| Hepimizi beslemek, giydirmek, ve barındırmak ve makul hayatlar yaşatmak imkansız olduğundan değil. | TED | لا يعني ذلك أنه من المستحيل تغذية وإيواء جميعنا وجعلنا نعيش حياة كريمة. |
| Fareler ise yiyecekleri korumayı ve onları yalnız bırakmayı neredeyse imkansız hale getiriyor. | TED | ومن المستحيل الاحتفاظ بالطعام في المنزل بسبب الجرذان، ناهيك عن الطعام الطازج يوميًا. |
| Başkaları her şeyi okumaya çalışıyor ama tabii ki, bu imkansız. | TED | وآخرون يحاولون قراءة كل شيء، ولكن هذا، مرة أخرى، من المستحيل |
| Benim ebem falan olamazsın, bu imkânsız. Git başkasını bul! | Open Subtitles | من المستحيل ان أتركك لتكون قابلتى أئتى بأى أحد أخر |
| Tek hikayeden söz ederken, güç hakkında konuşmamak mümkün değildir. | TED | من المستحيل الحديث عن النظرة الآحادية بدون الحديث عن السلطة. |
| Dubai imkansızı başarmanın mümkün olduğu, batı modelinin zirve yaptığı bir ülke. | Open Subtitles | دبي تعتبر نموزجا عن انجازات العالم الغربي بلد حيث المستحيل يصبح حقيقة |
| Onlar hakkında tüm duyduğum ne kadar fakir olduklarıydı, bu yüzden onları fakirlik dışında, başka bir şekilde görmem imkansız hale gelmişti. | TED | كل ما سمعته عنهم هو كم كانوا فقراء، بحيث أصبح من المستحيل بالنسبة لي أن أراهم في أي وضع سوى أنهم فقراء. |
| Yapmaya değer tek şey, imkansız olandır. Diğer her şey sıkıcı. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي نفعله هو المستحيل وغير ذلك هو أمر رتيب |
| Çocukların tek başlarına büyük anneyi ikna_BAR_etmeleri imkansız olur diye düşünmüştüm. | Open Subtitles | فكرنا أنه من المستحيل على مجرد أطفال أن يقنعوا جدتهم بالتحرك |
| Burada, Fransız... fahişelerinden başka... beyaz bir kadınla yatmak imkansız. | Open Subtitles | هنا عدا العاهرات الفرنسيات من المستحيل أن تجدي نساء بيض |
| Belki, benim gibi başka birinin olması size imkansız geliyor. | Open Subtitles | ربما تظنون أنه من المستحيل أن يوجد رجلاً آخر مثلى |
| Sonra salınımlar donanımımızı eritti ve ölçülmeyi imkansız hale getirdi. | Open Subtitles | ثم تسببت التذبذبات في صهر معداتنا وجعلت من المستحيل قياسها |
| Şamama kavun bileşimine sahip yapay bir koku yaratmak imkânsız. | Open Subtitles | من المستحيل تصنيع نكهة البطيخ وشهد العسل بطريقة مثالية أبداً |
| Ters bir tepki oluşmadan insanlara güç kazandırmanın imkânsız olduğunu düşünmeye başladım. | Open Subtitles | بدأت أظن أنه من المستحيل اعطاء الناس قدرات بدون رد فعل جانبي |
| Ve ne yazık ki, iki erkeğin kan gruplarını ayrıştırmak da imkânsız. | Open Subtitles | لسوء الحظ,من المستحيل فصل كلا من خلايا الدم الخاصة بالذكرين عن بعضهما |
| İçinde bulunduğumuz uluslararası durumda, böylesine bir toplantı pek mümkün değil. | Open Subtitles | في الحالة الدولية الراهنة ، حتى الاجتماع سيكون من المستحيل تماما. |
| O derinliğe inmemiz mümkün değil kaptan. Basınç gemiyi paramparça eder. | Open Subtitles | من المستحيل التوجه لهذا العمق يا سيدى الكابتن الضغط سيسحق البدن |
| Eğer bana imkansızı yapabileceğimi söylerseniz, herhalde size gülerim. | TED | وان اخبرتني انني استطيع فعل المستحيل ربما سوف اضحك عليك |
| Ama telsiz menzili dışında olmamızın imkan ve mümkünatı yok. | Open Subtitles | لكن من المستحيل هذا لقد كانوا خارج نطاق تغطية اللاسلكي |
| Biz sağlıkçıyız. Buralardan değiliz. Sizinle birlikte gelmemizin imkanı yok. | Open Subtitles | نحن مسعفون، سنغادر هذا المكان، من المستحيل أن نأتي معكم |
| Ve sinirli çalışanlarla parti ya da hükümet yönetmek imkansızdır. | Open Subtitles | وأنه من المستحيل لتشغيل حزب أو الحكومة مع العمال بالضيق. |
| Bir şey olduğu yok. Kim olduklarını söylemeye imkân yok. | Open Subtitles | لم يحدث شيء، من المستحيل تحديد الهوية على أي حال |
| Eğer kokpitin ışıkları kesilmemiş olsaydı, bunu görmemin hiç bir yolu yoktu. | Open Subtitles | إذا لم تكن أضوائي قد تعطلت كان من المستحيل أن أرى ذلك |
| Öylece bir yerlerde duruyor olacak ve biz bunu asla göremeyecektik. | TED | كانت ستجلس في مكان ماً، وسيكون من المستحيل أن نرى هذا |
| Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki sınırı geçmek neredeyse imkansızdı. | TED | من المستحيل تقريباً أن يعبروا الحدود بين كوريا الشمالية وكوريا الجنوبية |
| Bir saat önce kalkan bir otobüsü yakalamanın imkânı yok. | Open Subtitles | من المستحيل الن أن تلحق بحافلة غادرت منذ ساعة مضت |
| Normal bir adam, sevdiği kadını kurtarmak için imkânsızı başarabilir. | Open Subtitles | الرجل العادي يمكنه أن يفعل المستحيل لينقذ المرأة التي يحبها |
| Ama unutmayın ki, bu ağaçlar gerçekte balinalardan daha büyüktür ve bu da demektir ki, bunları yerde yanlarından geçerken anlamak imkânsızdır. | TED | ولكن عليك ان تتذكر ان هذه الأشجار أكبر من الحيتان، وهذا يعني انها من المستحيل ان نفهمهم بينما نمشي على الأرض بجوارهم. |