Brian'ın nasıl bir işe bulaştığı hakkında hiç bir fikri yoktu. | Open Subtitles | براين لم يكن لديه أيّ فكرة ما كان يدخل نفسه فيه |
Son kontrol ettiğimde doktorun çalıştırması gereken bir çiftliği yoktu. | Open Subtitles | تعرفين آخر مرة راجعت الطبيب لم يكن لديه مزرعة يديرها |
Minibüsünde bulunan onca kanıttan sonra sanırım başka da bir şansı yoktu. | Open Subtitles | أعتقد لم يكن لديه خيار، بعد كل هذه الادلة التى وجدوها بسيارته |
Bu, her şeyini kaybetmiş varlıklı bir ailenin ve onları bir arada tutmaktan başka seçeneği olmayan bir oğlun hikayesi. | Open Subtitles | الآن قصة عائلة غنية فقدت كل شيء و الأبن الأوحد الذي لم يكن لديه خياراً سوى ان يبقيهم كلهم ماً |
Önceki adli tıpçının buna bakması için bir sebebi yoktu. | Open Subtitles | الطبيب الشرعي السابق لم يكن لديه سبب لكي يبحث عنه |
Adamın kaşı yoktu ve sağ elinde sadece dört parmağı vardı. | Open Subtitles | لم يكن لديه حاجبان، وفقط لديه أربعة أصابع في يده اليمنى |
Ve Frank kadının Ruslar için çalıştığına dair hiçbir fikri yoktu. | Open Subtitles | لم يكن لديه أدنى فكرة على إنها تعمل لصالح المخابرات الروسية. |
Pek fazla birikmiş parası yoktu ama bir yerlerden para gelmeye devam ediyordu. | Open Subtitles | لم يكن لديه مدخرات وفيرة، لكن كان هنالك مال يأتي من مكان ما |
Birkaç dakika sonra uyandı ve ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu. | Open Subtitles | بعد بضعة دقائق إستيقظ و لم يكن لديه أي فكرة عما فعله |
Önceden sabıkası yoktu. Davada adli delil yoktu. | TED | لم يكن لديه أية سوابق، ولم يكن هنالك أي أدلة جنائية في القضية. |
Algoritm hakkında çok fazla bilgisi yoktu, ama bu kitapta bahsedilen şey bugün evrimsel algoritma dediğimiz şeyin ta kendisi. | TED | لم يكن لديه أدنى فكرة عن الخوارزمية لكن هذا ماشرحه في ذلك الكتاب وهذا مانعرفه بالخوارزمية التطورية |
Gençken ne kadar yaşayacağını bilmesinin hiçbir yolu yoktu. | TED | وكرجل يافع، لم يكن لديه طريقة ليتنبأ كم سيعيش. |
Adam çok iyiydi ama liseyi bitirmemişti. Resmi olarak bir vasfı yoktu. | TED | كان هذا الشخص جيد جدًا، ولكنه لم يكمل تعليمه الثانوي لذلك رسميًا، لم يكن لديه مؤهلات. |
Almanları öldürmesi için sebep yoktu. Ölüme mahkûm edilecekti. | Open Subtitles | بالنسبة لقتل الألمانيين، لم يكن لديه عذر غياب، وكان سيُحكم عليه بالإعدام. |
Koruyucu bir çit yoktu ben de onu kendi ahırıma koydum. | Open Subtitles | لم يكن لديه سياج ليمنعه، لذلك وضعته في حظيرتي |
Özür dilerim. Onbaşı Hartmann'ın açıklamaya vakti yoktu. | Open Subtitles | اٍننى آسفة ، العريف هارتمان لم يكن لديه وقت للتفسير |
Kesinlikle, herhangi bir bağlılığı yoktu. | Open Subtitles | وبالقطع لم لم يكن لديه أى برنامج إنتخابى على الأطلاق |
Her şeyini kaybetmiş varlıklı bir ailenin ve onları bir arada tutmaktan başka çaresi olmayan bir oğlun hikâyesi. | Open Subtitles | الآن قصة عائلة غنية فقدت كل شيء و الأبن الأوحد الذي لم يكن لديه خياراً |
Her şeyden evvel, atı yokmuş çünkü atı bir savaşta öldürülmüş. | Open Subtitles | أولاً ، لم يكن لديه حصان لأن حصانه قُتل في المعركة |
Vasiyet bırakacak zamanı olmadı ama beni düşünmeye vakit ayırdı, değil mi? | Open Subtitles | لم يكن لديه وقت لترك وصية لكن كان لديه وقت للتفكير فيّ؟ |
Eğer bedenin ölçüsünü, şeklini ve o sırada nasıl hareket ettiğini kontrol eden model olmasaydı kendimizi çabucak incitirdik. | TED | إذا لم يكن لديه نموذج يتتبّع حجم الجسم وشكله، وكيف يتحرك في أيّ لحظة، سنقوم بإيذاء أنفسنا بسرعة. |
Fakat ülkenin en iyi yeteneklerini aramak için nereye gideceğini bilmiyordu. Sonra buna mecbur olmadığı ortaya çıktı. | TED | ولكن لم يكن لديه المال الكافي للذهاب لجميع أنحاء البلاد للبحث عن أفضل موهبة، ولكن اتضح أنه لم يكن عليه فعل ذلك. |
Gömleğinin tüm düğmelerini ilikleyecek zamanı bile olmamış. | Open Subtitles | لم يكن لديه الوقت لإغلاق أزارير قميصه كاملة. |