Biyotıp dünyasında numuneleri büyütmenin yardımcı olabileceği başka problemlerin de olduğu ortaya çıktı. | TED | اتضح أنه وعبر الطب الحيوي، هنالك مشاكل أخرى يمكن للتضخم أن يساعد فيها. |
Bazı deri lezyonları olduğu ortaya çıktı. Galiba genetik yatkınlığı yok. | Open Subtitles | اتضح أن لديها تشوهات جلدية أظن لم يكن هناك ميلاً وراثياً |
Tamam, Görünüşe göre o günah topları bizim düşündüğümüzden hızlı çalışıyormuş. | Open Subtitles | حسناً، لقد اتضح أن كرات الخطيئة مفعولها أسرع مما كُنّا نتوقع |
Anlaşılan cesaret gösterim, diğer üç kişiye de cesaret vermişti. | Open Subtitles | اتضح أن تصرفي الشجاع ألهم ثلاثة آخرين بالتصرف بشجاعة أيضاً |
Meğer bu akşamki parti iptal edilmiş ve bizim daire bana kaldı. | Open Subtitles | اتضح أن حفل الليلة تم إلغائه وستكون شقة أمي بأكملها خالية لي |
Meğerse bu, daha sonra ortaya çıkacağı gibi, o bölgede alabileceğimiz yegane yardımmış. | Open Subtitles | لكن هذه كما اتضح كانت أفضل مساعدة أمكننا الحصول عليها في هذه الجهة |
O kadınla evli olduğu ortaya çıktı, ben de kadınla ilgilendim. | Open Subtitles | ، اتضح أنه كان متزوجاً من تلك المرأة لذلك اعتنيت بها |
Her neyse, sonuç olarak, ödenmemiş birkaç park cezam olduğu ortaya çıktı. | Open Subtitles | على أي حال ، اتضح أن لدي مخالفتان وقوف خطأ لم أدفعها |
Kendini kötü hissetti ama onun hatası olmadığı ortaya çıktı. | Open Subtitles | شعرت بالسوء ، ولكن اتضح أن الخطأ لم يصدر منها |
Bizim hahamın, diğer insanların sorunlarını daha iyi çözdüğü ortaya çıktı. | Open Subtitles | كما اتضح أن الأحبار يجيدون التعامل مع مشاكل الآخرين بشكل أفضل |
Görünüşe göre gerçeklerden kaçmak istersen seks neredeyse haplar kadar iyi. | Open Subtitles | , اتضح لو أنك أردت الهرب من الحقيقة الغزل شئ كالمخدرات |
Görünüşe göre kendi kraliçe annesine kraliyet muamelesi yapıyormuş ve en kötüsü? | Open Subtitles | اتضح انه كان يقوم بالمعالجة الملكية مع امه الملكة وأسوأ جزءِ هو؟ |
Görünüşe göre gördüğüm en iyi avukat falan değilmişsin sen. | Open Subtitles | اتضح لي بعد كل شيء بأنك لست أفضل محامي شاهدته |
Anlaşılan erkek arkadaşın aynı anda her yerde birden olabiliyormuş. | Open Subtitles | اتضح أن بإمكان حبيبك التواجد بكل مكان في نفس الوقت |
Anlaşılan o ki bu yakıtlar ve teknolojiler var ve bu da onun bir örneği. | TED | لذا اتضح أن هذه الأنواع من الوقود والتكنولوجيا موجودة، وإليكم مثال عن هذا. |
Meğer Anma Günü'nün hafta sonunda araba kiralarken pek seçeneğiniz olmuyormuş. | Open Subtitles | اتضح أنه في عطلة يوم الذكرى، لا يمكنك استئجار ما ترغب |
Meğer ikinci el dükkânlarında ayıkladığım kıyafetler her yıl elden çıkardıklarımızın sadece küçük bir kısmını oluşturuyormuş. | TED | اتضح أن الملابس التي كنت أفتش فيها في تلك المتاجر لا تمثل سوى جزء صغير من إجمالي الملابس التي نتخلص منها كل عام. |
Meğerse, onun lezbiyen anneleri onu dünyaya getirmek için babamın spermini kullanmış. | Open Subtitles | و الذي اتضح مؤخرا ان امهاتها المثليات استخدموا حيوانات ابي المنوية لآنجابها |
Ve Görünen o ki, bu zincirleme olayların sebeplerinden biri de iklim. | TED | حيث اتضح أن المناخ كان أحد المسببات ضمن سلسلة طويلة من الأحداث. |
Yakın zamanda, işimin ne olduğunu anladım. | TED | وقريبا، فقد اتضح لي ما كانت عليه وظيفتي. |
Neden mi? Öyle görünüyor ki erkekler çok sperm üretiyor. | TED | لماذا؟ لقد اتضح أن الرجال ينتجون الكثير من الحيوانات المنوية. |
anlaşıldı ki Uranüs ve Neptün tam olarak olmaları gereken yerdelerdi. | TED | لقد اتضح أن أورانوس ونبتون قد وُجِدا في مكانهما المفترض لهما. |
Bir tane üvey annemle Navajo bir kardeşim varmış amına koyayım. | Open Subtitles | اتضح أن لدي زوجة أب وأخ غير شقيق من أمّة نافاخو |
Aldığımı sandığım an, bu birden güzel sözle söylenmiş bir kovulmaya dönüştü, | Open Subtitles | ظننت مرة أني حصلت، لكن اتضح فيما بعد أنه طرد بكلمات جميلة |
Bununla birlikte, eğer masum olduğunuz ortaya çıkarsa, sizinle şu yaslanan koltukla ilgili görüşmek isterim. | Open Subtitles | لكن إذا اتضح أنك بريء أودّ مكالمتك بشأن الكرسي المتحرك |
Kendi atıklarını ve onlarla neler yapabileceklerini düşünen birçok endüstri olduğu ortaya çıkıyor. | TED | حسنًا، اتضح أن هناك الكثير من الصناعات التي تفكر أيضًا في نفاياتها الخاصة وما الذي يمكننا فعله بها. |