Yani tartışmak istediğim şey bu sistematik ve gerçek bilimsel yaklaşımın feromonların gerçekten anlaşılabilir bir hale gelebileceğinin bir örneği. | TED | ذلك ما أريد أن أحاجج به هو هذا المثال لحيث يمكن للمقاربة العلمية المنهجية حقا أن تحقق فهما حقيقيا للفيرومونات. |
Şunu söylemeliyim ki, bu organizasyonun tam olarak ihtiyacı olan şey bu. | Open Subtitles | ومن واجبي أن أخبرك بأن ذلك ما كانت المؤسسة تحتاج إليه بالضبط. |
Bugün buraya bu yüzden geldim. Sana söylemek istediğim şey bu. | Open Subtitles | لهذا أنا هنا اليوم ، وهذا ما كان يجب أن أقوله |
Sana söyleyemeyeceğim şey bu. Arr. Ve bunu korsan olduğum için söylemiyorum. | Open Subtitles | هذا الشيء الذي لا يمكنني إخباركِ وأنا لا أقول ذلك لأنني قرصانه |
Üç güçlü eserden ikincisinin bulunduğu kule ile onların arasındaki tek şey bu hendekti. | TED | إنه الشيء الوحيد الحائل بينهم وبين البرج مَخبأُ التحفة الفنية القوية الثانية من أصل ثلاث. |
Günümüzde, internet trafiğinin büyük bir kısmı şifrelendiği için, yapmaya çalıştıkları şey bu şifrelerin etrafından dolaşacak yeni yollar bulmak. | TED | هذا ما يحاولون القيام به و نظرا لان معظم ، جزء كبير من الانترنت يحاولون ان يجدوا طرق حول التشفيرات |
Çıkarım yapmak ve sonuca varmak zorunda bırakılırız, çünkü gerçek hayatta yaptığımız şey bu. | TED | نحن مجبرون على الاستنتاج وعلى الاقتطاع، لأن ذلك ما نفعله في الحياة الحقيقية. |
ABD'nin temsil ettiği şey bu değil, bu Cumhuriyetçi, Demokrat ya da bağımsız parti meselesi değil. | TED | فليس ذلك ما ترتكز إليه الولايات المتحدة الأمريكية، وليس هذا شأنًا جمهوريًا أو ديموقراطيًا أو أمرًا مستقلًا |
Son beş yıldır benim de anlamaya çalıştığım şey bu. | Open Subtitles | ذلك ما كنت أحاول معرفته في الخمس سنوات الماضية |
hayvan oraya tekrar ve tekrar gitmelidir. Ve işte olup biten şey bu. | TED | فسوف يذهب الفأر الى تلك الجهة مرارا وتكرارا وهذا ما حدث |
Bizim jenerasyonumuzu tanımlayacak şey bu, sevdiğimiz ve uğruna savaşmak istediğimiz şeylerin peşinden koşmamız ve savaşmamız. | TED | هذا ما سيحدد معالم جيلنا، عندما بدأنا ملاحقة والنضال من أجل الأمور التي نحب وهذا ما نريد النضال لأجله. |
Temel olarak keşfedilecek yeni bir yer ve insanları hayvanlardan farklı kılan şey bu, keşfetme, merak etme güdüsü ve yeni bir şey öğrenme. | TED | بشكل أساسي، هو اكتشاف مكان آخر، وهذا ما يميّز الإنسان عن الحيوان، هو حس الاستكشاف وحس الدهشة، وتعلم شيء جديد. |
İşte evli erkeklerde harika olan şey bu. | Open Subtitles | هذا الشيء الرائع في أن أكون مع رجل متزوج |
Yazacağı son şey bu 50 sent gibi az kelime kullanmak isteyecek. | Open Subtitles | هذا الشيء الأخير الذي هي ستكتب أبدا، هي ستريد الإستعمال كلمات سنت 50 قدر ما محتمل. |
Aynı şey. Bu duyguları tecrübe ediyorum. | Open Subtitles | إنه الشيء نفسه، هناك امرأة بداخلي أنا أعيش هذه المشاعر الجديدة |
Yaptığımız şey bu. Başımıza gelen herşeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyoruz. | TED | هذا ما نفعله نحاول ان نجعل لكل شيء يحدث لنا معنى. |
Şey... bu zaten bizim ortak bir yönümüz. | Open Subtitles | هذا شيء مشترك بيننا أجل، هذا مشترك بيننا |
Tüm olanların ardından tam da ihtiyacın olan şey bu. | Open Subtitles | بعد كل ما عانينا منه هذا هو ما تحتاجينه بالضبط |
(Şıkırtı) Tamam? Bir jonglör olarak yaptığım şey, Bu birşeyi yapmak için ne yapabilirim - ki bu şey başka birşeye, bir başka dinamiğe bağımlı - | TED | خرخشة حسناً, ماذا كنت اقول كـ قاذف للكرات ماذا يمكنني فعله لاجعل ذلك الشيء يعتمد على شيء اخر وحيوي اكثر |
Gitmeliyiz. Yapılacak doğru şey bu. | Open Subtitles | أظن أن علينا الذهاب، إنه الشئ الواجب علينا عمله |
Bu da ne? Aradığın şey bu işte bütün ihtişamı ile. | Open Subtitles | إنه مجرد رأس لتمثال لا قيمة له ذلك الذي تبحث عنه |
Seni ele veren şey bu oldu, biliyorsun, değil mi? | Open Subtitles | انت تعلم ان هذا الذي تسبب في هزيمتك اليس كذلك؟ |
Böylece, merak ediyordum, bu önümde duran şey, bu bilgisayar şeyi nedir? | TED | و كنت أفكر ما هذا الشئ أمامي، هذا الكمبيوتر؟ |
Bu dünyada seni bir yerlere götürecek olan tek şey bu. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الوحيد الذي سيوصلكِ إلى أي مكان في العالم |
Düşünebildiğim tek şey bu. | Open Subtitles | إنّه الشيء الوحيد الذي يمكنني التفكير به |
Ama beni mutsuz edebilecek tek şey bu, değil mi? | Open Subtitles | لكن ذلك الشيءُ الوحيدُ الذي يُمْكِنُ أَنْ يَجْعلَني حزين، حقّ؟ |