Korkin'in penis deliğini yayvanlaştırdılar. Jake'e kötü müzik ile işkence ettiler. | Open Subtitles | كوركين, حصل على عينة من قضيبه جيك عذب بموسيقى سيئة جدا |
Bilim adamlarımıza işkence etti, çılgın amaçları için kadınlarımızı ele geçirdi... | Open Subtitles | لقد عذب علماءنا وجعلنا نعمل فى مناجم أرسينيد الجاليوم استولى على نساءنا لأغراضه الدنيئه |
ÖIümlüyken 12'den fazla kadını işkence edip öldürdü. | Open Subtitles | و هو فانى قتل و عذب حوالى دستة من النساء |
İçebileceği tatlı suyu yok. Ama sisten su içiyor. | TED | و ما من ماء عذب يمكنه شربه. لكنه يشرب الماء المستمد من الضباب. |
Immm, gelin ve damat tatlı suda... giyinmeden ve yemin etmeden önce banyo yaparlar. | Open Subtitles | العريس والعروسة يجب أن يغتسلوا في ماء عذب قبل أن يلبسوا ويأخذوا نذورهم |
Çalıştığım birçok yerde, otomatik bir silah elde etmek temiz içme suyu elde etmekten daha kolaydır. | TED | في كثير من المناطق التي عملت بها، من السهولة بمكان الحصول على بندقية آلية من أن تحصل على ماء عذب للشرب. |
Her şeyi yaparım. Eğer iyi hissetmeni sağlayacaksa söyleyeyim, bence çok tatlısın. | Open Subtitles | ولكن اذا كان ذلك سيشعرك بحال أفضل اظن انك عذب جدا |
Riske girmek istemiyorum, efendim. Kötü prens George birçok insana işkence etti. | Open Subtitles | لن أخاطر بذلك، فالأمير جورج عذب العديد من الرجال |
Hâlâ adli tabibin gelmesini bekliyorum ama işkence gördüğü, dövüldüğü ve boğazının kesildiği çok açık. | Open Subtitles | مازلنا ننتظر الفاحص الطبي لكن واضح بأنه عذب |
Ona işkence yapıldı, öldürüldü ve taşmezarda tekrar diriltildi, hayal edebileceğinden bile fazla. | Open Subtitles | لقد عذب , قتل وتم إنعاشه مجدداً بواسطة النآئووس التابوت عدة مرات أكثر مما يمكنك أن تتصور |
Bu adam hakkında bir şeyler okudum, Ketcham benim evimde, benim bodrumumda yerlilere işkence yapan adam. | Open Subtitles | لقد قرأت عن هذا الرجل كيتشام الذى عذب الهنود على أرضى وفى قبو بيتى |
Madem o Donglua'ya işkence etmiş biz de aynısını ona yapalım. | Open Subtitles | الطريقة الذي عذب به دونغلو دعنا نفعل به نفس الشيء |
Kadınlara işkence yapıyordu. Hatta bir tanesini yemişti. | Open Subtitles | لقد عذب النساء وبالنهاية قام بأكل واحدة منهن |
Kimse bu kadar tatlı söylememişti herhalde. | Open Subtitles | أعتقد أنك لم تسمعى كلام عذب كهذا قبل ذلك |
Gezegenimizdeki suların üçte biri tatlı sudur. | Open Subtitles | ثلاثة بالمئة فقط من الماء المتواجد علي كوكبنا يكون عذب. |
Ne tatlı bir şarkı. Biraz daha kalmak istiyorum. | Open Subtitles | يا له من غناء عذب يجعلني اود التمهل قليلاً هنا |
Korkarım burada çareyi tatlı ortaçağ döneminden birşeyle bulacağız, kardeşim | Open Subtitles | أخشى أنّنا قد نلجأ لسلوك عذب من القرون الوسطى يا أخي. |
Çok huysuz ama gizliden gizliye tatlı bir septopus ile tanıştım. | Open Subtitles | وكما أنني قابلت ذلك الاخطبوط السباعي غريب أطوار تماماً ولكنه عذب في اعماقه |
Çünkü balıkların vücutlarında her zaman temiz su da vardır. | Open Subtitles | عندما تمضغ سمكا خاما، هناك دائما ماء عذب قليلا. |
Burada temiz su mevcut ve nehrin kıyısı da, gür podocarp çalılıkları ve ağaçsı eğreltiotlarıyla dolu . | Open Subtitles | فهناك ماء عذب وضفاف النهر سميكة ومعشبة بأشجار سرخسية |
Ne kadar tatlısın. | Open Subtitles | كم أنت عذب الكلام، هل من الممكن أن أراها؟ |
Teyzemin papağan yutmuş bir kedisi vardı ve senin gibi kulağa hoş gelen bir sesle bütün gün çığlık atardı. | Open Subtitles | لأستطيع أن أدفئ قدماي عمتي لديها تلك القطة التي ابتلعت الببغاء وبكت طيلة اليوم بصوت عذب كصوتك |
G-G Keyifli Seyirler... Tanrım! Bu koku da ne? | Open Subtitles | عذب يا إلهي ما هذه الرائحة ؟ |