Ve burada en uzak köşeye gelen Çin'i sonunda göreceğiz. | TED | ثم بعد ذلك سنرى الصين تظهر في هذا الركن البعيد. |
1840'ta tam bir hayal kırıklığı olmalıydı, bu uzak, devasa gezegenin yer çekimsel etkileri görülüyor ancak henüz ne olduğu bilinmiyordu. | TED | إنه من المحبط حقًا العودة إلى 1840 لنرى تأثيرات جاذبية هذا الكوكب البعيد العملاق بينما حتى الآن لا نعرف له طريقًا. |
Kara kartallar, fillerin uzak akrabası olan tek bir hayvanı avlarlar. | Open Subtitles | على نحو رائع يطارد الآن فقط فريسة ، القريب البعيد للفيل |
Sonunda şirket, uzun dönem yeniden yapılanma hakkında açık bir biçimde konuşmaya hazırdı. | TED | شركة المرافق كانت مستعدة أخيرًا للتحدث بثقة حول إعادة التطوير على المدى البعيد. |
Kısa vadede büyüyorsun, sonra uzun vadede bekli daha çok büyüyorsun. | TED | أنت ترتفع في المدى القصير، ثم ترتفع أكثر على المدى البعيد. |
uzaktan kumandayı pille aşmaya çalışacağız. | Open Subtitles | نحن سَيكونُ عِنْدَنا للمُحَاوَلَة للتَجَاوُز التيار البعيد بالبطاريةِ. |
Bu uzak gelecekten on milyon yıllarca evvel Dünya'da hala hayat olursa insanların yıldızlar arasında yeni yuvalarını bulduklarını düşünmeyi seviyorum. | Open Subtitles | أحب أن أعتقد أن قبل ذلك المستقبل البعيد بعشرات الملايين من السنين إن كانت هناك حياة ما زالت تولد على الأرض |
uzak gelecekte etkileşime girmek isteyeceğiniz teknolojiler yaratmaya çalışıyoruz. | TED | نحن نحاول خلق تكنولوجيا قد تودّ التفاعل معها في المستقبل البعيد. |
Sonuç olarak tüm bu fikirlerden yola çıkarak çok uzak bir gelecek için çarpıcı bir çıkarım yapacağım. | TED | سوف الخص مع التضمين المدهش لكل هذه الافكار للمستقبل البعيد جداً |
Çok uzak olmayan bir gelecekte, insan gözünün hassaslığında ve esnekliğinde yapılan makineler kendi evriminin bile ötesine geçmesini sağlayabilir. | TED | وفي المستقبل غير البعيد جدًا، آلات مبنية بدقة ومرونة للعين البشرية قد تتيح لنا تجاوز تطورها الخاص حتى. |
Eninde sonunda, neredeyse belirsiz uzak bir gelecekte evren soğuk ve karanlık bir yer olarak terk edilebilir. | TED | وفي النهاية، في المستقبل البعيد لحدٍّ لا يكاد يُتصوَّر، قد يؤول الكون إلى مكان بارد ومظلم، |
uzak ve yakın gelecek hakkında karar verirken yaşadığımız bir sıkıntı, yakın geleceği uzağa göre çok daha canlı hayal edebiliriz. | TED | أحد المشاكل التي تصاحب أخذ قرارات حول المستقبل البعيد والمستقبل القريب هو أننا نتخيل المستقبل القريب أكثر جلاءً من المستقبل البعيد. |
Fakat bütün yolları düşüneceğinizi gerçekten umarım ki siz gıda sistemi gibi şeylerde uzun dönem bakabilirsiniz ve değişiklik yapabilirsiniz. | TED | ولكني أأمل انكم جميعا سوف تفكرون بعد اليوم في الحلول ذات الامد البعيد فيما يتعلق بنظامنا الغذائي وسوف تصنعون الفرق |
- Biliyorum zor, fakat bu uzun vadede senin iyiliğin için. | Open Subtitles | أعرف أن هذا صعب , ولكن.. إنه لمصلحتك على المدى البعيد. |
Hemen onlara teslim olmazsanız tüm gelişmiş uzun menzilli torpidolarımıza ateşleyeceğim. | Open Subtitles | إذا لم تستسلم لهم فورا سأطلق كافة الطوربيدات ذات المدى البعيد |
Hemen onlara teslim olmazsanız tüm gelişmiş uzun menzilli torpidolarımıza ateşleyeceğim. | Open Subtitles | إذا لم تستسلم لهم فورا سأطلق كافة الطوربيدات ذات المدى البعيد |
Gördüğüm kadarıyla, gerçek anlamda değişiklikler yapabilmek için, uzun bir oyun oynuyorum. | Open Subtitles | كما أرى فانني ألعب على المدى البعيد من أجل تغيير حقيقي هنا |
Beyin Sarsıntısı Mirası Vakfımız işleri kolaylaştırmak için burada, bu uzun oyun, fakat kısa oyun ise hey, bunu önleyebiliriz. | TED | ولكن هدف مؤسسة علاج ارتجاج الدماغ ليس فقط تسهيل هذا العمل ذلك الهدف البعيد على الهدف القريب هو محاولة منع هذا. |
uzaktan bakınca, burası soğuk, nemli bir bataklık gibidir. | Open Subtitles | من البعيد يبدو هذا المكان كمستنقع رطب بارد |
Uzaklıklar göz önüne alınırsa o kadar uzaktaki bir objenin uzaydaki bir noktaya gelebilmesi için gerekli olan enerjiyi bulabilmesi imkansızdır. | Open Subtitles | احتاجت لمسافات للسفر من الفضاء البعيد احتياجات الطاقة تتجاوز الحكمة التقليدية |
Uzaklara At Süren, uzun Saçlı ile konuşmalıyım. | Open Subtitles | الراكب البعيد ، يَجِبُ أَنْ أَتكلّمَ مع صاحب الشَعرِ الطويلِ. |
Far Side'a gitmem gerek. | Open Subtitles | يجب ان اذهب الى الجانب البعيد. |
Buradan epey uzakta olan kasaba gidip, at eti aldım. | Open Subtitles | فانطلقت نحو الجزار ...البعيد المسافة من هنا وابتعت لحم الخيل |
Cep telefonları popüler olmadan önce uzun mesafeli arama kartları çalardım. | Open Subtitles | قمت بعملية سرقة بطاقات المدى البعيد قبل أن تنتشر الجوالات |
Ayrıca uzun vadeli arazi kira sözleşmeleri güvence altına alındı. | TED | وتوسيع قاعدة الضمانات لتغطي إيجارات الأرض على المدى البعيد. |
Biz çok çok daha ilerideki gelecekten geliyoruz. | Open Subtitles | نحن من المستقبل البعيد البعيد البعيد البعيد |
Derin uzay sondası Churchill'in başına gerçekten de kötülük getirmiş olabilir. | Open Subtitles | هو قَد في الحقيقة يكون نجما شريرا للتحقيق الفضائي البعيد لتشرشل. |