| Gönderici yüzde 1,6 harç ödeyerek ve tek bir tuşa basarak, parayı doğrudan alıcının hesabına aracı olmadan yollayabilir. | TED | يدفع المرسل 1.6بالمائة كرسوم وبنقرة على زر واحد يمكنه أن يرسل الأموال مباشرة إلى حساب المستفيد بدون أي وسيط. |
| Müzik doğrudan duygusal damardan kan akışınıza ve oradan da direkt kalbinize gider. | TED | تتجه الموسيقى مباشرة إلى وريد المشاعر، في مجرى دمك و مباشرةً إبى قلبك. |
| Aslında var. Son 15 yılda, Afrika'ya doğrudan yabancı yatırım aktı. | TED | الإستثمار الأجنبي المباشر انصب في أفريقيا خلال الخمسة عشر سنة الماضية |
| Maçı doğrudan Amerikan Kuvvetleri kapalı devresinden dinliyorsunuz. | Open Subtitles | المباراه تنقل اليكم مباشره من لوس انجلوس على شبكه القوات الامريكيه |
| Bazı insanlar alternatifler hakkında düşünüyor ve düşüncelerinden birisi ise doğrudan demokrasi fikri. | TED | بعض الناس كانت تفكر ببدائل بالفعل، وأحد أفضل المقترحات هو مبدأ الديمقراطيّة المباشرة. |
| doğrudan sorulmuş bir soru bu, doğrudan bir cevap hakediyor. | Open Subtitles | سيدتي , هذا سؤال مباشر واعتقد انه يستحق جواباً مباشراً |
| Bu daha kısa yapılar, güvertelerini doğrudan kuleleri destekleyen çapraz kablolarla ayakta tuttular. | TED | حملت هذه البنى الأقصر قواعدها بوساطة كابلات قطرية تتصل بشكل مباشر بأبراج الدعم |
| Tıpkı yeni bir ilacın denenmesi gibi, doğrudan insanlar üzerinde test etmeyiz. | TED | وبنفس الطريقة، فعندما تجرب عقارًا جديدًا، فأنت لا تجربه على البشر مباشرة. |
| İkinci fikrim: Gerçek hayvan etini ise doğrudan hücrelerden üretelim. | TED | الفكرة الثانية: للحوم الفعلية للحيوان، دعونا ننميها مباشرة من الخلايا. |
| Virüsün doğrudan etkileriyle yaşayan insanlara muhteşem bir şekilde ulaşıyorlar. | TED | ولتوعية الناس ولدعم الذين يعيشون مباشرة مع أعراض هذا الفيروس |
| Rochester'a ulaştığımızda, havaalanında bizi doğrudan Mayo Clinic'e götürmek için bir limuzin bekleyecek. | Open Subtitles | 45ص عندما نصل روتشستر ستكون هناك ليموزين بالمطار لتأخذنا مباشرة الى مستشفى مايو |
| Bunun en iyi yolu, doğrudan gözlerime bakarak gülümsemek ve başını sallamaktır. | Open Subtitles | أفضل طريقة هي أن تبتسم، تنكس رأسك، وتنظر لي مباشرة في العين |
| Biri santraldan geçmeden sana ukaşmak istediğinde doğrudan kullanabileceği numaran. | Open Subtitles | رقمك المباشر لو أراد شخص الوصول لك مباشرةً دون سنترال |
| Şimdi kayıt cihazına konuş yoksa arkadaşının ölümünden doğrudan sorumlu olacaksın. | Open Subtitles | الآن قل الكلمات لأسجلها وإلا فستكون المسؤول المباشر عن موت صديقك |
| O gün, Bay Morstan, doğu yakasından bu eve, payını almak için doğrudan bu eve geldi. | Open Subtitles | فى احد الايام عاد السيد مورستان الى الوطن قادما من الشرق. اتى مباشره الى هذا المنزل |
| doğrudan ve doğrudan olmayan sorumluluk 1969'dan 1984'e kadar İtalya'da olan tüm katliamlar için ...belirlenen net rakam 236 ölü, 817 yaralı. | Open Subtitles | المسؤولية المباشرة وغير المباشرة عن كل المجاز في إيطاليا من سنة 1969 الي 1984 والتي خلفت بالتحديد 236 قتيل و 817 جريح |
| Yani barınız, Hürriyet Çanının kırılması olayıyla doğrudan doğruya ilgili mi? | Open Subtitles | إذاً أنت تزعم أن لملهاكم دوراً مباشراً في تصدع جرس الحريّة؟ |
| Bu uçağın iniş takımı doğrudan motora bitişik, değil mi? | Open Subtitles | عجلات الهبوط في هذه الطائرة مجاورة بشكل مباشر للمحرك، صحيح؟ |
| Üstelik bilgi doğrudan düşman karargâhından, kendi istihbarat başkanlarının evinden geldi. | Open Subtitles | و هذا أتى مُباشرةً من مقر العدو من منزل رئيس مُخابراتهم |
| Çaresi yok doktor, doğrudan yatağıma yatmam gerekecek. | Open Subtitles | لست معتادة على ذلك من الجيد أن أذهب إلي السرير مباشرتاً |
| doğrudan veya dolaylı olarak bir terör örgütüne yardım ve yataklık ettiniz mi? | Open Subtitles | هل تورطتِ من قبل بشكل مُباشر أو غير مُباشر أو ساعدتِ مُنظمة إرهابية ؟ |
| çünkü doğrudan kurtuluşa götürür, daha da yeniden doğuş olmaz. | Open Subtitles | لأنَّهُ يؤدي مُباشرة إلى التحرر .لا مزيد من الولادة مُجدداً |
| doğrudan konuya girerek bilgi akışını hızlandırmak gibi... bir eğilimim vardır. | Open Subtitles | لدى ميل لتعجيل تدفق المعلومات بكونى صريحاً |
| Bunlar, güçlü ve ölümcül savaşın ne kadar insafsız ve ne kadar soğuk olduğunu gösteren doğrudan belgesel fotoğraflardı. | Open Subtitles | كانت صور وثائقية واضحة ادانة صريحة للحرب بقسوتها وظلمها |
| UFO'lar ulusal güvenliğe doğrudan fiziksel bir tehdit değil. | Open Subtitles | الأطباق الطائرة ليست تهديدا مباشرا للأمن القومي |
| Bazı insanlar doğrudan meydan okuyup kişiselliğe dikkat etmeye 'köklü dürüstlük' der. | TED | بعض الناس يسمونها "صراحة راديكالية"، حيث تهتم بشكل شخصي، وتتحدى بشكل مباشر. |