Kadın liderler yaratmak için yapmanız gereken tek bir şey olduğuna inanıyorum: lider olmak için gerekli vasıflara sahip olduklarını onlara gösterin. | TED | أؤمن بشدة أنه من أجل أن تصنع نساءً قائدات تحتاج لفعل شيء واحد فقط أن تخبرهن أن لديهن ما يلزم ليصبحن قائدات |
Wall Street'te geçirdiğim onlarca yılda bir şey öğrendim ki; gücünüzü arttırmanın yolu onu dağıtmaktır ve sesiniz de işin kalbindedir. | TED | شيء واحد تعلمته بعد عقود في وول ستريت هو أن الطريقة لتنمية قدراتك هي بالتخلي عنها، وصوتك هو في صميم ذلك. |
Bildiğimiz bir şey, üstesinden gelinmesinin zor olduğu şeyler olma eğilimindeler. | TED | حسنا، شيء واحد نعرفه أنهم يميلون لأن يصبح تخطيهم جدا صعب. |
Kesin bir şey var: Onları hiçbir şey durduramaz. Karıncalar yakında burada olacak. | Open Subtitles | شيء واحد مؤكد ، لا شيء يوقف النمل ، وسرعان ما سيأتون هنا |
Prue, çok şey değil ama bir şeyi bilmem gerek. | Open Subtitles | برو، أنا لا أرغب بالكثير، لكنني أريد معرفة شيء واحد |
Milli Teşkilat'ta iken öğrendiğim bir şey varsa, o da nasıl yemek yapılacağıdır. | Open Subtitles | إن كان هناك شيء واحد تتعلمه في الحرس الجمهوري ، فهو كيف تطبخ |
Evet, muazzam karışıklığın içinde açık seçik olan bir şey var: | Open Subtitles | أجل, ففي ظل هذا الإرتباك الهائل لا يتضح إلا شيء واحد |
Son spot ışığı da kapanmadan söylemem gereken bir şey var. | Open Subtitles | لكن قبل أن يخبو نجمي هناك شيء واحد يجب أن أقوله |
Hayatını öylece atmam bir şey ama sonra Ned'i tehlikeye atman, bu bencilce. | Open Subtitles | إنه شيء واحد لرمي حياتك بعيدا لكن لوضع نيد في خطر هذه أنانية |
Bir an için dikkatini toplayıp ona dair küçük bir şey düşünmeni istiyorum. | Open Subtitles | أريدك ان تركز للحظة و تفكر في شيء واحد صغير فيها, أي شيء |
Eğer bu bir seri katilse, tamam bu bir şey. | Open Subtitles | لو أن هذا قاتل متسلسل حسنا ، فهذا شيء واحد |
Kimsenin elimden alamayacağı bir şey hâlâ var: Bir çocuğun hayâl gücü. | Open Subtitles | هناك شيء واحد لا يمكن لأحد أن يسلبني إياه ، خيالي الطفولي |
Bunun yerine, geriye dönüp baktığında farklı şekilde yapmış olmayı dilediği sadece tek bir şey olduğunu ifade etmiştir. | Open Subtitles | بدلا من ذلك نظر للوراء ، كان هناك شيء واحد فقط قبل كل شيء تمنّى بأنّه يفعله بشكل مختلف |
Ve iş aşk konusuna gelince güvenebileceğin tek bir şey vardır. | Open Subtitles | عندما يتعلّق الأمر بالحب هناك شيء واحد يمكنك أن تثقي به |
Tek bir şey. Senden sadece tek bir şey istiyorum. | Open Subtitles | شيء واحد لعين كل ما أطلبه هو شيء واحد لعين |
O, diğer erkekler gibi sadece tek bir şey düşünen erkeklerden değil. | Open Subtitles | انه ليس مثل كل الرجال يفكر فقط في شيء واحد اتجاه الفتاة |
Emin olduğumuz bir şey var, artık o köyde değiller. | Open Subtitles | ، هنالك شيء واحد مؤكد أنهم ليسوا في القرية الأن |
Bilmen gereken bir şey daha var. Burada kutuplar terstir. | Open Subtitles | هناك شيء واحد يجب أن تعرفه هنا بأسفل، الأقطاب معكوسة |
Ama özel olarak tek bir şeyi söylemen için seni buraya çağırdım. | Open Subtitles | طلبت منكم هنا لتقابلني لتقول لي بشكل خاص شيء واحد فقط صحيح. |
Şiddetli direniş ve pasif direniş birlikte çok önemli bir şeyi paylaşıyorlar; Her ikisi de davalarına bir izleyici arayan bir tür tiyatro. | TED | مقاومة عنيفة والمقاومة اللاعنفية شيء واحد مهم جدا مشترك ؛ وكلاهما نموذج للمسرح تسعى لحضور جمهور لقضيتهم. |
Hapisten yeni çıktım ve şu anda ilgilendiğim bir tek şey var. | Open Subtitles | فقط خرجت من الملهى الحقير وهناك شيء واحد أنا مهتمّ بة الآن |
Oyunculuk esnasında öylesine odaklanıyorum ki sadece tek bir şeye dikkat veriyorum. | TED | عندما أمثّل، أركز تمامًا لدرجة أنني أنتبه فقط إلى شيء واحد. |
İkimiz beraber yaşlandık ve tüm bu zaman boyunca senden tek birşey istedim. | Open Subtitles | لقد كبرنا في العمر سويا وفي كلّ هذا الوقت لم اطلب منك إلا شيء واحد |
- Central City'nin özlediğin tek şeyi Kid Flash mı? | Open Subtitles | كيد فلاش هو شيء واحد كنت أفتقد حول مدينة الوسطى؟ |