Yani, ona-- - Sayılmaz. O sarhoştu, ben de çaresiz. | Open Subtitles | إنها لا تُحسب, هي كانت ثملة, و انا كنت يائس. |
Ne var ki savunmanın ne kadar çaresiz olduğu açık. | Open Subtitles | على أية حال، إنه من الواضح أن إن الدفاع يائس |
Öyle çaresiz görünüyordu ki, içinizden sadece kollarınıza alıp onu rahatlatmak geliyordu. | TED | حتى أعلى رأسها. بدت حقاً عاجزة وكانك تريد فقط أن تحملها بذراعيك وتطمئنها. |
Madam, bu adamın ailesini beslemekte çaresiz olduğu için bunu yaptığına inanıyorum. | Open Subtitles | سيدتي ,أنا مقتنع أن الرجل قام بهذا لأنه كان يائساً لإطعام عائلته |
Ayı ağaca bağlanmış çaresiz bir kurban ve Birleşik Devletler başkanı ona merhamet etmeyi seçiyor. | TED | الدب ضحية عاجز مربوط بشجرة ورئيس الولايات المتحدة قرران يريها بعد الرحمة. |
Bu da kendisini değersiz ve çaresiz hissetmesine yol açmış. | Open Subtitles | والذى يقود الى الشعور بأنه لا قيمه له و اليأس |
Kızgın ve usanmıştım, ancak en önemlisi, tam anlamı ile çaresiz hissediyordum. | TED | كنت غاضبة و محبطة و الأهم من ذلك كله شعوري بالعجز المطلق. |
Eee... çaresiz durumlar için de bir çıkış yöntemi var. | Open Subtitles | حسنا .. بما اني اخر ملجأ يائس هناك شرط جزائي |
Televizyonda karşıma çıkmak istiyorsan gerçekten çaresiz durumda olman lazım. | Open Subtitles | لابد أنّك يائس إن كنت على إستعداد لإعطائي بث مباشر. |
Güleceğinizi biliyorum ama çaresiz bir durumda olduğumuzu unutmayın ve bana kulak verin. | Open Subtitles | ، وأعلم أنكم ستضحكون عليُ لكن تذكروا أننا في وضع يائس لكي تسمعونيّ |
Olanaksız. 30 topçusu ve savaşan tayfası olan çaresiz biri olarak değil. | Open Subtitles | ليس مستحيلا على رجل يائس معه ثلاثون مدفعا ومقاتلون |
Bizi bununla kandırmaya çalıştığına göre çaresiz durumda olmalı. | Open Subtitles | لا بد إنَه يائس حتى يحاول خداعنا بتلك الطريقة |
Bu muazzam bir ticari ve sosyal fırsat, kıta hiç de çaresiz değil. | TED | هذه فرصة تجارية واجتماعية عظيمة، وليست بقارة عاجزة. |
Tek bildiğim,durmumun kötü olduğu param olduğu... ve çaresiz olduğum. | Open Subtitles | كلّ ما أعرفه، إنهم عرفوا أن لدي أموال وكنتُ يائساً. |
Siz çaresiz bir biçimde diz çökmüşken bir tutam saçınıza asılmış... paslı bir bıçağın kör kenarını kafa derinize yaslamış... dairesel bir hareketle kesmekte. | Open Subtitles | يمسك بشعرك في يده بينما انت ساجد عاجز وضع سيفا على راسك بلا شفقة ولا رحمة |
Bence çaresiz kalıp birkaç serseri yakaladınız. | Open Subtitles | اعتقد انكم يا رجال تملككم اليأس وامسكتم بمتشرد ما |
Harekete geçmememizin nedenlerinden biri de çoğu zaman çaresiz hissetmemiz zira. | TED | إن أحد أسباب وقوفنا مكتوفي اليدين هو شعورنا الطاغي بالعجز. |
Onlar çaresiz. Diğer sadık melekleri hiçbir zaman ele geçiremediler. | Open Subtitles | انهم يائسين لم يكونوا قادرين سابقا على هزيمة الملائكه الوفيين |
Eğer bu senin çaresiz bir şekilde beni galaya çağrışınsa cevabım hayır. | Open Subtitles | إذا كانت هذه هي طريقتكِ اليائسة لتدعويني إلى الإحتفال فالإجابة هي لا |
Tekrar takılmamız için, bu kadar çaresiz duruma düşmemizin gerekmesi çok mu kötü | Open Subtitles | إذا فسنصبح من جديد هؤلاء اليائسين الذين يخرجون سوية ، أليس كذلك ؟ |
Ya da çaresiz bir şekilde neye bulaştıklarını bilmeden ruhlarını kaybetmelerini umursamıyorum. | Open Subtitles | أو روح ضائعة بائسة ، ليس لديها فكره عما يقحم نفسه فيه |
O şuan burdaysa onu gerçekten nekadar çaresiz olduğuma inandır | Open Subtitles | اذا كان حقا هنا إجعليه يفهم بأنني كنت يائسا |
Kendine güvenen, çaresiz bir romantigin yapacagini yaptim. | Open Subtitles | فعلت ما كان سيفعله اى شخص يحترم نفسه بائس رومانسى |
çaresiz olduğum ve tam aradığım adamlar olduğunuz için, ayrıca ABD'den geldiğiniz için, yarın işe başlıyorsunuz. | Open Subtitles | حسناً بإعتبار أنكم يائسون و أنكم من كنت أبحث عنه و أنكم من الولايات المتحدة |
Durum şöyle Richie. İnsanlar çaresiz kaldıklarında yanlış kararlar verirler. | Open Subtitles | إذاً, إليكَ الأمر, الناس يقومون بقرارات بائسة عندما يشعرون باليأس |
Sadece çaresiz bir adam kaçarken o kadar acıya dayanabilir. | Open Subtitles | وحده الرجل اليائس المُلاحق الذي سيتحمل هذا القدر من الألم. |