| Seni ve seni bekleyen geleceği görmek, ve bu geleceği hakkettiğini bilmek. | Open Subtitles | كم هو عظيم هذا الفتى، صحيح مستقبله الكامل أمامه وكم يستحقّ هذا |
| Babasını öldürdüğüne dair bir ipucu geldiğinde tüm politika geleceği suya düşer. | Open Subtitles | إنّه مترشّح لمنصب العمدة. تلميح واحد بأنّه قتل أباه، وسيضيع مستقبله السياسيّ. |
| Aklı endişeli ve meşguldu. Çok fazla kötü anısı vardı ve geleceği için çok endişeliydi. | TED | كان عقله قلقًا ومنهمكًا بسبب تلك الذكريات المرهقة، وبسبب الخوف على مستقبله. |
| "Hiçbir şey, bir adamı geleceğinden alıkoymamalı." dedi. | Open Subtitles | لقد قال : لا شىء يجب أبدآ أن يعطل الرجل عن مستقبله |
| Sık sık gelecek hakkında konuşuyorsun ama asla benim hakkımda bir şey söylemiyorsun, neden? | Open Subtitles | انت تتحدث دائما عن مستقبله, ولكن لم تتحدث عن مستقبلى, لماذا ذلك؟ |
| Onun geleceğinde beladan başka bir şeyin olmadığının farkına vardım. | Open Subtitles | كنت قد رأيت أنه لا يوجد سوى المشاكل في مستقبله |
| Ve biliyorum ki bir çoğunuzun geleceğe dair soruları var, korkuları...şüpheleri. | Open Subtitles | وأعلم بان الكثير منكم لديه الكثير من الأسئله عن مستقبله مخاوف .. شكوك .. |
| Çünkü kendi geleceğine verdiğinden daha çok tatlı bir sarışına değer veriyor. | Open Subtitles | لأنه يهتم بشقراء جميلة أكثر من اهتمامه في صنع مستقبله وفي النهاية |
| Crow'u öldürürken o onunla. Artık onun geleceğinin bir parçası. | Open Subtitles | يا جوردن، ستكون معه في الغرفة عندما سيقتل كرو انها جزء من مستقبله |
| Böyle bir keşif Steve Titus'u, sahte bir anı yüzünden geleceği mahvolan bir adamı, kurtarabilirdi. | TED | هذا اكتشاف قد أنقذت تايتس ستيف، رجل كان مستقبله كله سينتزع منه بسبب ذاكرة مزورة. |
| İş öğrenir, bağımsız olur. geleceği için iyi olur. | Open Subtitles | بعدها يستطيع الإعتماد على نفسه إن أمر مستقبله يهمني |
| geleceği hakkında kaygılanmak zorundaydı, ve ne olacağını bilmiyordu. | Open Subtitles | كان عليه ان يقلق على مستقبله وما اراد ان يكون عندما يكبر |
| Birilerine geleceği gösterirseniz gelecekleri olmaz. | Open Subtitles | إذا أريتي شخص ما مستقبله فلن يكون له مستقبل |
| Biliyorum, ama yine de geleceği kaydedebilirsiniz. | Open Subtitles | أعلم ، لكن مازال بإمكانك أن نتقذ مستقبله |
| Sadece siyasal geleceği değil aynı zamanda tüm geleceği Genel Kurul'daki konuşmasına bağlı. | Open Subtitles | مستقبله يتوقف كلية على حديثه فى الجمعيه العموميه |
| Sarah, geleceği hakkında endişe duyan ilk kişi sen değilsin. | Open Subtitles | اتعرف يا سارة .. انتى لست اول شخص .. يضمر قلق كبير عن مستقبله |
| Hiçbir şey, bir adamı geleceğinden alıkoymamalı. | Open Subtitles | لا شىء يجب أبدآ أن يعطل الرجل عن مستقبله |
| Ama burada oturmuş sanki hiç söz hakkı yokmuş gibi onun geleceğinden söz edişinizi... | Open Subtitles | ولكن بعد الجلوس هنا وسماعكم تتحدثون عن مستقبله وكانه لا كلمة له. |
| gelecek haritası. Buna "Çatallaşan Yolların Bahçesi" diyordu. | Open Subtitles | خريطة مستقبله حديقة الطرق المتشعّبة أسماها |
| Ona, geleceğinde muhtemelen NBA'in olmayacağını söyleyecek cesareti bulamadım. | Open Subtitles | لم أملك القلب لأخبره أن كرة السلة على الأرجح ليست مستقبله |
| Geçen hafta şampiyonluğu kaybettiler ve geleceğe dair bir sürü soru ortaya çıktı. | Open Subtitles | الخسارة المدمرة في مباراة البطولة الأسبوع الماضي... تترك مستقبله لسؤال... |
| Fakat onu endişelendiren şey, bu adli kaydın geleceğine yapacağı etkiydi. | TED | لكن كريستوفر لم يكن يفهم تأثير سجله الإجرامي على مستقبله. |
| Her sabah, "bugün o gün mü" diye; bugün, geleceğinin sonunda yakasına yapışacağı gün mü diye merak içinde uyanıyor. | Open Subtitles | كل يوم يستيقظمتسائلاًإن كاناليومهواليوم .. إن كان اليوم هو اليوم الذي سيلتقي فيه مع مستقبله |
| Evet ama bunu yapması için kendi kariyerini mahvetmesi gerek. | Open Subtitles | نعم, و لكن ليفعل هذا سيكون قد انهى مستقبله المهني |
| Ailemize ileride katkıda bulunmayacağı için Jaime'yi reddettin. | Open Subtitles | وأدرت ظهرك لـ(جايمي) لرفضه مشاركتك في مستقبله |
| Bütün bu hikayede geleceğini seçme hakkı olan tek kişi sizsiniz. | Open Subtitles | أنت الشخص الوحيد في هذا الموقف بأسره الذي يستطيع تحديد مستقبله. |