | - هناك دليل على تجمع دموي في العظم الجبهي وغياب للشق المركزي |
Mia'nın yokluğu fazla uzun sürmedi. | Open Subtitles | شكرا " لم تعد أميليا تتصف بأنها " خارج ساحة العمل |
Ritim bozukluğu değil. Ritim yokluğu. | Open Subtitles | ليس هذا عدم اتساق نبض بل عدم نبض |