| - Mon, belki şu çocuklardan biri senin elbiseni giymek ister. | Open Subtitles | الاثنين، ربما واحد من هؤلاء الرجال يريد ارتداء اللباس الخاص بك. |
| Bu pantolonu giymek istemiyorsan, okul kıyafetini giyersin, olur biter. | Open Subtitles | ان لم ترد ان ترتديه كان عليك ارتداء ملابس المدرسة |
| Anneanne donu giymek komik bulmadığım ve istismar etmeyeceğim çok hassas bir konu. | Open Subtitles | إرتداء اللبـاس الداخلي للعجـائز موضوع حسـاس جدا لا أراه طريفـا و أرفض استغلالـه |
| O buralarda... Sari giymek ne kadar uzun sürer bilirsin! | Open Subtitles | إنّها على الطريق تعلم كم تستغرق وقتاً لكي ترتدي الساريّ |
| Bütün yapmak istediğim, koşu ayakkabılarımı giymek ve kapıdan dışarı koşmaktı. | TED | كل ما أردت فعله هو أن أرتدي حذائي الرياضي والجري خارجا. |
| Ben giymek zorundayım yoksa çocukları çocuk koltuğuna oturtmadığım için ceza yiyorum. | Open Subtitles | عليّ لبس واحدة لأنّ لديك تذكرة لعدم وضع الأطفال في كرسي السّيارة. |
| Büyük baskı. Katılıyorum. Boğa güreşine kırmızı giymek gibi olur. | Open Subtitles | اتفق مع ذلك انه مثل ارتداء فستان احمر لمصارعة الثيران |
| Polis gelmeden aşağı gelip üzerine bir şeyler giymek ister misin? | Open Subtitles | اتريد النزول و ارتداء بعض الملابس قبل ان تأتي السلطات ؟ |
| Kilisede pantolon giymek ve erkeklerin toplantılarına gitmek gibi göz ardı edilemez şeyler yapmaya çalıştık. | TED | حاولنا فعل أشياء لايمكن تجاهلها، مثل ارتداء السراويل في الكنيسة ومحاولة حضور الاجتماعات المحصورة على الرجال. |
| Okulda alüminyum zırh giymek hakkında öngöremediğim şeyler vardı. | TED | كان هناك أشياء لم أحسب لها حساباً حول ارتداء زي كامل لدرع من الألمنيوم إلى المدرسة. |
| Evraklarını yazmak, zamanında işe gelmek, düzgün ayakkabı giymek de önemli. | Open Subtitles | وكذلك القيام بالأعمال الورقية ،الحضور في الوقت المحدد، إرتداء حذاء مناسب |
| Herkesin giydiğini giymek istemiyorlar. | TED | إنهم لا يرغبون في إرتداء ما يرتديه الأشخاص الآخرين. |
| Keten şeyler giymek istemiyorum, çünkü terim dışarı fışkırıyor. | Open Subtitles | لا أحب إرتداء المعاطف الثقيلة، حيث تجعلني أعرق |
| Hayatının geri kalanında turuncu tulum giymek istiyorsan sorun değil. | Open Subtitles | لو تودّ أن ترتدي بذلة برتقاليّة لبقيّة حياتك، فلا بأس. |
| Tamam mı? Şimdi, eğer takım giymek istemiyorsan, oraya geri dön ve takım elbise istemediğini söyle. | Open Subtitles | الآن، إن كنت لا تريد أن ترتدي بذلةً، إذهب إلى هناك وقل ذلك وحسب |
| Mahkeme tebliğ memuruyum. O yüzden takım elbise giymek zorundayım. | Open Subtitles | أنا أوصل الدعاوى القضائية للناس ولذلك يجب أن أرتدي بدلة |
| Halk içeri giriyor ve ilk yapmanız gereken şey laboratuvar önlükleri giymek. | TED | يأتي الجمهور، وأول شيء عليك القيام به هو لبس معطف المختبر. |
| Ne giymek istediğimi sana söylemeden giyinmeyeceğim. | Open Subtitles | أنا حتى لن ألبس شيئا حتى أخبرك مالذي أفكر أن ألبسه |
| Çünkü bu lamba... yarın bu elbiseyi giymek için uygun olmayacak. | Open Subtitles | لأن هذا الشمعدان لن يتمكن من أرتداء هذا الرداء غداً مجدداً |
| Okula giderken Raymond'ın donunu giymek zorunda kalmıştın. | Open Subtitles | اضطررت لارتداء لباس داخلي يخص رايموند إلى المدرسة |
| Burada benim kilisemden kimse yok. İnsanların giymek zorunda kaldığım saçma üniforma için arkamdan gülmeleri umurumda değil. | Open Subtitles | أنا لا أمانع أن تأتى الناس وتسخر من الزى الذى أرتديه |
| Pantolon da giymek zorundasın, ahbap. - Hayır. Yasalar falan var sanırım. | Open Subtitles | يجب عليك ان تلبس بنطال ايضًا يا صديقي اظن ان هنالك قانون حول ذلك ايضا |
| Şimdi gerçekten zorlu bir şey yap da görelim pantolonunu giymek gibi mesela. | Open Subtitles | الآن, دعنى اراك تقوم بعمل بعمل قوى حقا مثل ان ترتدى سروالك |
| Şey, ben de zaten pantolan giymek için bir bahane arıyordum, olur. | Open Subtitles | حسنا، لقد كنت ابحث عن سبب لإرتداء زوج من السراويل ،لذا بالتأكيد |
| Da. Biz de giydiğin bu elbiseden giymek zorunda mıyız? | Open Subtitles | هذا الفستان الذي ترتديه، أيجب أن نرتدي مثله نحن أيضاً؟ |
| Usulca parmaklarına geçir... Şey... Büyükannem öldüğünde bol çorap giymek istediğini söylemişti. | Open Subtitles | سأغطي أصابع قدميها برفق قالت لي جدتي أنها ترغب بارتداء الجوارب الواسعة |
| giymek istediği şeyi giyemediğinde, Oliver tam olarak aynı sebepler dolayısıyla soyutlanmış hissetmişti. | TED | ولكن ذلك تحديداً ما جعل اوليفر يشعر جداً بالعزلة حينما لم يستطع ارتداء مارغِب في ارتداءه. |