Nedeninin belli olduğunu sanmış olmalıyım. Soygun sahici gibi durmalı. | Open Subtitles | ظننت أن هذا بدا واضحاً لابد أن تبدو السرقة واقعية |
Mesajların anlaşılabilmesi için belli bir frekansta ve hızda çalınması gerekiyor. | Open Subtitles | لا بد أنها تعمل علي تردد وسرعة معينة كي تصبح واضحة |
Bunun anlamı, periyodik tablonun belli bölümlerinin kesinlikle limitlerimizin dışında olduğudur. | TED | و يعني هذا أن أجزاء معينة من الجدول الدوري بديهياً محظورة. |
belli ki, bir lider olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun. | Open Subtitles | بوضوح , أنت لاتعرف شيئا حول أن تكون قائد الرجال |
Böyle bir yerde, kimse gerçekte nasıl biri olduğunu belli etmez. | Open Subtitles | فى مكان مثل هذا, لن يظهر أى أحد هنا على حقيقته |
O da acı çekiyor, ama belli etmiyorsa başka tabii. | Open Subtitles | الا اذا كانت في ألم ايضاً لكنها لا تظهر ذلك |
Böyle şeyleri neden sevdiğin belli. The Sun okumak gibi. | Open Subtitles | لا عجب أنك تحب هذه الأشياء إنها مثل قراءة الشمسِ |
Buraya iyi niyetle gelmiş olabilirsiniz ama sadakatinizin yeri belli. | Open Subtitles | ربما حظرتي هنا بنوايا طيبة لكن ولائك يبدو واضحاً جداً |
O lanet sergide, ona onunla birlikte olmak istediğimi açık açık belli ettim. | Open Subtitles | .. جعلّت الأمر واضحاً في ذلك المعّرض السخيف بأني أريد أن أكون معه |
belli ki uyuşturucu ticaretinden gelen parayı aklamak için iyi bir yol. | Open Subtitles | في أفلام حركة منخفضة الميزانية مما يبدوا واضحاً أنها طريقة جيدة جداً |
Sana bir şey söylemem gerek ve net konuştuğumdan emin olmak zorundayım çünkü belli ki geçmişte net olamamışım. | Open Subtitles | أريد أن اقول لك شيئا، وأريد أن أتأكد من أنني واضحة، لأنه يبدو أنني لم أكن واضحة في الماضي. |
MO: Dahilik gerektiren bir iş değil bu. Bu araçlar apaçık belli ve insanlar da bu araçları istiyor. | TED | مورغان أونيل: انها ليست باختراع للذرة. هذه الأدوات هي واضحة والناس يريدونها لهم. |
ve günümüzün karmaşık sorunlarını anlayamayarak uygulamada belli başlı tehlike sinyalleri yayıyorduk. | TED | وبفشلنا في فهم القضايا المعقدة في عصرنا، كنا نواجه آثارًا عملية معينة. |
Ayrıca belli bir durumda yürütücü işlevi kullanırken ortaya koyduğunuz stratejilere de bağlıdır. | TED | وتعتمد كذلك على الاستراتيجيات التي تنفذها عند استعمالك للوظيفة التنفيذية في حالة معينة. |
belli ki, burası daha önce kullanılmış. | Open Subtitles | اري بوضوح ان هذا المكان قد استخدم من قبل |
Oldukça istemsizce çizdi, çünkü çizdiği şey sürecin görevi belli gruplar tarafından planlı ve kesin bir sıra ile yürütüldüğünü ima ediyordu. | TED | وفعل ذلك على مضض لأن ذلك يظهر أن العملية منظمة نفذتها مجموعات منفصلة. |
Baban belli ki seni görmek istemiş. Ona neden görünmedin? | Open Subtitles | أرد والدك أنْ يراكَ بشدة فلما لم تظهر له ؟ |
Bu sabah yönetici tuvaletine neden giremediğim belli oldu. | Open Subtitles | لا عجب أني لم أستطع أن أدخل إلى حمام المدراء هذا الصباح |
Sadece tek bir bebeğe yetmektedir. Buradaki amaçsa bu aleti nasıl kullanılacağını açıkca belli etmek. | TED | يتلائم فقط لطفل واحد. والفكرة هنا وضوح كيفية إستخدام الجهاز. |
Başka bir şey düşünmem gerekecek. belli ki kültür, seçimini yapmış. | Open Subtitles | أظنني سأقوم بترتيبات أخرى فعلى ما يبدو أن الثقافة قامت بذلك |
Kareli gömlek, çok gergin, belli ki daha önce hapse girmemiş. | Open Subtitles | قميصٌ منقش، متوتر للغاية، واضحٌ أنه لم يدخل السجن من قبل. |
belli gerçeklerin aşikâr olduğunu kabul ettim: Kadınlar erkeklerle eşittir. | TED | أتمسك بحقائق محددة لتكون من البديهيات: النساء متساويات مع الرجال. |
Aslında şimdilik hiç bir şey belli değil, O yurtdışında çalışıyor. | Open Subtitles | في الحقيقة، لا شيء مؤكد لحد الآن. انه يعمل خارج الهند. |
belli ki birileri tanınmayacağından emin olmak için her yola başvurmuş. | Open Subtitles | حسناً، من الجليّ أنّ شخصاً تكبّد عناءً كبيراً للتأكّد أنّ تختفي. |
Bacanagim yakin bir zamanda belli bir dagitim merkezine ziyarete gidecek. | Open Subtitles | صهري في المستقبل القريب سيذهب في جولة إلى .مركز توزيع معيّن |
Tarih kitabın, o iğrenç yumurtalı sandviçin yanında, kokunun nedeni de belli oldu. | Open Subtitles | و هذا ما يفسر الرائحة انتبهي أيتها الفتاة يوجد مأمور جديد في البلدة |