Ve bildiğiniz bir sonraki şey, ışıkla aktifleşebilen bir nörona sahip olduğunuz. | TED | وإذا بنا نحصل الآن على عصبون يمكن ان يتم تفعيله بواسطة الضوء |
Yani sadece kırmızı ışıkla kemik ve bedenlerimizin içini görebiliyoruz. | TED | لذلك باستخدام الضوء الأحمر نستطيع المرور عبر الجمجمة، العظام واللحم. |
Bunun sebebi köpüğün değişik açılarda ışıkla etkileşim içine girmesi ve yoğunluğunun değişmesi. | TED | وهذا وفقًا لتفاعلها مع الضوء في الاتجاهات المختلفة، وكذلك حسب التغيرات في سُمكها. |
Bu, yine, eğer başlangıçta uygulanabilirse düşük maliyetli, doğal ışıkla hoş bir taşıma, çok düşük maliyetli bir çözüm olacaktır. | TED | سيكون هذا حلاً، ذو تكاليف ضئيلة ايظاً إذا تم دمجه منذ البداية، تكاليف ضئيلة، عبور سهل تحت ضوء الشمس الطبيعي. |
Ve bu ışık yılları sürecek bir yolculuğu gerektirmiyor, ama burası ışıkla tanımlanan bir yer. | TED | انها لست رحلة تتطلب مئات السنوات الضوئية من السفر انه مكان كل شيء فيه محدد بالضوء |
Yeterli ışıkla çöl, soğuk veya kayalık en yaşanamaz bölgelerde büyürler. | Open Subtitles | بضوء كافي وستنمو بأغلب المناطق الغير صالحة للعيش بالصحراء، بالبرد، والصخر |
Kocanızın atölyesi onun için mükemmel bir oda olurdu. Sevgi ve ışıkla dolu. | Open Subtitles | أستوديو زوجكِ سيكون غرفة رائعة لها مليء بالنور والحب. |
Bir yerde ölmeden önce gördüğün ışıkla ilgili birşey okumuştum bu sadece beyninin ölüm acısını dindirmek için saldığı çok miktarda endorfin | Open Subtitles | قرأت في مكان ما بأن الضوء الذي ترينه قبل الموت ،انه فقط عقلك يطلق كميات هائلة من الاندروفين ليسهل الآلم عند الموت |
Doğaya dair algımızı görünür ışıkla sınırlandırmak müziği tek bir oktavda dinlemeye benzer. | Open Subtitles | حصر إدراكنا للطبيعة الى الضوء المرئي فقط يشبه الإستماع الى الموسيقى بأوكتاف واحد |
Ve şimdiye kadar açık olarak bu moleküllere ya da beynin ışıkla aydınlatılmasına karşı herhangi bir güçlüğe dayalı aleni reaksiyonlar görmedik. | TED | وحتى اليوم لم نجد عائقاً او مانعاً للقيام بذلك مرتبط بتلك الجزئيات او أعراض جانبية قد تنشأ نتيجة تسليط الضوء على الدماغ |
Kendinizi ışıkla korumanın başka yolları vardır. | TED | وهناك طرق اخرى يمكنك بواسطتها حماية نفسك بواسطة الضوء |
Bu cismi farklı ışıkla inceliyorum: ultra-viyole, optik ve yakın kızılötesi ışıkla. | TED | درست هذه المجرة تحت أضواء مختلفة. الضوء الفوق بنفسجي، والضوء المرئي، وضوء الأشعة تحت الحمراء. |
Fark ettik ki, bu yalnızca ışıkla ilgili, güneşle ilgili, doğayla ilgili, fraktal hâle getirmekle ilgili. | TED | وادركنا انه في الاساس حول الضوء انه حول الشمس، انه حول الطبيعة، انه حول الفراكتالات |
Ama onlara floresan ışıkla bakarsanız, çok sayıda desen görürsünüz. Aralarındaki farkı gerçekten görebilirsiniz. | TED | لكن لو نظرت إليها تحت الضوء الفلوري، سترى الكثير من الأنماط، يمكنك حقاً أن ترى الإختلاف فيما بينهم. |
Eski Staten Adası Feribot iskelesinden bize ışıkla sinyal veren biri var. | Open Subtitles | أرى شخص ما ومعه ضوء يلوح لنا بجانب دعامة معدية جزيرة ستاتن |
Planımız, özetle, cadde üzerindeki güneş ışığını toplayan basit bir sistemle doğal güneş ışığını yeraltına çekmek, onu şehir kaldırımlarının aşağısına yönlendirmek ve yeraltına yönlendirilen ışıkla bitkilerin ve ağaçların büyümesini sağlamaktı. | TED | خطتنا،باختصار، أن نجذب ضوء الشمس الطبيعي إلى ماتحت الأرض باستعمال نظام بسيط يجمع ضوء الشمس في أعلى الشارع، وتوجيهه تحت أرصفة المدينة، مما سيسمح للنباتات والأشجار بالنمو بالضوء الذي سيوجّه تحت الأرض. |
Burada gördüğünüz, ilk fare kafesin solunda yanacak olan ışıkla bilgilendiriliyor. Ödül almak için kafesin soluna baskı yapması gerekiyor. | TED | لكن ما ترونه هنا هو أول فأر تم تبليغه بواسطة ضوء سيظهر على يسار القفص أن عليه أن يحدد القفص الأيسر كي يحصل على مكافأة. |
Yıldızları ışıkla bastırdığınız zaman, onları göremezsiniz. | TED | لا يمكنكم رؤية النجوم إن أغرقتموها بالضوء. |
Dokunmayla çalışan elektronik dövme veya ışıkla kızaran ya da dalgalanan giysiler gibi konseptlerde çalıştım. | TED | لقد عملت في مشاريع مثل الوشم الإلكتروني ، والذي يعمل باللمس ، أو الملابس التي تحمر خجلاً أو ترتعش بالضوء. |
Üçüncü bileşeni ise rezervuarın altında bulunan dijital ışık yansıtma sistemi, morötesi bölgede ışıkla aydınlanıyor. | TED | أما المكون الثالث فهو نظام اسقاط ضوئي رقمي تحت الخزان، يتوهج بضوء فوق بنفسجي. |
Gittikçe daha da güçlenerek sokaklarımızı ışıkla doldurdu. | Open Subtitles | لقد زادت قوته وملأ شوارعنا بالنور |
Kan hücreleri ışıkla karşılaşınca kimyasal maddeler üretiyor. | Open Subtitles | خلايا الدم تصنع مواد كيميائية كرد فعل للضوء |
Ay yükselmeden bir saat önce hava morötesi ışıkla dolu ve tilki bunları göremez. | Open Subtitles | في الساعة التي تسبق طلوع القمر يمتلئ الأثير بأشعة فوق بنفسجية لا يراها الثعلب |
Birdenbire, ev ışıkla doldu. | Open Subtitles | فجأة،أصبحالمنزلمملوءبهذا .. الضوء والطاقة، أعني أنت من أضاء كل شيء. |