| Sanki Afrika'da hiç et yokmuş gibi bütün bunları getirdik. | Open Subtitles | جئت بهذا لأنه لا يوجد هنا فى أفريقيا شرائح اللحم |
| Sanki Afrika'da hiç et yokmuş gibi bütün bunları getirdik. | Open Subtitles | جئت بهذا لأنه لا يوجد هنا فى أفريقيا شرائح اللحم |
| Sanki endişelenecek hiçbir şey yokmuş gibi kız kardeşinle ders çalışıyorsun. | Open Subtitles | تساعد اختك في حل واجبها وكأن ليس هناك ما تقلق بشأنه |
| Doğanın renkleri çok güzelmiş ve etrafta hiç ses yokmuş. | Open Subtitles | ألوان الطبيعة كانت جميلة جدا ولم يكن هناك أي صوت |
| Tollan'ın yeterince hızlı ya da yeterince yakın bir uzay aracı yokmuş. | Open Subtitles | تولان ليس لديهم مركبات فضائية سريعة أو قريبة بما يكفي للوصول إليهم |
| Arada bir bombardıman uçağı eksiğimiz yokmuş bütün uçaklar aynı anda o havaalanındaymış. | Open Subtitles | وأنه بالفعل لا توجد أيه فجوة في القاذفات وأن جميع القاذفات كانت متواجدة في ذلك المطار في نفس الوقت |
| Elinde kağıt yokmuş, kalem yokmuş, kaydedecek teybi de yokmuş. | TED | ليس لديه ورقة، ليس لديه قلم رصاص، ليس لديه مسجل. |
| - Niye almamış peki? - Çünkü 9:00 uçağı doluymuş, évidemment. (açıkçası.) Yer yokmuş. | Open Subtitles | لأن رحلة الساعة التاسعة كانت محجوزة بالكامل لم يكن لديها مكان |
| Her şey bir yalanmış! Bize hiçbir şey bırakmadı, çünkü hiçbir şey yokmuş. | Open Subtitles | الأمر برمته احتيال، لم يترك لنا شيء، لأنه لا يوجد شيء من الأساس. |
| Sizi bilmiyorum, ama burada birşey yokmuş gibi bir hisse kapılmaya başladım. | Open Subtitles | لا أعلم بشأنك، ولكني قد بدأت أشعر أنه لا يوجد شيء هنا |
| Biraz önce hastanedeydim. Doktor iyi olduğumu söyledi. Kalıcı bir hasar yokmuş. | Open Subtitles | لقد ذهبت للمستشفى و قال الطبيب أنني بخير لا يوجد ضرر دائم |
| Bana hediyeler bırakan tuhaf bir adam yokmuş gibi mi davranacağız? | Open Subtitles | نحن سَنَدّعي ليس هناك بَعْض الرجل الغربة الذي يَتْركُني هدايا، أيضاً؟ |
| Koridorda kamera yokmuş bu yüzden de asansör kayıtlarını bekliyorum. | Open Subtitles | ليس هناك آلات تصوير في المدخلِ، وأَنتظرُ على مراقبةِ المصعدَ. |
| Sizinle konuştuktan sonra, kontrol ettim de, o gece TV'de golf turnuvası yokmuş. | Open Subtitles | بعد آخر حوار تحققت قائمة التلفاز لم يكن هناك منافسة غولف تلك الليلة |
| Biliyor musun, dediki bizim gibilerin dünyanın gerçekten nasıl olduğu hakkında hiç bir fikri yokmuş. | Open Subtitles | أتعلم كان يقول ان ناس امثالنا ليس لديهم اى فكرة عما يبدو العالم |
| Hiç yara izi yokmuş, boğulmuş olduğunu sanıyorlar. | Open Subtitles | لا توجد اصابات ولكنها قالت انها تبدو غارقه |
| Ama hiç kimsesi yokmuş. Hatta kendisi de 3 yaşındayken ölmüş. | Open Subtitles | اتضح أنه ليس لديه و قد مات عندما كان في الثالثة |
| Geldiğinde kan basıncı yokmuş İç kanaması varmış. | Open Subtitles | لم يكن لديها ضغط في الدم عندما تم احضارها لقد تعرضت لنزيف داخلي حاد من المستحيل علاجه |
| Ama duyduğuma göre polislerin hiç hayal gücü yokmuş. | Open Subtitles | لكن الشرطة ليس لديها خيال , هكذا قالوا لي |
| Bir varmış bir yokmuş, kalbi iki kısma ayrılmış güzeller güzeli bir kraliçe yaşarmış. | Open Subtitles | مرة في قديم الزمان عاشت ملكة جميلة و التي قلبها كان مكسورا الى نصفين |
| Her şeyden evvel, atı yokmuş çünkü atı bir savaşta öldürülmüş. | Open Subtitles | أولاً ، لم يكن لديه حصان لأن حصانه قُتل في المعركة |
| Ne olduğunu bilmiş olsam bile, bu konuda yapabileceğim bir şey yokmuş çünkü bu "Şey" tek başına yaratılamaz. | Open Subtitles | حتى لو كنت أدركت هذا الشئ الناقص لم تكن هناك طريقه لحله.. بسبب عدم المقدرة على خلق هذا الشئ |
| Boş sandalye yokmuş. | Open Subtitles | انضم إلينا.. ماعدا انه لايوجد مكان لتجلس فيه |
| Böyle biri hiç yokmuş gibi, Hamptons'taki ailesi de bulunamadı. | Open Subtitles | وكأن لا وجود هذا الرجل، الوالدين في هامبتونز لا سواء. |
| Kaç milyon çorap alırsam alayım, neden hiç çorabım yokmuş gibi? | Open Subtitles | لماذا , لا أملك جوارباً بالرغم من أني أشتري ملايين منها؟ |