Deniz kenarında küçük rahat bir evde annesi ve babasıyla yaşardı. | Open Subtitles | لقد عاش برفقة أمّه وأبّيه في منزل صغير دافئ بجانب البحر. |
Bu soldaki adam, Dr. Richard Beverley Cole, Philedelphia'da yaşardı ve Panama rotasını seçti. | TED | هذا الرجل على اليسار، د. ريتشارد بيفرلي كول، عاش في فيلادلفيا، ثم سافر متجِهاً نحو بَنَما. |
Ve büyük dedesinin yaptığı evde yaşardı. | TED | وقد عاش في هذا البيت .. وهو الذي بناه جده الأكبر سابقاً |
Brooklyn'e gelmeden önce ailem Nicholtown denen dışlanmış bir semtte Greenville, Güney Carolina'da yaşardı. | TED | قبل أن أنتقل إلى بروكلين، عاشت عائلتي في غرينفيل، كارولاينا الجنوبية، في أحد الأحياء المفصولة يُدعى نيكولتاون. |
Eğer sadece bir emirle ölümsüz bir beden elde edilseydi, herkes gamsız bir şekilde yaşardı. | Open Subtitles | يمكن أن يتحقق هذا الأمر إذا حصل الشخص على جسد خالد وعندها سيعيش الجميع دون قلق |
Yüzyıllarca önce bu evde yaşardı. | Open Subtitles | كان يعيش في هذا المنزل تحديداً منذ أربعة قرون مضت |
Büyükbabam bir hahamdi ve bir duldu, Brooklyn'de küçük bir apartman dairesinde yalnız yaşardı. Bu daire büyürken benim dünyada en sevdiğim yerdi, biraz onun nazik va zarif varlığıyla dolu olduğu için, biraz da kitaplarla dolu olduğu için. | TED | لقد كان جدي حاخاما و أرملاً وكان يقطن في شقة صغيرة في بروكلين وكانت تلك الشقة مكاني المفضل اثناء طفولتي، لأنني كنت من جهة أشعر بلطفه و بحضوره الأخاذ ولأنها من جهة اخرى كانت مليئة بالكتب. |
Bir zamanlar burada iri adamlar yaşardı. Devler, tanrılar. | Open Subtitles | ذات يوم, عاش هنا رجال عظماء عمالقه و آلهه |
Sadece filmler için yaşardı. | Open Subtitles | الشيء الوحيد الذي عاش من أجله هي الأفلام |
Eski insanlar 30'una kadar yaşardı. | Open Subtitles | الإنسان القديم عاش فقط حتى 30. هل كان أصدقائي أليس كذلك؟ |
Halkımız okyanus yüzeyinde yaşardı ve karadaki yerlilerle ticaret yapardı. | Open Subtitles | عاش شعبنا علي سطح المحيط ، وتاجروا مع السكان المحليين من اليابسة |
18. yüzyıl Fransasında, devrinin en yetenekli ve kötülüğüyle nam salmış şahsiyetlerinden biri yaşardı. | Open Subtitles | فى القرن الثامن عشر بفرنسا عاش هناك رجل كَانَ أحد أكثر الموهوبِين شهرة وأبرزهم فى رداءة السمعة فى ذلك الوقت |
- Bırakın da bir anlatsın! Çok uzun zaman önce Töland'da adı Töle olan bir Kral yaşardı. | Open Subtitles | هناك عاش قبل فترة طويلة في تولاند الملك تولاند سيئ الحظ |
Stüdyoda yaşardı yazar, mix eder ve binlerce saat müzik yapardı. | Open Subtitles | تعلمين انه عاش في الاستديو يكتب ويلحن ويمزج آلاف الساعات من الموسيقي |
Ve bu vadide, Mogolo isminde görkemli bir erkek aslan tarafından yönetilen Afrikalı aslanların geniş ailesi yaşardı. | Open Subtitles | وفي هذا الوادي عاش قطيع كبير من أسود أفريقيا يحكمها ذكر رائع يدعى موجولو |
Muhtemelen bunu kabul etseydi, daha fazla yaşardı. | Open Subtitles | ربما يمكن أنه سيكون عاش لفترة طويلة بحياته، لو أجراه |
Evvel zaman içinde... uzaklarda bir krallıkta... genç bir kız yaşardı... saçları altından yapılmış... köydeki insanlar onu gördüklerinde... | Open Subtitles | فى مملكة بعيدة جدا جدا عاشت هناك فتاة صغيرة كان شعرها مصنوعا من خصلات الذهب |
Evvel zaman içinde... uzaklarda bir krallıkta... genç bir kız yaşardı... saçları altından yapılmış... köydeki insanlar onu gördüklerinde... | Open Subtitles | فى مملكة بعيدة جدا جدا عاشت هناك فتاة صغيرة كان شعرها مصنوعا من خصلات الذهب |
Bir zamanlar Bizantium'da bir bakire kız yaşardı. | Open Subtitles | هناك عاشت العذراء في بايزنتوم, وشخص ما تمنى شرها |
En azından biri yaşardı. | Open Subtitles | على الأقل واحد منهم سيعيش |
- Çılgın, kancalı bir albino vardı aynanın içinde yaşardı! | Open Subtitles | كان هناك رجل ابيض مجنون مع خطّاف كان يعيش داخل مرآه |
Orada büyüdüm. Teyzem Londra'da yaşardı. | Open Subtitles | لقد جاءوا بى الى هناك عمتى كانت تعيش فى لندن |