Şiddet kullanmayı, çünkü insanlarınızın anladığı tek şey bu gibi geliyor. | Open Subtitles | أعمال العنف ، منذ البداية تبدو أنها الشيء الوحيد الذي يفهمه شعبكم. |
tamam, biz insanların anladığı her şeyi anlamıyorlar. | Open Subtitles | وسلمنا بإنها لا تفهم كل ما يفهمه البشر ؛ |
Baş meleklerin tek anladığı şey şiddettir. | Open Subtitles | فالشيء الوحيد الذي يفهمه رؤساء الكائنات السامية هو العنف |
Zaten herkesin anladığı lanet olası birkaç kelime var ancak. | Open Subtitles | بالإضافة إلى أن هناك كلمات لعينة جديدة يفهمها الجميع |
Şiddet insanların anladığı bir dildir. | Open Subtitles | العنف لغة يفهمها الناس ,و فى بعض الأحيان .. عندما تكون ضرورية |
Eğer Rusların anladığı tek bir şey varsa oda güçtür, kuvvettir, güçlü bir pozisyonda değilsen asla Ruslarla pazarlık ya da anlaşma yapmamalısın demişti." | Open Subtitles | لا يفهمون سوى أمرٌ واحد وهو هذه القوة، وهذا البأس فيجب عليك ألا تتعامل أو تتفاوض "مع الروس دون أن تملك موقف قوة |
Ayrıca şu hayatta Cecile'in anladığı bir şey varsa, o da güçtür. | Open Subtitles | واذا كان هناك شيء واحد يفهمه سيسل فهو القوة |
O insanların anladığı tek şey şiddet. | Open Subtitles | العنف هو الشيء الوحيد الذي يفهمه هؤلاء القوم |
Bu lanet şeyin anladığı tek şey kırbaçlanmak. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي يفهمه هذا الكائن اللعين هو الجلد. |
İnsanlarımızın anladığı bir şey varsa o da kıt kanaat geçinmektir. | Open Subtitles | حسناً، إذا كان هناك شيء واحد يفهمه شعبنا، فهو التقنين |
Pekala. YaşIı zengin adamların anladığı tek bir şey vardır. | Open Subtitles | هناك شيء وحيد يفهمه هؤلاء الاغنياء |
Halkımın anladığı tek yol bu. | Open Subtitles | هذا هو الأمر الوحيد الذي يفهمه شعبي |
Ve Harvey'nin anladığı tek bir şey varsa, bu ailedir. | Open Subtitles | و اذا كان هناك شيئا واحدا (هارفي) يفهمه, فإنه هذا |
Latif Batı'nın anladığı tek dilden konuşmalı. | Open Subtitles | لطيفيجبان يتكلمفقط بلغة يفهمها الغرب. |
Sadece ikimizin anladığı yeni bir dil türeteceğiz. | Open Subtitles | سنخترع لفة جديدة, لا يفهمها البشر |
Sadece kendisinin anladığı bir mesaj vermeye çalışıyor. | Open Subtitles | انه يحاول ان يوصل رسالة يفهمها هو فقط |
- İngilizlerin anladığı tek dil budur! | Open Subtitles | - كفى أنها اللغه الوحيده التي يفهمها الانكليز |
Onunla anladığı dilden konuştum işte! | Open Subtitles | ! نعم السلاح كانت اللغة الوحيدة التي يفهمها ذلك الكلب |
Bu insanların anladığı sadece tek bir dil vardır. | Open Subtitles | هؤلاء الناس يفهمون لغة واحدة فقط |
Eğer bu çocukların anladığı bir şey varsa o da kendi başlarının çaresine bakabilmeleridir. | Open Subtitles | (آني)، إذا كان هؤلاء الأولاد يفهمون شيئاً واحداً فهو العناية بأنفسهم، سيكونوا بخير |
- Onların tek anladığı şey eylem. | Open Subtitles | - فهم لا يفهمون سوى الأفعال. |
Will'in anladığı şey, Hannibal Lecter'ı alt edemiyorsa, ona katılması gerektiği. | Open Subtitles | ما يتفهمه (ويل) أنك إذا عجزت عن التغلب عليه، فانضم إليه |