Birkaç adama çölde bir çukur kazdırt, sana yerini göstersinler. | Open Subtitles | أرسل رجلين لصنع حفرة في الصحراء ثم اجعلهما يرونك مكانها |
Bir Delik Var Dünyada Kocaman Kara Bir çukur Gibi | Open Subtitles | هناك فجوة في العالم تبدو و كأنها حفرة عميقة عظيمة |
Bir Delik Var Dünyada Kocaman Kara Bir çukur Gibi | Open Subtitles | هناك فجوة في العالم تبدو و كأنها حفرة عميقة عظيمة |
çukur söylediğiniz her şeyi ekolu bir şekilde dışarı atıyor. | Open Subtitles | يا رفاق كل ما تقولونه حرفياً يتم تضخيمها في الحفرة |
- O zaman çukur ayin alanı filan değildi, bir nevi toplu mezardı. | Open Subtitles | إذا، لم تكن الحفرة مكان إحتفالي كانت مقبرة جماعية |
Ama birkaç çukur kazma fikri çok iyi. | Open Subtitles | لكني أعتقد أن قليل من الحفر ربما تكون فكرة جيدة للغاية |
Evrendeki her ışığın karşılığı olarak bir karanlık çukur var. | Open Subtitles | ،لكل مشعل من النور في الكون هناك حفرة من الظلام |
Tek kürekle çukur kazmak ne kadar zaman alacak biliyor musun? | Open Subtitles | أيها الأحمق, هل تعلم كم يستغرق الامر لحفر حفرة بمجرفة واحدة |
Ateşli bir çukur varsa, bakmamız gereken ilk yer orası olacak. | Open Subtitles | إن كانت هناك حفرة للنار, فهي أول شيء سوف ننظر إليه. |
Bu puştların sizin için çukur kazma zahmetine gireceğini mi sanıyorsunuz? | Open Subtitles | أتعتقد أن هؤلاء الأوغاد سوف يكلفوا أنفسهم عناء صنع حفرة لك؟ |
Deneyeceğim. Böyle yürürseniz, sorun yok, tamam, yürüyebilirsiniz, ama belki, çünkü gözleriniz bu şekilde yürüyorsunuz, önünüzü göremeyeceksiniz, ohh, burada bir çukur var, | TED | سأحاول. إذا كنت تمشي هكذا، لا بأس، لا بأس، يمكنك المشي. ولكن ربما، لأنك تمشي وعيناك هكذا، لن تستطيع الرؤية، أوه، هناك حفرة. |
Örneğin, bir araba gidip belediyeye Broadway ve Morrison'ın köşe başında bir çukur olduğunu ve üstünden geçtiğini söylemez. | TED | مثلًا، السيارة لا تُخبر دائرة الأشغال العامة بالمدينة أنها قد اصطدمت في حفرة عند زاوية برودواي و إيمرسون. |
Sonra bir çukur kazdık ve onu kumla ve kabuklarla kapladım küçükte bir denizkızı kuyruğu çizdim. | TED | لذلك حفرنا حفرة وغطيتها في الرمال والمحارات ورسمت ذيل حورية بحر صغير. |
Daha sonra yağmur suyu depolama tankını koymak sahamızı sudan bağımsız hale getirmek için büyük bir çukur kazdık. | TED | ومن ثم نحن نقوم بحفر حفرة كبيرة لكي نضع خزانات تجميع مياه الامطار فيها لكي نحصل على قطعة ارض مستقلة مائياً |
Altıncı gün çukur artık babamın Tanrı'sına duyduğum nefret kadar derin ve karanlık olmuştu. | Open Subtitles | و فى اليوم السادس كانت الحفرة من الظلام والعمق ما يساوى كراهيتى لرب أبى |
Bombanın açtığı çukur, uçaktan atılan 250 Kg'luk bir bomba gibi duruyor. | Open Subtitles | تبدو الحفرة كطائرة أسقطت 500 مدقة سيدي ؟ |
Eğer bu çukur, derinleşip içbükeyleşmeye başlarsa ışık, donuk da olsa bir görüntü oluşturacaktır. | Open Subtitles | وإذا ازدادت الحفرة عمقا وأخذت تنغلق، شكّل الضوء صورة غير واضحة. |
O çukur yüz adım derinliğinde ve seni içine atacağım. | Open Subtitles | تلك الحفرة عمقها مائة قدم وسألقي بك فيها. |
Tavşan ve diğerleri Döncem'in en sevdiği eşyaları toplamakla meşgulken Winnie ve Piglet, çukur kazmak için mükemmel bir yer buldular. | Open Subtitles | بينما كان رابت والباقي مشغولين بجمع أشياء الباكسون المفضلة وجد بوو وبيجلت المكان المناسب لحفر الحفرة |
çukur işini de ciddiye alın. | Open Subtitles | إزرع مجموعة من الشحنات المتفجرة في هذه الحفر |
Kimse yağmur çamur varken çukur kazmaya kalkmaz. | Open Subtitles | لا أحد سَيَحْفرُ حفرةً في الطينِ والمطرِ. |
Sadece bıraktığını düşünüyorsun ama bir çukur kazıyorsun. | Open Subtitles | انتي تظنين انك انسحبتي لكنكِ تحفرين حفره |
Onları çukur kazarken,bir testi su kaldırırken ve beraber avlanırlerken izlemek çok heyecanlı. | Open Subtitles | من المشوق مشاهدته يحفر خندق أو يرفع وعاء من الماء أو يشارك في عملية مطاردة |
çukur babama uzun bir hayat verdi. Doğal olandan ve hak ettiğinden çok daha uzun bir hayat. | Open Subtitles | وهب الينبوع أبي عمرًا طويلًا، أطول من الطبيعيّ ومما استحق. |
Evet, sen arkeologsun. Şu çukur hakkında ne biliyorsun? | Open Subtitles | لا، أنت عالم الآثار ماذا تعرف عن البئر ؟ |
Hatta öyle bir çukur açıcam ki arazide çukur açma tarihinde böyle çukur olmayacak. | Open Subtitles | في الحقيقة، سَأَحْفرُ تلك الساحةِ مثل لا ساحةَ حُفِرتْ في تأريخِ تَخَنْدُق ساحةِ. |
Önce bir çukur kazarsın. Bu meşe palamudu ben olayım. | Open Subtitles | أولاً، تحفرُ حُفرة لنفترض أننى هذه البذره |
Geceleri burada gizlenen insanlar oluyor benim arazimde çukur kazıp duruyorlar. | Open Subtitles | بسبب الناس الذي كانوا يتربّصون في الليل، لقد حفروا حفراً في أرضي هناك. |
Hemen sonra Franklin Park Golf Alanı 8. delikte çürümüş atıkla dolu bir çukur peyda olmuş. | Open Subtitles | بعدها بقليل، ظهرتْ حفرةٌ مليئةٌ بالقمامة عند الحفرة الثامنة في مضمار ''فرانكلين'' للغولف |
Burası ürkütücü bir yerdi. Çöldeki çukurlardan da haberim vardı tabii. Baktığım her yerde bir çukur olabilirdi. | Open Subtitles | إنه مكان مخيف ,كنت أعلم بالحفر الموجودة فيه و بالطبع في كل مكان نظرت إلية قد يكون حفرة |
çukur açıp kili boşaltsınlar. | Open Subtitles | قل له أن يحفر مجرى لتصريف الطين |
Sanırım bir çukur kaçırdın Bıçak. | Open Subtitles | . أظن أنك نسيت مطباً . |