| Birileri benimle oyun oynuyor. Elbette, sen de oyunun bir parçasısın. | Open Subtitles | شخص ما يعبث معى بالطبع, فانت جزء من اللعبة |
| Tabii, bu şey bizimle dalga geçiyor da olabilir ve hiçbir anlamı olmayabilir. | Open Subtitles | هل تعرفين يمكن أن يكون هذا الشيء يعبث فينا ولا يعني ذلك شيء |
| Bu hiç mantıklı gelmiyor. Bizle değilde arabayla uğraşıyor. | Open Subtitles | لا يبدو هذا منطقياً، يعبث بالسيّارة وليس معنا |
| Anne, Jordan'a odamdan çıkmasını söyler misin? Eşyalarımı karıştırıyor. | Open Subtitles | قولي لجوردان أن يخرج من غرفتي أنه يعبث بأغراضي |
| Kimse benim bebeklerimle uğraşamaz. | Open Subtitles | لا، رأيت، عرفت، لايجب على أي أحد أن يعبث مع صغاري |
| kafa buluyor sandım. Sallamadım. | Open Subtitles | ظننتُ أنّه كان يعبث معي، لذا أغلقتُ الخطّ بوجهه. |
| Birileri benimle oyun oynuyor. Elbette, sen de oyunun bir parçasısın. | Open Subtitles | شخص ما يعبث معى بالطبع, فانت جزء من اللعبة |
| Baştan beri bizimle oynuyor. En baştan beri istediği buydu. | Open Subtitles | لقد كان يعبث بنا من البداية و هذا هو ما كان يريده |
| Biri veya bir şey bizim suyumuzla oynuyor. | Open Subtitles | هناك شخصا ما أوشيئا ما يعبث بنظام ضخ المياة لدينا |
| Bizimle dalga geçiyor da olabilir. | Open Subtitles | ربما ذاك الشئ يعبث بنا فقط و لا يعني أي شئ |
| Ofisin yarısı orada yiyor, herif bizimle dalga geçiyor. Bunu bulmamızı istemiş. | Open Subtitles | ، نصف موظفي المكتب يأكلون هناك إنه يعبث مع أحدنا ليجدنا |
| Kitapların ruhunu bozuyordu. Hepimizi yok etmeye uğraşıyor! | Open Subtitles | يعبث في كتاب الآرواح يحاول تدميرنا جميعاً |
| - Son kurbanı Madeleine Vickery 24 yaşındaydı. Onunla uğraşıyor, kendini temize çıkarması için zorlayıp, hata yaptırmaya çalışıyor. | Open Subtitles | إنه يعبث به، يحاول دفعه لتبرير نفسه ويرتكب غلطة |
| Kızın kafasını karıştırıyor, kendisiyle yatmaya zorluyor. | Open Subtitles | إنه يعبث بعقلها. إنه يضغط عليها لتمارس الجنس معه. |
| Yargıç ve jüriyi oynamak, insanların aklını karıştırıyor. | Open Subtitles | لعب دور القاضي والمُحلّفين يعبث بعقول الناس. |
| Hiç bir federal de bizimle uğraşamaz çünkü orada tanıdıklarım var. | Open Subtitles | و لن يعبث معنا الفدراليبن، لانني أملك أشخاصاً هناك |
| Hayır, bizimle kafa buluyor, yaptığı bu. | Open Subtitles | لا, إنه يعبث معنا هذا هو مايفعله |
| Zira Doğa Ana ile şaka olmaz. | Open Subtitles | لأنه ليس أمراً لطيفاً أن يعبث المرء مع الطبيعة الأم |
| Kendince bir yere vardığını sanıyorsun ama herif bariz şekilde taşak geçiyor. | Open Subtitles | وأنت تحرز نقاطًا مثل الحمار الذكي بينما هو من الواضح أن يعبث معك. |
| Dün akşamki tayfanın şakası sanmıştım. Ta ki başı bulana kadar. | Open Subtitles | ظننتُ أن طاقم البارحة يعبث فحسب حتّى وجدتُ الرأس |
| Ali ve bizimle uğraşan bu manyaksa, cevapları bulmalıyız. | Open Subtitles | ان كان هذا نفس المخيف الذي كان يعبث معنا ومع آلي |
| Adamlarımdan hiçbiri böyle işlere bulaşmaz. | Open Subtitles | لن تجد أياً من رجالي يعبث مع هذا النوع من النسوة |
| Dünyayı mahvedecek bir ordu kurmak iyi hoş da, kimse aileme bulaşamaz. | Open Subtitles | أعني، أنا سعيد لصنع جيش ،شرير لتدمير العالم لكن لن أسمح لأحد أن يعبث بعائلتي. |
| İşleriyle ortalığı karıştıran bir Tanrı... figürüyle başlarsanız... | Open Subtitles | أعتقد أننا لو بدأنا بصورة لله في الخارج، وهو يعبث في الخلق في البداية |
| En ufak bir fikrim yok. Beyninle neyin uğraştığını bilemezsek nasıl tepki göstereceğini de bilemeyiz. | Open Subtitles | لا أدري، إن لم نكن نعرف ما يعبث برأسك فلن نعلم رد فعلك |
| tabii ki asla inşa edilmedi, çünkü sürekli başka bir işle uğraşıyordu. eğer yapılsadı... 1940'larda, her şey değişti. | TED | وبالطبع، فهو لم يبنه قط، لأنه كان دائما يعبث بمخططات جديدة، لكن حين تم بناؤه، بالطبع، في الأربعينيات، تغير كل شيء. |