| İnsanın gözünün önünde cep saati sallıyorsunuz, öyle değil miydi? | Open Subtitles | تقومين بتلويح ساعة جيب أمام الناس، أهذا ما في الأمر؟ |
| Bradley'lerden biri çatıdaydı. Jeb, tabancasıyla bu taraftaydı. | Open Subtitles | كان أحد أفراد العصابة واقفاً علي السطح كان جيب واقفاً في مطلع الشارع ومعه البندقية |
| - Claire sana kız bulur. - Gabe'e kız bulur musun? | Open Subtitles | كلير أريد منك موعداً ماذا عن فتاة من أجل جيب ؟ |
| Pantolonun cebinde Arap alfabesiyle yazılmış bir kağıt parçası buldum. | Open Subtitles | لقد عثرت على ورقه عليها أحرف عربيه فى جيب بنطاله |
| Babam sikkeyi alıp montunun fermuarlı göğüs cebine koyup fermuarı kapatmış. | Open Subtitles | إلتقط أبي العمله ووضعها في جيب صدره في الجاكت وقفل السوسته |
| Sonra kurbanının cebinden anahtarı alır ve gerisini biliyorsunuz. | Open Subtitles | ثم أخذ المفتاح من جيب الضحية و أنتم تعرفون البقية |
| 15 saniye içinde siyah bir "Jeep" park alanı girişinden gelecek. | Open Subtitles | في 15 ثانية هناك سيارة جيب سوداء من مدخل ساحة السيارات |
| Gerçekten. Küçük bir cep tarağı. | Open Subtitles | في واقع الامر، أنا إشتريت، شيل مشط جيب صغير |
| Birkaç ay önce, babamın verdiği cep saatini rehin verdim. | Open Subtitles | منذ أشهر عديدة رهنت ساعة جيب أعطانيها والدك |
| dedesinin altın cep saati... herşeyden çok değer verdiği şey... | Open Subtitles | ساعة جيب ذهبية كانت لجده التي كان يحافظ عليها ويقدرها أكثر من أي شئ آخر |
| İhtiyar Jeb hιzlι gelmiş. Viski. | Open Subtitles | جيب العجوز يختار وقتا مناسبا ، اعطني شرابا |
| Baslarını kaldırdıklarında tavuk tabağı boştur Jeb Amca'nın eline de bir çatal saplanmıştır. | Open Subtitles | عندما يعودون من المهمه سوف يجدون طبق الدجاج فارغا والعم جيب الذي لديه شوكه خلال باطن كفه |
| Şey, Jeb ben değil ve ben de Jeb olmak istemiyorum, babacık. | Open Subtitles | حسنا، جيب ليس أنا ولا أريد أن أكون جيب ، بوبي |
| Gemide konuşacak çok şeyimiz olacak, değil mi, Gabe? | Open Subtitles | لدينا الكثير لنقوله عندما نعود للسفينة يا جيب ، أليس كذلك ؟ |
| Gabe Foley ile dışarı çıkmayacak mısın? | Open Subtitles | إنها ليلة الجمعة سوف تخرجين مع جيب فولي، أليس كذلك؟ |
| Patrick, cebinde bilet koçanlarını ve bir kızla birlikte olan fotoğrafını buldu. | Open Subtitles | رأى باتريك المصفوفات التذاكر وصورة لها مع كتكوت سقوط من جيب سترته. |
| Bir keresinde bir adamın cebinde delik vardı ve bu benim için oldukça travmatikti. | TED | مرّةً كان جيب أحد الشبان مثقوبًا وشكّل ذلك صدمةً لي |
| Bu fikir sadece Jack Sommersby'nin cebine para girmesi için değil. | Open Subtitles | هذه ليست مجرد طريقة لوضع المال في جيب جاك سمارز بي |
| Bu üniformanın cebinden kondüktörlerin kullandığı bir anahtar çıktı. | Open Subtitles | وفى جيب بنطلون الستره كان يوجد المفتاح المشترك |
| 2007 model siyah Jeep. Plakaları sökülmüş. | Open Subtitles | إنها جيب سوداء موديل 2007 لوحاتها المعدنية منزوعة |
| Domuzcuklar neden Jep'i rahat bırak mıyorsunuz? | Open Subtitles | خنازير, لم لا تتركوا "جيب" بمفرده؟ |
| -Bir ceset betonda çürüyünce vakumla kapanmış gibi bir hava cebi bırakır. | Open Subtitles | عندما تتحلل جثة مدفونة في الخرسانة فإنها تكوّن جيب هوائي، خواءٌ محكم |
| Uçağın önünde bir cip var. Ne fark eder? Kaç o lânet olası yerden. | Open Subtitles | إنها سيارة جيب أمام الطائرة والآن اخرج من هناك |
| Malcolm'ın arkadaşları Jib ve Diggy, onlar da inek. | Open Subtitles | أصدقاء (مالكوم)، (جيب) و(ديغي)، أيضا مهووسون. أنت. |
| Gyp Rosetti'nin koruyucusu kalmayacak. | Open Subtitles | ولن يبقى احد لحماية جيب روزيتي |
| Bekleyen bir jip var, takip edin. Eşyalarınızı arkadan getirirler. | Open Subtitles | عندي سيارة جيب جاهزه, من هنا, سيتبعكم الأثاث الخاص بكم |
| Aslında neden oradaki o gereksiz velveten cebe bir bakmıyorsun? | Open Subtitles | لمَ لا تتفقّد جيب حلّتك المخملي الذي لا داعي له؟ |
| cepte taşınan kalemtraşlar. | Open Subtitles | مبارى جيب للأقلام الرصاص نور سلاسل المفاتيح |