Dünyada uğruna öleceğim tek bir kişi var, ve o da sensin. | Open Subtitles | هنالك شخصٌ واحد فقط أنا مستعدٌ للموت من أجله, و هو أنت |
Alamo'da ki kuşatma altındaki her adamın uğruna savaştığı şey bu. | Open Subtitles | و هذا ما يقاتل من أجله كل رجل محاصر فى الآلامو |
Ben bu yüzden gelmedim. Onlar bu yüzden geldi, bense hayır. | Open Subtitles | أنا لم أحضر هنا من أجل المال هم جاءوا من أجله |
Doktora teorilerinin doğru olduğunu söyle ben de Ona dua edeyim. | Open Subtitles | تكون نظرياته العلميّة مثيرة للاهتمام، إلى أبعد الحدود وسأصلى من أجله. |
Ya da bu, uğruna mücadele ve fedakarlık edeceğim şey. | Open Subtitles | أَو هذا ما أنا سأكافح وأضحي وأنزف دما من أجله |
Anlayacağın, canım Nükleer santralim olmadan uğruna yaşayacak bir şeyim yok. | Open Subtitles | إذاً بدون مصنعي الحبيب لم يكن لدي شيئ لأعيش من أجله. |
Bu duyulursa, güvenilirliğin kalmaz uğruna çaba sarf ettiğin her şey mahvolur. | Open Subtitles | وإن أصبحت هذه العلاقة علنية فستدمر مصداقيتك، وكل شيء عملت من أجله |
Bu duyulursa, güvenilirliğin kalmaz uğruna çaba sarf ettiğin her şey mahvolur. | Open Subtitles | إن أصبحت هذه العلاقة علنية فستدمر مصداقيتك وكل شيءٍ عملت من أجله |
uğruna yaşayacak bir şey. Sadece bu harika değil mi? | Open Subtitles | شيء لأحيا من أجله أليس هذا في حد ذاته عظيم؟ |
Herkesin iyi davranmasını ümit et, çok iyi davranmasını onlar da oğlunu hapse atsın ve uğruna çalıştığın her şeyi yok etmeye çalışsınlar. | Open Subtitles | وتأمل أن يتصرف الجميع بلطف ، بلطف شديد بينما يقومون هم برمي إبنك في السجن ويحاولون تدمير كل شيء قد عملت من أجله |
Tatlım, işte seni bu yüzden işe aldım. Beni iyi yapasın diye. | Open Subtitles | عزيزي، هذا ما عينتك من أجله الآن اجعلني أندمج مع ما حولي |
Kontrol ve dengeler bu yüzden var. | TED | هذا هو السبب الذى من أجله توجد لدينا ضوابط وتوازنات. |
Babası Ona kolye konusunda hiç güvenmedi, Oda babasını öldürdü. | Open Subtitles | ،أبوها لم يأتمنها على الحجر الكريم لذا قتلته من أجله |
Doktorlar aranıyor ve ciddi olduğunu düşünmüş olmalılar ki kilisede Ona dua ediliyor. | TED | تم استدعاء الأطباء، ورأوا أن الحالة خطيرة لدرجة أنه قد تُليَت الصلوات من أجله في الكنيسة المحلية. |
Bu lisans üstü okula gelme sebebim, ve hayatımı nasıl geçirmek istediğimdi. | TED | وهذا ما قدمت من أجله عندما التحقت بالدراسات العليا، وهذا ما أفضّل قضاء حياتي فيه. |
Yaşadığınız kod sizin bu oyunda neden bir sonunuz olmadığının açık bir sebebi | Open Subtitles | الشفرة التي عشت من أجلها إنها السبب الذي من أجله سأبقى في اللعبة. |
Doğru. Benim amigoluk yapmamla aynı sebep. Hepsi büyük bir oyun. | Open Subtitles | صحيح , نفس السبب الذي من أجله أشجع كلها لعبه كبيره |
Her gün , her saniye onu izlemek zorunda kalmayız. | Open Subtitles | فسيعطيه هذا سباً يحيا من أجله لن نضطر الى مراقبته |
Ah Raylan, bunu kaçırmaya değer ne var ki dünyada? | Open Subtitles | اوه , ريلان مالشيء الذي يجعلك تفوّت هذا من أجله |
- Onun için güzel görünmek istiyorum. - O halde görüneceksin. | Open Subtitles | ـ أريد أن أبدو جميلةً من أجله ـ وستبدين كذلك |
Ambarını havaya uçuracağım ve almaya geldiğimiz şeye sahip olacağız. | Open Subtitles | أين تَذْهبِ؟ لتَفجير قاعِه ونحْصلُ على ما جِئنَا من أجله |
Sana anlatacak zamanı olmadı, şimdi onun adına da konuşuyorum. | Open Subtitles | هو لم يكن لديه الوقت ليخبرك لذا أن سأتكلم من أجله |
Yaşamak için hiçbir sebebin olmazdı. Aramayı, cep telefonuna yönlendiririm. | Open Subtitles | لن يبقى لك شئ لتعيش من أجله ساقوم بتحويلها على هاتفك النقال |
Bana öğrettiği en önemli şey ise... ...Bunun için ölmeye hazır olduğumdur. | TED | وعليه، أهمية التعليم بالنسبة لي هو ما أرغب في الموت من أجله. |
O Detroit için burada ve şimdi siz onun için arayın. | Open Subtitles | لقد خرج من أجل ديترويت و الآن يمكنكم الخروج من أجله |