Okuduklarını anladıklarından emin olmak için onlara birçok zor sorular veriyoruz. | TED | ونعطيهم الكثير من الأسئلة الشاملة للتأكد من أنهم يفهمون ما يقرؤون. |
Ben hissediyorumki sicil çagrisimi yapabilirim... kimle konustugumdan emin olmak için. | Open Subtitles | أشعر بأنه عليّ قراءة الأسماء للتأكد من الشخص الذي أتكلّم عنه |
Sandalyeye otur. Her sabah uyurken korneamı çizmişmiyim diye gözlerimi kontrol etmek zorundayım. | Open Subtitles | كل صباح عليّ تفقد عينيّ للتأكد من أنني لم أجرح قرنيتي أثناء النوم |
Doğru rotada olduğunu düşünür, fakat Emin olmanın bir yolu yoktur. | Open Subtitles | ظن أنه على الطريق الصحيح ولكن ما كان من سبيل للتأكد |
Evet, yarın gelip herkes işimden memnun mu diye bakacağım. | Open Subtitles | أجل، سأعود غداً للتأكد من أن عملي يسير بشكل جيد |
Gerçeği Öğrenmenin tek yolu aile kayıtlarını incelemek. | Open Subtitles | الطريقة الوحيدة للتأكد هي بفحص السجل العائلي |
emin olmak için herkesle görüşmemiz ve onlara promisin testi yapmamız lazım. | Open Subtitles | و مع ذلك فاننا نريد الجميع ليخضعوا الى فحص البروميسن فقط للتأكد |
Ne yapmamız gerektiğini biliyorduk, uçağın arkasında bu kadar yük varken sağlam kalabileceğinden emin olmak için mühendisleri devreye sokmak lazımdı. | Open Subtitles | كنا نعرف ما كان علينا القيام به. كان علينا أن تتورط المهندسين. للتأكد من أن الطائرة يمكن أن يقف هذا الإجهاد. |
Hayır, öyle olmadığından emin olmak için, bu yüzden birlikte olabilirsiniz. | Open Subtitles | لا، للتأكد من أنك لست مثله بحيث يمكن أن تكون معا |
Ve sonra dediklerinin yapılacağından emin olmak için geliştirdikleri şantaj vardı. | Open Subtitles | ثم هناك الإبتزاز الذي رتبوا له فقط للتأكد بأنه سيتم إتباعهم |
Diğerlerini de bir sorun olmadığından emin olmak için arayacağım. | Open Subtitles | , سوف أقوم بالأتصال . للتأكد بأن جميع الرجال بخير |
Casuslar rotadan ayrılmadığını kontrol etmek ve ayrılırsa da öldürmek için gönderilmişti. | Open Subtitles | تم إرسال جواسيس للتأكد من انه لم يهرب ويطلقون عليه لو هرب |
Boraqchin haftalardır, düzgün bir yolculuk ve muntazam bir sıra için onları kontrol ediyor. | TED | كانت برقشين تنسق معهن لأسابيع للتأكد من تمام الانتقال بسهولة وتنظيم الصفوف. |
Ya da bir anne, saat dörtte, aniden tuvaletin bir köşesinde bir yer bulmayı becerip çocuklarının eve sağ salim vardıklarını kontrol eder. | TED | أو الأم التي، في الرابعة بعد الظهر، ترتب فجأة للحصول على ناصية في الحمام للتأكد من سلامة أبناءها في البيت. |
Bu bölümün yalnızca yüz tanımada uzmanlamış olduğundan Emin olmanın tek yolu bu varsayımların hepsini elemek. | TED | الطريقة الوحيدة للتأكد أنّ تلك المنطقة مسؤولة فقط عن تمييز الوجوه هي عبر دحض تلك الافتراضات. |
- Emin olmanın bir yolu yok. - Bu tek olasılık. | Open Subtitles | لا سبيل لدينا للتأكد إنه الإحتمال الوحيد |
Şu an, bu gerçekleşmesin diye elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. | Open Subtitles | الاَن، إننا نسخر كامل طاقتنا للتأكد من أن هذا لن يحدث |
Birinin suçlu olup olmadığını Öğrenmenin en iyi yolu gücü tükenene kadar sorguya çekmektir. | Open Subtitles | أفضل طريقة للتأكد من الذنب أو البراءة هي الاستجواب الذي لا يتوقف |
Ses hızını aşıp aşmayacaklarını göndermeden simule etmek için RockSim'i kullanıyorum, ve performanslarını doğrulamak için üzerindeki bilgisayarlarla uçuruyorum. | TED | أستخدم روك-سم لمحاكاة الرحلات لأرى إن كانت ستتعدى سرعة الصوت أم لا ثم أطلقها بحاسبات داخلية للتأكد من أدائها |
Bunun önemi şu: Yıldıza uzaklığının yanı sıra, bir gezegende yaşam olup olmadığını belirleyen birçok faktör vardır. | TED | وها هي أهمية هذا العمل: عامل بعد الكواكب عن نجومها ليس هو العامل الوحيد للتأكد من وجود حياة على كوكب ما. |
Bunu bilmenin tek kesin yolu kelimelerden geçiyor; içindekiler kısmındaki "kısmen hidrojenize" kelimelerinden. | TED | حسناً، الطريقة الوحيدة للتأكد هي إذا رأيت هذه الكلمات المهدرجة جزئياً، في قائمة المكونات |
Olay yerine kendim gidiyorum ve emin ol onu güvende tutacağım.n. | Open Subtitles | أنا في طريقي إلى موقع الحدث نفسي للتأكد من انها مؤمنة. |
Ben sadece aptalca bir şey yapmamanı sağlamak için buradayım. | Open Subtitles | أنا فقط أمر للتأكد أنك لا تفعل أي شيء غبي |
Sevgilisinin Irak'a gönderildiğini doğrulamak için Kara Kuvvetleri Suç Araştırma'yı aradım. | Open Subtitles | لقد اتصلت بالجيش للتأكد من أن صديقها تم نقله من العراق |
Hayır dediler ama MR çektirip emin olalım. | Open Subtitles | سقوط؟ يقولون لا لكن اجروا رنين مغناطيسي للتأكد |
Hiçbir şeyin açığa çıkmadığına emin olmalıyız. Bindirin arka tarafa. | Open Subtitles | نحتاج للتأكد من أنه لا شيء اَخر قد تم فضحه |