| Peki, bu kadar çok plastik atıkla nasıl başa başa kaldık? | TED | إذًا كيف انتهى بنا الأمر إلى هذا القدر من المخلفات البلاستيكية؟ |
| Bu örüntüleri keşfetmek ne kadar çok eğlenceliyse, neden doğru olduklarını anlamakta, bir o kadar tatmin edici. | TED | الآن، والذي بنفس القدر من المتعة هو أن نكتشف تلك الأنماط، إنه غاية في الرضا أن نفهم لماذا هى صحيحة. |
| Bu kadar az hareketten bu kadar çok bilgiyi nasıl elde edebiliyoruz? | TED | كيف تمكنا من الحصول على هذا القدر من المعلومات من هذه الحركة القليلة؟ |
| İşte o zaman, belki de o büyük farklılıklarımızın o kadar da büyük olmadığını fark ederiz. | TED | وبعدها، ربما، فقط ربما، سنعي بأن أكبر اختلافاتنا ليست على هذا القدر من الاختلاف حقا. |
| Bu denli çok çakrayı mükemmel bir şekilde kontrol edebiliyor... | Open Subtitles | إنه قادرٌ على التحكم بهذا القدر من التشاكرا بنحوٍ مثالي. |
| Ben evli bir adamım. Bu kadar fazla ilgiye alışık değilim. | Open Subtitles | لست معتاداً على الحصول على هذا القدر من الانتباه |
| Bu miktarda bir güç kesinlikle kurbanın boynunu kıracaktır. | Open Subtitles | هذا القدر من القوة من شأنه بالتأكيد ليّ عنق الضحية ماذا؟ |
| Evet, doğru. Yalnızca üzerimde o kadar para yok demek istemiştim. | Open Subtitles | أجل، صحيح، ماعنيته أنى لا أملك هذا القدر من المال معى |
| Tüm hazinede bu kadar çok para asla olmadı. | Open Subtitles | لم يكن بالخزانة كلها هذا القدر من الذهب أبدا |
| Kilitli kapılar ardında bu kadar çok vakit geçiren birini daha görmedim. | Open Subtitles | أم أعرف أحد في حياتي يمضي هذا القدر من الوقت خلف الأبواب المقفلة |
| Eğer daha fazla erkek kadın gibi davransaydı, bu kadar çok şiddet yaşanmazdı. | Open Subtitles | لو كان الرجل يتصرف كالمرأة لما كان هناك هذا القدر من العنف |
| Xiri hayatında hiç bu kadar çok su görmemişti. | Open Subtitles | لم ير كيري قط هذا القدر من المياه في حياته |
| Dünyada bu kadar çok su olduğunu bilmiyordu. | Open Subtitles | لم يكن يعرف أن هنالك هذا القدر من الماء في العالم |
| Bu kadar çok para olacağını düşünmemiştim. | Open Subtitles | لم أفكر أنها ستدر علي هذا القدر من المال |
| bir o kadar da bunun nasıl gerçekleşebileceği ve bu yolculukların nasıl olabileceği hakkında hikayeler yazmaya başladılar. | TED | وبنفس القدر من الأهمية، بدأوا بكتابة قصص حول كيفية حدوث ذلك وما الذي قد تكون عليه تلك الرحلات |
| Bankacılar kadar çalışırlar ve onlar kadar da para kazanırlar. | Open Subtitles | لهم ساعات محددة مثل موظفي البنك وبنفس القدر من المال ايضا |
| Film eleği olmak o kadar da zor bir şey değil. | Open Subtitles | لست أمتلك ذلك القدر من القدرة لتقييم الأفلام |
| Dünya Savaşı'nın herhangi bir cephesinde bu denli kesif bir koku duyulmuş mudur? | Open Subtitles | ولا أعلم مسرح أخر للحرب العالمية الثانية شهد هذا القدر من الموت بهذا التركيز |
| Gözüne göründüğü kadar fazla değil. | Open Subtitles | ليس هذا القدر من الدم بقدر ما يبدوا لك بالطبع |
| Meslektaşlarınızın çoğu, bu miktarda bir parayı sadece 25 bölgeye dağıtmak istemeyecektir. | Open Subtitles | مُعظم زملائكم لا يريدون صرف هذا القدر من المال فقط في 25 مقاطعة. |
| ama Bayan Anjali o kadar iyi değil, çok kötü. | Open Subtitles | ولكن سيده انجلى ليست بهذا القدر من حسن المظهر.سيئ جدا |
| Ve onun kadar önemli olarak, onu kendimize borçluyuz. | TED | وبنفس القدر من الأهمية، نحن مدينون لأنفسنا. |