Eğer bunun gibi bir cinayeti çözmek için bile beraber çalışmayacaksak... | Open Subtitles | إذا لم نتمكن من العمل سويا لنساعد في حل قضية كهذه |
Eğer bir cinayeti çözmek için işbirliği yapmadığını tahliye görevlilerine söylersem çıkamazsın. | Open Subtitles | مالم أذهب إلى جلسة تسريحك وأشهد بأنك ترفضين التعاون في حل قضية |
Ancak ben kendimi küresel ısınma sorununu çözmeye ve füzyonu gerçekleştirmeye adadım. | TED | لكنني قررت أن أستغل حالتي في حل مشكل الاحتباس الحراري، وتحقيق الانصهار. |
General Washington bu ana ulaşabilmek için aylarca eski yazıtları çözmeye çalıştı. | Open Subtitles | جنرال واشنطن قضى أشهر في حل رموز النصوص القديمة أستعداداً لهذه اللحظة |
Emin olmanızı istiyorum, gerçekten emin olun, bu soruna radikal bir çözüm bulup bunu görebileceğimizden emin olun. | TED | بل أريد أن تتحلّوا بالقناعة، بقناعة حقيقية أن بمقدورنا أن ننجح في حل هذه المشكلة وأن نشهد تلك اللحظة. |
Sonra ayrı ayrı buluşacağız ve hepsini almanın Bir yolunu bulacağız. | Open Subtitles | ثم نلتقي متفرقين لنفكر في حل للإستيلاء على البضاعة. |
Bilime odaklandık çünkü biliyoruz ki günümüz ve geleceğimizdeki problemleri çözmek için bilim insanlarına ihtiyacımız var. | TED | لقد ركزنا على العلم، لأننا نعلم أننا بحاجة إلى علماء يساعدوننا في حل التحديات الحالية والمستقبلة. |
Yani, şimdiye kadar toplamda bütün Worldcraft oyuncuları Azeroth'un sanal sorunlarını çözmek için 5.93 milyon yıl harcadı. | TED | لذا فحتى الآن، قام لاعبي ورلد أوف ووركرافت مجموعين بإمضاء ٥،٩٣ مليون عام في حل المشاكل الإفتراضيّة لأزيروث. |
Bunu çözmek için fikri olan birileri varsa da onu dinlemekten mutluluk duyarız. | TED | و إذا كان لديكم أفكار تساعدنا في حل ذلك يسعدنا أن نسمعها. |
Sadece emin olmak için soruyorum bunu çözmek için benim yardımımı mı istiyosunuz? | Open Subtitles | فقط لأكن متأكد أتريد مساعدتي في حل هذه القضية ؟ |
Bunu çözmek için bulunuyor. Aslında oldukça dikkat çekici dedektiftir. | Open Subtitles | كان له الفضل في حل القضية، إنه محقق بارع، في الحقيقة. |
"Kristal zeka"dan farklı olarak problem çözmeye yardım eder. | TED | وهو مختلف عن الذكاء المتبلور، فهو يساعدنا في حل المشاكل. |
Ve biz, sorunu çözmeye kendi çevremizden, Kenya'da başladık. | TED | بالنسبة لنا، لقد بدأنا في حل هذه المشكلة في باحتنا الخلفية في كينيا. |
Bir biyolog ve genetikçi olarak bu problemi çözmeye yardım etmek benim görevim haline geldi. | TED | بصفتي عالمة في الأحياء والوراثة، أصبحت مهمتي هي المساعدة في حل هذه المشكلة. |
Meseleleri çözmeye yardımcı olacak ilginç bir rehberimiz var: Sigara, bildiğimiz hâline nasıl geldi? | TED | حسنًا، لدينا مرجع مُدهش للمساعدة في حل المشاكل مثل: كيف أصبحت السجائر كما نعرفها؟ |
Yoğun bir şekilde ailemin bu problemine yardım edebilecek bir çözüm için araştırma yaptım fakat bulamadım. | TED | بحثت بطريقة موسعة عن حل يمكن أن يساعد في حل مشكلات عائلتي، لكن لم استطيع إيجاد واحد. |
Eğer beni misafir edemeyeceksen başka Bir yolunu bulabilirim. | Open Subtitles | لكن مهلاً ، إذا كنت لا تستطيع استضافتي ، فسأفكر في حل |
Problem çözme yeteneklerin sayesinde, ekibin Schrödinger'in kedilerini tam zamanında kutudan çıkartıyor. | TED | شكراً لمهاراتك في حل المشكلات، فريقك أمسك بقط شرودنغر في الوقت المناسب. |
Afrika, Tanrı'nın Afrika insanını sevdiğini gösteriyor ve biz de kendi sorunlarımızı çözmekte en az diğer ülkeler kadar yetenekliyiz, barış içinde | TED | أفريقيا التي تعبر عن محبة الله للأفريقيين وأننا قادرون فقط كمناطق العالم الأخرى في حل مشاكلنا في سلام، |
Unutmayın ki, çok zekice hazırlanmış ve şimdiye kadar çözülmemiş bir bilmecenin çözümüne sizi dahil edecek kadar size güveniyorum. | Open Subtitles | تـذكر أنـا أعتــمد علـيك في هذا الأمر وهذا ما أظنـه بك معظـم الأذكيـاء , في حل الأحجيات أنطلقو من هـنا. |
Evet ama, bir gidişat bulursak, bulmacayı çözmemize yardımcı olabilir. | Open Subtitles | نعم، لكن إذا عثرنا على نمط سيساعدنا في حل أحجيتك |