Nijer nehri boyunca bunun gibi pek çok köyün üzerinden uçmuş olmalıyım, ve her biri benzersizdi, eşsiz bir dokusu vardı, | TED | كان يجب أن أطير على ارتفاع من القرى على طول نهر النيجر، وكان كل واحد فريد من نوعه، وله نمط مختلف. |
Biri bana her Meleğin eşsiz olduğunu hatırlatmıştı ve bunu senin yaptığını anladım. | Open Subtitles | شخص ما ذكـَّـرنى بأن كل ملاك فريد فى نوعه وكنت أعرف أنه أنتِ |
Bu yüzden birçok şirket veya kolluk kuvvetinin kullandığı bir yöntem var. Her bir dosyayı, benzersiz sayı dizilerine çeviriyorlar. | TED | لذلك، معظم الشركات أو وكالات إنفاذ القانون الذين يملكون هذا المُحتوى يمكنهم ترجمة كل ملف إلى تسلسل فريد من الأرقام. |
Ama eğer benim için özel olan kişi tam şurada yanımda durmazsa olmayacak... | Open Subtitles | ولكنة لن يكون كاملا بدون وجود شخصا فريد من نوعة. ويقف بالقرب مني. |
Farid, senin için giysi getirdim. Yoksa soğuktan öleceksin. | Open Subtitles | فريد , هاك بعضاً من الملابس لك و إلا ستتجمد للموت |
Bert Cooper özellikle sizinle çalışmanın eşsiz bir keyif olduğunu söylüyor. | Open Subtitles | يقول بيرت كوبر بأنه سرور فريد من نوعه جرّاء العمل معك |
Karım eşsiz bir soydan geliyor. Aslında bunu dersimde de anlatacağım. | Open Subtitles | نسب زوجتي فريد من نوعه تماماً كنت أريد مناقشته فعلاً بالصف |
eşsiz daha önemlisi doğal bir şekilde boyandı. | TED | لذلك فهو فريد من نوعه، والأهم من ذلك أنه مصبوغ بمواد طبيعية. |
Ama buna sahip çıkacağım, çünkü genellikle varsaydıklarımızın aksine, birini taklit etmek eşsiz birşey çıkarabilir ortaya. | TED | و لكني ماض في هذا العمل لأنه خلافا لما قد نفترض عادة، تقليد شخص ما يمكن أن يكشف لك عن شيء فريد من نوعه. |
Ve ben O'yum: Seçilmiş, eşsiz, Vazgeçilmezim, yerine koyulamazım, 'İşte O'yum' | TED | وهذا أنا ، أنا مختار أنا فريد من نوعه أنا من لا غنى عنه أنا من لا بديل له لا مثيل لي |
Bu su kaynağını buldum ve her şey aynı kalırsa, eşsiz bir şey yakalamak için gerçek bir şansım olduğunu düşündüm. | TED | وجدت حفرة الماء هذه، وشعرت إذا بقي كل شيء بنفس الطريقة التي يحدث بها، كان عندي فرصة حقيقية لالتقاط شيء فريد من نوعه. |
Bizim endüstrimizde, burada farklı ya da benzersiz bir şeye bakıyor değiliz, toplumumuzu ve yaşam tarzımızı daha normal yapmak için hazırlıklı olmalıyız. | Open Subtitles | في صناعتنا , نحن لانبحث عن شيء مختلف أو فريد هنا علينا أن نكون مستعدين لجعله أكثر طبيعية في مجتمعنا وفي طريقتنا للعيش |
Kongredeki tek yalnız anne olarak ağır işlerde çalışan milyonlarca ailenin yaşadıklarıyla ilgili benzersiz bir bakış açım var. | Open Subtitles | بصفتي الأم العزباء الوحيدة في الكونغرس، لدي منظور فريد بشأن ما يبدو عليه الواقع بالفعل بالنسبة لملايين العائلات الكادحة |
Ve böyle bir ürün yarattığınızda, ne olduğu farketmez, parmak izi gibi benzersiz bir şey olmalı. | TED | وتصنع منتج مهما يكن، سيصبح فريد كبصمات أصابعهم. |
- Bir yabancıya yardım etmek için özel biri olmak gerekir. | Open Subtitles | الأمر يتطلب شخص فريد من نوعه ليفعل ذلك لشخص غريب كليا |
Size çok özel bir şey göstereceğim, Bu 25 haftalık bir insan kalbi. | TED | سوف اريكم شيء فريد قصير هاكم قلب الانسان بعد 25 اسبوع |
Farid ve korumalarına başına gelenlere karışmam. | Open Subtitles | ولكني لا اضمن لك سلوك فريد وبقية الحراس |
Fred, yapabildiğin kadar çabuk kasabaya git. Singapur'da Joyce'a telefon et. | Open Subtitles | فريد, اذهب الى القرية بأسرع ما يمكنك, واتصل بجويسى فى سنغافورة |
"İç Güvenlik'ten, Jack Freed, ve eski FBI başkan muavini." | Open Subtitles | "رجل الأمن القوميّ (جاك فريد) نائب المدير السابق، مكتب التحقيقات" |
Asıl sorun, bombayı yapan kendine has bir imza bırakmamış. | Open Subtitles | المشكلة أن صانع القنبلة لم يترك خلفه أي توقيع فريد |
Tam da Suriye'de eşi benzeri görülmemiş bir çok ilginç anlaşma yapmak üzereydim. | Open Subtitles | أنا في خضم مناقشة شيء مهم جدا شيء فريد من نوعه في سوريا |
Herkes eşsizdir. Bu eşsizlik kendini ifade etmek için vardır. | Open Subtitles | كلّ شخص فريد من نوعه هذا التفرد يجب أن يعبر عن نفسه |
Sırtındaki kendine özgü parçalı katmanlar başka bir türden ziyade, avcıların öncüsü akreplerle çok yakın akraba olduğunun bir göstergesi. | Open Subtitles | حقيقة أنّ لديها صفائح مقسّمة على نحو فريد على ظهرها تُظهر أنها أقرب من غيرها للصّيّادين الأوائل: |