| Senin gezegenindeki insanlar binlerce gül ekiyor ama yine de aradıklarını bulamıyorlar. | Open Subtitles | النّاس حيثُ تعيش زرعوا آلاف من الورود ولم يعثروا علي ماكانوا يبحثون. |
| gül kırmızıdır, menekşe mavi, ben şizofreniyim... ve böylece benim. | Open Subtitles | ، الورد أحمر، والبنفسج أزرق، أنا مريض بالفصام، وكذلك أنا. |
| Umudunuzu kaybetmeyin, gül ısrar ediyor ve bunun olması iyi bir şey. | Open Subtitles | لا تفقدى الأمل ، الوردة تأثيرها مستمر و شئ جيد سيأتى من ذلك |
| Gelip gül bahçesini görmeli. Bize bazı fikirler verebilir. Yaşlı Molseley bir şampiyon. | Open Subtitles | يجب أن يأتي ليطلع على حديقة الزهور ممكن أن يقدم لنا نصائح وأفكار |
| Kırmızı gül'e gelince... Oraya gitmeliyim. | Open Subtitles | لا استطيع أن اذهب معكم لرد روز لا استطيع |
| İsa'nın gül olarak gösterilmesi İncil'de çokça geçen bir tema. | Open Subtitles | السيد المسيح ضمن زهرة هي فكرة شائعة موجودة ضمن الإنجيل |
| İstersen gül, ama benim yaşımdaki erkekler sinek gibi düşüyorlar! | Open Subtitles | اضحك لو أردتِ ولكن الرجال بعمري يتساقطون كالذباب |
| Bir demet gül ve sadece balolarda takabileceğin adi bir taç. | Open Subtitles | ستحصلين على باقة من الورود وتاج رخيص سترتدينه في كل الحفلات |
| Kalp çikolatalarla beraber bir düzine gül hazırlarım, tamam mı? | Open Subtitles | اعمل على تغليف بعض الورود مع شوكولاته على شكل قلوب |
| Senin gezegenindeki insanlar binlerce gül ekiyor ama yine de aradıklarını bulamıyorlar. | Open Subtitles | النّاس حيثُ تعيش زرعوا آلاف من الورود ولم يعثروا علي ماكانوا يبحثون. |
| Cildin, güzel parşömenleri ya da kıçımı sildiğim gül yapraklarını hatırlatıyor. | Open Subtitles | تذكرني بشرتك بالورق الرقيق, أو ببتلات الورد التي أستخدمها لتنظيف مؤخرتي. |
| gül bahçeni dağıtmışlar Gus. | Open Subtitles | يبدو أنهم عبثوا بحديقة الورد الصغيرة هنا، يا جوس |
| Hamile olduğumu anladığım gün bana verdiğin, beyaz gül. | Open Subtitles | الوردة البيضاء , واحد ما قدمتموه لي ليلة اكتشفنا لتر كانت حاملا. |
| Sadece gül dövmesini göster yeter. | Open Subtitles | فقط أرغب أن تمنحيني نظرة واحدة سريعة إلى تلك الوردة |
| Ve her gün annesine 2 düzine kırmızı gül gönderiyormuş. | Open Subtitles | و يرسل الى امه درزينتين من الزهور الحمراء كل يوم |
| Steve Stifler az önce bir kıza gül verdi ve gerçekten istedi. | Open Subtitles | ستيف ستفـــلر أعطى ورده روز لفــتاه و قصدهــا |
| Ama sonra, bir kış gecesi şatoya, yaşlı bir dilenci kadın gelmiş, prense bir tek gül verip, karşılığında soğuktan korunacak bir yer istemiş. | Open Subtitles | وفي إحدى ليالي الشتاء جاءته امرأة متسولة عجوز وقدمت إليه زهرة واحدة |
| Eğer gülmeye değer bir şey görmezsen, görmüş gibi yap ve gül. | Open Subtitles | فإن لم ترَ ما يستحقّ الضّحك؛ .تظاهر أنّك تراه، ثمّ اضحك |
| 100. gününüzde ise dersteyken ona bir gül ver. | Open Subtitles | في يومكم ال100 أحضر لها ورد أثناء محاضرتها |
| gül bir durumdan diğerine doğal olarak değişip büyürken bunun farkında değildir. | Open Subtitles | تنمو الزهرة وهي غير مدركة تماماً للتقلبات الطبيعية من حالة الى آخرى |
| 100. günümüzde onu da getir ve ben dersteyken bana bir gül ver. | Open Subtitles | ألبسه في يومنا هذا واحضرلي الورده اثناء محاضرتي بالجامعه |
| Direk yüzüne gül, bunla başa çıkmanın tek yolu bu. | Open Subtitles | اضحكي في وجهه، إنّها الطريقة الوحيدة للتعامل مع هذا الأمر |
| İstediğin kadar gül, ama kimsenin Amerika'daki küçük kaçamağı olmaya hevesim yok. | Open Subtitles | إضحك كما تشاء، لكنني لست مهتمة بأن أكون حدثا عابرا لأحدهم في أمريكا |
| Bunların üstüne birde, birisi Mrs. Campanella'nın tüm gül bahçesini işemiş. | Open Subtitles | وفوق كل هذا لقد تبول أحدهم على حديقة زهور السيدة كامبانيلا. |
| Pekâlâ, düşüncem şu. Onlarda gül var, güllerde de polen. | Open Subtitles | إليك ما افكر به, لديهم الأزهار و الأزهار لديها القوة |
| Bunun anlamı şu: Bahçenizdeki gül ağacına ilk dokunan talipliyle evleneceksiniz. | Open Subtitles | أنك ستتزوجين الخاطب الذى يلمس أولا الشجرة الوردية فى الحديقة |