Geçen gün biri Amerika'daki ikinci en büyük doğal gaz üreticisi olduğumu söyledi. | TED | قال أحدهم قبل أيام أنني ثاني أكبر منتج للغاز الطبيعي في الولايات المتحدة. |
Eğer özgün biri olduğumu hissediyorsanız bana güvenme ihtimaliniz yüksek. | TED | إذا شعرتَ أنني إنسانة صادقة، فيوجد احتمال أكبر لوثوقك بي. |
Ve annemin anlamadığı şey ben birleşik süper bir meslek icat etmeye çalışmıyordum. | TED | ولكن ما لم تدركه أمي أنني لم أكن أحاول اختراع مهنة خارقة مركبة. |
ben fakir olduğumun farkında bile olmadan, Doğu Los Angeles'ta büyüdüm. | TED | لقد نشآت في شرقي لوس آنجلوس، ولم أكن أدرك أنني فقيرة. |
Karşımda duran bu bulutun aslında hava kirliliği olduğunu anlamam çok zaman almadı. | TED | لم أستغرق وقتًا طويلًأ لأدرك أنني كنت أنظر لغيمة ضخمة من تلوث الهواء. |
Annem benim aslında mavi bir balon almamın daha iyi olacağını söyledi. | TED | قالت لي أمي أنها تعتقد أنني يجب حقًا أن آخذ بالونًا أزرق. |
Seni terk etmek istiyordum. Ama o bana kalacağımı söylemişti. | Open Subtitles | كنتُ أريد الابتعـاد عنك، لكنه قال أنني يجبُ أن أبقى. |
Sol bacağım uyuşuyor ve çarpışmaya hazırlanır gibi dizlerimi kilitlediğimi fark ediyorum. | TED | أشعر بساقي اليسرى تصاب بالخدر، وأدرك أنني ثبتت ركبتي، لأزيد من التأثير. |
Böyle bir durumda tek ve yalnız olduğumu düşünerek yanılmıştım. | TED | كنت مخطئة في تفكيري أنني فريدة ووحيدة في هذا الوضع. |
ve diğer uzun tanımlayıcı ifadeler ve sana en kısa zamanda dönmek istiyorum, senin için orada olduğumu bilmeni istiyorum. | TED | وسلسلة طويلة من العبارات الوصفية الأخرى، وأريد أن أصل لك بأسرع وقت ممكن، أريدك أن تعلمي أنني سأكون بجوارك دائما. |
Senin arkadaşın, can dostun olduğumu kanıtlamak için kızlardan birini ben alacağım. | Open Subtitles | ولأثبت لك أنني صديقك المقرب سأخلصك من واحدة من الثلاثة وآخذه منك |
Bu alaycılığı küçük erkek çocuklardan farklı olduğumu anladığım gün edindim. | Open Subtitles | السخرية التي إكتسبتها كانت يوم اكتشفت أنني مختلف عن الأولاد الصغار. |
Fakat asıl konu şu ki, ben orada düş kuran biri olarak bulunuyordum. | TED | ولكن أود أن أشير إلى نقطه وهي أنني كنت كما أنا ، كحالمه. |
Onunla tanışıp onu evine bıraktıktan sonra ben bir MIT profesörüyüm diye düşündüm. | TED | بعد أن قابلتها قدت سيارتي عائداً لمنزلي فكرت بما أنني أستاذ تكنولوجيا معلومات |
Aynı şekilde ben de, hiç bir tıbbi geçmişim olmadığı halde medikal alanında yeni bir şirket açabilirim ki açtım da. | TED | وأنا عن نفسي كشخص ليس لديه أي خلفية طبية سابقة يبدو أنني مؤهل تماماً لبدء شركة طبية جديدة والتي بدئتها بالفعل |
Bu, ben ya da bir yabancı Cayla ve arkadaşlarının bulunduğu odanın dışında da olsa bebeğe bağlanabilir anlamına geliyor. | TED | وهذا يعني أنني أنا، أو أي شخص غريب هنا، يمكنه الاتصال بالدمية أثناء وجوده خارج الغرفة حيث توجد كايلا وأصدقاؤها. |
Çıkıp da demokrasi kültürünün siyasi yapılanmada bugüne kadarki geldiğimiz en iyi nokta olduğunu söylemek radikallikle bir tutuluyor. | TED | للإلتفاف حول قول أنني أؤمن بأن ثقافة الديمقراطية هي أفضل ما وصلنا إليه كصورة للتنظيم السياسي فهذا مقترن بالتطرف. |
Şu fikri iyice benimsedim, benim karakterim diğerleri kadar korkunç olmayacaktı. | TED | لذا التزمت بفكرة أنني لن أجعل شخصيتي مخيفة كشخصيات بعض الآخرين. |
Kralla barışık olmamın, hesap hanene kar olarak yazılacağına Seni ikna ettim. | Open Subtitles | لقد أقنعتك أنني إذا تصالحت أنا والملك فسيوضع بموضع المدين لك بالعرفان |
Aslında okulda bir organizasyonun kurucularından biriydim, bir nevi liderlik gibi bir şey, yani, sizin gibi işte, aslında bunu severdiniz. | TED | وفي كليتي .. في الواقع أنني عضو مشارك في تأسيس منظمه وهو شئ مثل القياده. تعلمون، مثلكم أعزائي،سوف تحبونه وكل شئ. |
Ve New York şehrinde büyüdüğüm için, anlatabildiğim kadarıyla, koşuşturma oldukça normaldi. | TED | وحيث أنني ترعرعت في نيويورك، فعلي حد علمي، التعجّل شيء طبيعي جدًا. |
En büyük zorluk, çevre bilimi, hava kalitesi yönetimi ya da atmosfer kimyası hakkında pek fazla bir şey bilmememdi. | TED | وكان التحدي الرئيسي، هو أنني لم أكن أعرف الكثير حول علوم البيئة مثل إدارة في جودة الهواء أو كيمياء الطقس. |
Dünyadaki diğer her şey, beni rahatsız edebilecek veya dikkatimi dağıtacak her şey ortadan kayboluyor ve sadece ben kalıyorum. | TED | وكل شيء آخر في العالم، أي شيء آخر قد يضايقني أو قد يستحوذ على انتباهي، يبتعد بعيدًا، ومجرد أنني هناك. |
Hayır, onu takip ettiğimi sanıp beni tavlayan kızdı aslında. | Open Subtitles | ،كلا، كانت هي التي قابلتني كانت تحسب أنني كنت اتبعها |
Ama dedektif olduğuma göre sana ancak detaylı bir dosya sunabilirim. | Open Subtitles | بما أنني مُحقّقْ، لا أملك إلا أن أعرض لكِ ملفّاً دقيقاً. |
Ayrımcılığın ne olduğunu gün geçtikçe daha fazla öğreniyordum ve aynı derecede önemli olan, kendi avukatım olmam gerektiğini öğreniyordum. | TED | كنت أتعلم أكثر وأكثر عن معنى التمييز، وبنفس المقدار من الأهمية، كنت أتعلم أنني بحاجة إلى أن أكون مُدافعي الخاص. |