Filmin bağımsız bir bölümü zamanın akışını değiştirmez veya zamanı kapsamaz; ancak parçaların birlikte dizilişiyle ortaya çıkan bir varlıktır. | TED | لا يتغير إطار واحد في الفلم أو يحتوي على تغير الزمن، ولكنها خاصية تأتي من كيف تلتصق القطع مع بعضها. |
Kader Mızrağı'nın koruyucularından biri olduğunu ve diğer parçaların saklandığı yeri bildiğini biliyorum. | Open Subtitles | أعلم أنك أحد حماة رمح القدر وأعلم أنك تعرف مكان تخبئة بقية القطع. |
Yani, onlar bütün farklı parçaların bütün farklı bileşenlerin, birleşerek bir bütün oluşturmasını sağlayıcı yollar bulmuşlar. | TED | وهذا يعني، العثور على طرق للحصول على كل من القطع المختلفة، كافة المكونات المختلفة، حيز كل معا. |
Buna karşılık, karmaşık bir sistem birbirine benzeyen birçok küçük parçadan meydana gelir ve çevreyle uyumlu davranışı ortaya çıkaran bu parçaların birbiriyle etkileşimidir. | TED | و على النقيض، إن الجهاز المركب مكون من العديد، العديد من الأجزاء المتشابهة، و تفاعلها هو ما ينتج سلوك متجانس ككل. |
Ve bu kendi kendine montaj adı verilen, düzensiz parçaların sadece yerel etkileşim yoluyla sıralı bir yapı inşa etmesi işlemidir. | TED | ويسمىّ ذلك بالتّجمبع الذاتيّ، وهو عمليّة تقوم من خلالها أجزاء فوضويّة ببناء هيكل منظّم عن طريق التّفاعل الداخليّ. |
Kendine dair eksik parçaların var. Onları ne ile doldurduğuna dikkat et. | Open Subtitles | أنت تفتقد لأجزاء من نفسك كن حذرا بما تضع مكانها |
Bu parçaların çoğu daha sonra dünyanın dört bir yanındaki müzelerde, bienallerde, trienal sergilerinde gösterilmektedir. | TED | العديد من هذه القطع سيتم عرضها لاحقاً في المتاحف و المعارض التي تقام كل سنتين و ثلاث سنوات حول العالم. |
Ve dört günün sonunda beyniniz zonkluyor ve siz kendinizi canlı, heyecanlı ve enerji dolu hissediyorsunuz ve bütün bunlar o küçük parçaların bir araya gelmesinden dolayı. | TED | وفي نهاية اليوم الرابع، يبدأ عقلك بالطنين وتحث بالطاقة، الحياة والإثارة، وذلك لأن كل تلك القطع وُضعت معاً. |
Bazı parçaların gözden kaçtığı oldukça barizdi. | TED | في الواقع، كانت هناك بعض القطع الرئيسية المفقودة. |
Homolog rekombinasyon denen bir mekanizmanın olduğunu biliyorduk. parçaların biraraya getirilmesiyle DNA'nın onarımında kullanılır. | TED | علمنا أن هناك آلية تسمى إعادة التركيب المتماثل، التي تستخدم في البيولوجي لإصلاح الحمض النووي، ويمكنها وضع القطع سوياً. |
Bunu yaparken de parçaların alanlarını gözlemleyelim. | TED | ونحن نقوم بهذا، فلنتتبع كل مساحات القطع. |
Bütün parçaların bir araya geldiği andır ve birden sanki gerçekten var olan bir yermiş gibi bir dünya ortaya çıkar. | TED | إنها اللحظة حيث تتجمع القطع جميعها مع بعضها البعض، وتنبعث الحياة فجأة في العالم كما لو أنّه مكان موجود بحق. |
Mükemmel tasarımı elde ettiğinizde etkileşime giren bu parçaların birbirleriyle uyumlu olduğunu görürsünüz. | TED | وعندما تصل إلى التصميم المثالي، فستحصل على انسجام وسلاسة حقيقية بين كل هذه القطع في تفاعلها مع بعضها. |
Ne zaman bu endüstriyel görünüm dev parçaların şehirde, bir binada ziyaretçiler ve komşular tarafından deneyimlendiğini görsem hâlâ tüylerim diken diken olur. | TED | ومع ذلك مازلت أشعر بالقشعريرة عندما أرى هذه القطع العملاقة من الأراضي الصناعية في قلب المدينة، في مبنى، يطيل الناس والجيران النظر فيه. |
Prakash Merkezi, sağlık hizmeti ile eğitim ve araştırmayı bir şekilde entegre edecek ve kendisini oluşturan parçaların toplamından çok daha büyük ve önemli bir yer olacak. | TED | سيتضمن مركز براكاش الرعاية الصحية التعليم, و البحث في طريقة تجعل الناتج النهائي ككل أفضل بكثير من كل القطع متفرقة. |
Yani, hareketlilik anlamı eserin sadece şeklinden değil bütün parçaların arasındaki ilişkiden kaynaklanır. | Open Subtitles | وبالطبع المعنى لبخار المركبة لا يأتي من تصميم النموذج وإنما العلاقة ما بين القطع مما يضيف للعمل معنى |
Ve yine, bütün, parçaların toplamından fazlası. | TED | لذا مرة أخرى، إن الكل أكبر من مجموع الأجزاء. |
Ve bu bizim kendi kendine montaj davranışını simule etmemize ve hangi parçaların ne zaman katlandığını optimize etmemize izin veriyor. | TED | وهذا يسمح لنا بمحاكاة سلوك التجميع الذاتي ومحاولة معرفة أيّة أجزاء تطوى و متى. |
Hayal dünyamı işgal eden parçaların şu an giyinik durumda. | Open Subtitles | إنّ أجزائك التي تبقي خيالي مشغولًا، مكسوّة الآن. |
Ama uydu taramaları sonucu parçaların hala orada olduğu görülüyor. | Open Subtitles | ولكن صور القمر الصناعي أظهرت أن هناك شظايا قد نجت |
Düsseldorf demiryolu köprüsü için gidecek olan parçaların siparişini denetlemekle başlayacaksın işe. | Open Subtitles | سوف تبدأ بالإشراف على ترتيب ل قطع الغيار اللازمة لجسر السكة الحديدية دوسلدورف. |
Aristo'nun dediği gibi: Bütün, parçaların toplamından fazlasıdır. | TED | كما كتب أرسطو، إن الكل أكبر من مجموع أجزائه. |
O günlerde parçaların sadece bir kaçını bulmuşlar. | Open Subtitles | و في ذلك الوقت, قاموا فقط باستخراج بعض الشظايا |
Beraber hareket ettiğimizde ortaya çıkan, parçaların toplamından çok daha fazlasıdır. | TED | عندما نعمل سوية الشيء المجمل افضل من تجميع الاجزاء. |
Uyanmadan önce tüm parçaların bir araya gelmeli. | Open Subtitles | عليك أن تلم شتاتك مجدداً قبل أن تستيقظ |