Belki ufak bir farkla: Fareleri, mayın bulan köpeklere göre 1/5 masrafla eğitebiliriz. | TED | ربما فارق واحد بسيط : يمكننا تدريب الفئران بخمس سعر تدريب كلب الالغام. |
Eğer içinizde ufak bir şüphe varsa neden benim sakalımı da çekmiyorsunuz? | Open Subtitles | و لا زال هناك ارتياب بسيط فلماذا لا تشد لي لحيتي ؟ |
Bu en kötü günümde bile birazcık iyi hissetmek için, biraz üretken hissedebilmek için yapabileceğim herhangi birşey olabilirdi. | TED | والتي كانت أي شيء يمكنه حتى في أسوأ أيامي أن يجعلني أشعر أفضل ولو قليلاً أكثر انتاجية بشكل بسيط |
Şimdi, böyle bir eğimden aşağıya inerken biraz meydan meydan okuma gibi oluyor. | TED | في الواقع، هناك تحد بسيط في قيادة العربة الجوالة إعلى منحدر مائل كهذا |
Sonra geri geliyoruz, eğer bir telefonunuz yoksa, size basit bir telefon satıyoruz ve birkaç hafta sonra ona para yolluyoruz. | TED | بعد ذلك نعود، فنبيعك جهاز هاتف بسيط إن لم يكن لك جهاز من قبل، وبعد أسابيع قليلة، نبعث لك المال عبره. |
basit zevk ve eğlence ile başlayan birçok tecrübe bizi büyük bir dönüm noktasına götüren bir arayışın sonucudur. | TED | و هذا السعي هو سبب العديد من التجارب التي بدأت بمرح بسيط وتسلية قادتنا في النهاية إلي اختراقات عميقة. |
Hak yönetmeliği artık sadece sahip olmakla ilgili değil. Karmaşık bir ilişki ağı ve kültürel yapımızın önemli bir parçası. | TED | الآن، إدارة الحقوق لم تعد مجرد سؤال بسيط عن الملكية. إنها شبكة معقدة من العلاقات وجزء مهم من المشهد الثقافي. |
Bir değişiklik teklif edeyim. Hepimize makul gelecek ufak bir şey. | Open Subtitles | اسمحوا لي أن أقدم تعديل، تغيير بسيط يمكننا أن نقبل جميعا. |
Önemli bir şey yok ufak bir kaza, yaralanmış ve | Open Subtitles | لاشيء خطير مجرد حادث سيارة بسيط لكنها جرحت , لذا |
Burada ve orada yapacağın tek şey, ufak tefek işlerdir. | Open Subtitles | كل ما عليك القيام به هو عمل بسيط هنا وهناك |
Hangimiz daha süperiz diye ufak bir tartışma yaşadığımız olmuştu. | Open Subtitles | لقد كان هناك شجار بسيط عن أي منا هو الأروع |
Bir ekonominiz olabilir ve biraz planlamayla açık alan muhafaza edebilirsiniz. | Open Subtitles | لازال بإمكانك امتلاك اقتصاد فعَّال و أماكن مفتوحة محفوظة بتخطيط بسيط |
biraz başının döndüğünü söylemişti ama yine de iyiyim demişti. | Open Subtitles | وأنه ربما أصيب بدوار بسيط ولكن صرح أنه كان بخير |
Ama dili inceleyen herhangi bir kimse bunun biraz aptalca bir kibir olduğunu anlayabilir. Aksine dil, insanların zihninde, birbirleriyle olan ilişkilerinden doğar | TED | إلا أن أى شخص ينظر للغة يدرك أن هذا تصور بسيط نوعاً ما، وأن اللغة، في الواقع، تنشأ من تفاعل العقول البشرية بعضها ببعض. |
Brezilya kentleşmeye ve sanayileşmeye başlıyordu. Siyaseti biliyordum. biraz radikal bir tavır içine girmiştim, solcu partilerin üyesiydim ve bir aktivist olmuştum. | TED | وكانت البرازيل قد بدأت في التحضر والتصنيع وكنت اعرف السياسة، وقد أصبحت راديكالي بسيط كنت عضوا في الأحزاب اليسارية وقد أصبحت ناشطاً. |
Ayrıca dünya değiştiren değerleri cep telefonu gibi basit bir şeyde görebiliriz. | TED | و بإمكاننا معاينة قيم العالم المتغير في شيء بسيط ، كالهاتف الخليوي. |
Sormak istediğim ikinci soru ise daha basit, Diyelim ki örnek olarak vefat etmiş olan kayınpederimin ruhu ile iletişime geçmelerini istedim. | TED | السؤال الثاني الذي أود أن أسأل، بسيط إلى حد ما. لنفترض انني اطلب منهم الاتصال بروح حماي المتوفى ، على سبيل المثال. |
en ilginç şeylerden birisi bir soruya karşılık olarak verilen bir cevaptan gelmedi onun yerine basit bir misafirperverlik jestinden geldi. | TED | وواحدة من اكثر الامور اثارة للاهتمام لم تأتي من الاختبار نفسه بل جاءت من تصرف بسيط كنا نقوم به لنرحب بالمتطوعين |
sadece küçük bir düzeltme lazım. Üzerindeki bu saçlar da ne? | Open Subtitles | انه بحاجة لتعديل بسيط فقط ولكن ما كل هذا الشعر ؟ |
Siz de eminin o zaman onun da düşündüğü gibi bilek burkulmasının bir insan için oldukça sıradan bir olay olduğu görüşündesiniz. | TED | الان من المرجح ان تتخيل, كما فعلت هي, ان التواء المعصم شئ بسيط في حياة الانسان |
Bir fahişe nispeten çok daha az paraya çok daha fazlasını veren kadındır. | Open Subtitles | العاهرة ما هي إلا إمرأة تعقد معها صفقة رائعة0 مقابل مال بسيط نسبيًا |
Bu örnekta, hastada kan şeker seviyesi nedeniyle hafif bir diyabet riski var. | TED | في هذه الحالة المريض معرض لخطر بسيط للاصابة بالسكري بسبب مستوى الجلوكوز لديه |
Chris Kluwe: Gördüğünüz gibi, futbol sahasında top kapmanın neye benzediğine dair top kapanın gözünden küçük bir tecrübeydi. | TED | كريس كلو: إذًا كما ترون، إحساس بسيط بما يشبه تعرضكم لاصطدام في ملعب كرة قدم من منظور المعترض للخصم. |
Ekranın öbür tarafında, her şey çok daha kolay görünüyordu. | Open Subtitles | في الجانب الآخر من هذه الشاشة يبدو الأمر بسيط للغاية |
Biliyor musun Cheerios olmak için tek bir ders vardır ve çok basittir. | Open Subtitles | تعلمين , نحن بالتشجيع لدينا درس واحد فقط و هو درس بسيط جدا |