Bir kadının böyle bir söz vermeye hakkı olmadığını unutmuşum. | Open Subtitles | حتّى نسيت تلك مرأة لم حتى الحقّ في إعطاء الوعود |
Beklemek için fazladan para vermeye razılardı. | TED | كانوا على استعدادٍ لدفع المزيد حتى ينتظروا. |
Özellikle de gençlerin yalan itiraflar vermeye yatkın olduğunun biliyoruz. | TED | نعلم أن المراهقين أكثر عرضة لتقديم اعترافات كاذبة. |
Ama ben şimdi herbirimiz onun için hayatımızı... vermeye gönüllü olduğumuzu biliyorum. | Open Subtitles | وانا اعرف ان اي واحد منا هنا مستعد لإعطاء حياته له |
Şey, ben sadece biraz şans erkek arkadaşın vermeye çalışıyordu. | Open Subtitles | حسناً ، كنت أحاول . أن أعطي صديقك حظاً صغيراً |
Size anahtarı vermeye ve çocuğa zarar gelmeyeceğine dair sözünüze güvenmeye hazırım. | Open Subtitles | أنا مُستعد لأعطيك المفتاح، وأضمن كلمتك بأن الفتى لن يصيبه أي مكروه. |
Peki arama faslından teklif vermeye hazır olma faslına geçmemiz gereken zamanı nasıl anlarız? | TED | فكيف تعلمون أنه حان وقت التخلي عن مجرد المشاهدة والانتقال إلى تقديم عرض؟ |
Crixus, bana Pompey hakkında rapor vermeye devam et. | Open Subtitles | كريكسوس إستمر في إعطائي التقارير عن بومباي |
Bu konuda yanlış yapıyorsun ama. İnsanlara bir şans vermeye başlaman lazım. | Open Subtitles | وأخبرك أنك على خطأ هذه المرة يجب أن تبدأ بإعطاء الناس فرصة |
Şarbon için verdiğimiz antibiyotiklere devam edelim ve sarkoidoz için metotreksat vermeye başlayalım. | Open Subtitles | أبقوه على المضادات للجمرة و ابدوا بإعطائه الميثروتريكسايت للساركويدوسيس، و نرى ما يحدث |
Sadece bir tahmine dayanarak hastayı öldürebilecek ilaçlar vermeye karar verdik. | Open Subtitles | لقد قرّرنا للتوّ إعطاء أدوية قد تقتل مريضة بناءً على تخمين |
Sadece bir tahmine dayanarak hastayı öldürebilecek ilaçlar vermeye karar verdik. | Open Subtitles | لقد قرّرنا للتوّ إعطاء أدوية قد تقتل مريضة بناءً على تخمين |
Herkes gelişmekte olan ülkelere para yardımı söz konusu olduğunda para vermeye hazır. | TED | الكل مستعد لدفع المال عبر معونات مجانية للدول النامية |
Başkan bana şu anda ifade vermeye hazır yüzlerce insan olduğunu söyledi. | Open Subtitles | أخبرني الرئيس، بالواقع هناك المئات من الناس مستعدون لتقديم تصاريح. |
İkincisi, seni kilit altına alabilirim... ve sen işareti vermeye hazır olana kadar bekleyebilirim. | Open Subtitles | و ثانيا, يمكنني حبسك ببساطة و الانتظار حتى تكون مستعدا لإعطاء الإشارة |
Mavi'ye evini doğum günü partisinden sonra vermeye karar verdim. | Open Subtitles | قررتُ أن أعطي السمكة الزرقاء المنزل في عيد ميلادها لاحقاً |
Size anahtarı vermeye ve çocuğa zarar gelmeyeceğine dair sözünüze güvenmeye hazırım. | Open Subtitles | أنا مُستعد لأعطيك المفتاح، وأضمن كلمتك بأن الفتى لن يصيبه أي مكروه. |
Ve verebilirsek eğer, tekrarlamaya, denetlemeye ve geri bildirim vermeye, verdiğimiz sözlerin ciddi anlamda sonuçlar verebileceğine inanabilir miyiz? | TED | و إذا كنا كذلك، هل نحن مستعدون لتكرار، مراقبة و تقديم ملاحظات، و التأكد من أن هذه الوعود قائمون بالفعل بإيصال نتائج؟ |
Yemin ederim, o kitabı bana bir daha vermeye kalkarsan... | Open Subtitles | أقسم بالله, لو حاولتي إعطائي هذا الكتاب ثانية |
Sonra millete hediye dağıtmaya, hesap tutmadan partiler vermeye başladı. | Open Subtitles | ثم يبدأ بإعطاء الهدايا ويقيم الحفلات الفخمة |
Bakteri kaynaklı menenjit için geniş spektrumlu antibiyotik vermeye başlayın. | Open Subtitles | دون أن أعرف؟ ابدأوا بإعطائه مضادات حيوية لالتهاب السحايا البكتيري |
Öyleyse konuşmak, ortak karar vermeye ket mi vurur yoksa yardımcı mı olur? | TED | إذًا فهل تبادل الحديث مع الآخرين يساعد أم يعيق عملية اتخاذ القرار الجماعي؟ |
Sana bu beleş dersleri vermeye devam edemem. | Open Subtitles | لا يمكننى الأستمرار فى إعطائك هذه الدروس المجانية. |
Dolayısıyla buralara yeni bir isim vermeye gerek yok. | TED | لذا الفكرة كانت، لا تكترث بإعطائها اسمًا جديدًا. |
Asıl çıkarım, kendinize hangi ürünü alacağınız konusunda düşünmeyi bırakmak ve bunun yerine birazını başkalarına vermeye çalışmaktır. | TED | حول أي منتج ستشترون لأنفسكم وعوض ذلك ، أن تحاولوا منح البعض منه للآخرين |
Kïyafetleri hayïr kurumuna vermeye ne dersin? | Open Subtitles | الذي تقولة بأننا نعطي الملابس إلى مؤسسة النية الحسنة؟ |