| Aşkı vermek ve almak, bizi hem yüceltir hem de aşağılar mı? | Open Subtitles | أنَ إعطاء و تلقي الحُب يحُطُ من قدرنا و يرفعهُ بنفس الوقت؟ |
| En azından elimden gelen, fakir hasta bir çocuğa bisiklet vermek. | Open Subtitles | أقل ما يمكن أن أقوم به إعطاء الطفل الفقير المريض دراجة |
| Gazilerin bakımı için bir milyar ek bütçe vermeyi de reddetti. | Open Subtitles | وعارض إعطاء المحاربين القدماء مليار جنيه إضافى في إعانة التأمين الصحى |
| Bir kadının böyle bir söz vermeye hakkı olmadığını unutmuşum. | Open Subtitles | حتّى نسيت تلك مرأة لم حتى الحقّ في إعطاء الوعود |
| Yoksa ekonomik karların çıkarlarına çevrenin iyiliğinden daha çok önem verme deneyiminden mi? | TED | أو ربما يبحثون عن خبرة إعطاء أولوية للأرباح السياسية عوضاً عن الاهتمام بالبيئة؟ |
| Şimdi dostumuza Batayıltıcı ver. | Open Subtitles | الآن إعطاء صديقنا هنا نفحة من الخفافيش اليقظة. |
| Cevaplar için zaman geldi, vermek istese de istemese de. | Open Subtitles | حان وقت إعطاء الإجابات، سواء رغب في ذلك أم كره |
| Şövalyeler ölümcül yarası olanlara son darbeyi vermek için kullanırlardı. | Open Subtitles | الفرسان استخدموه في إعطاء الضربة الأخيره الى المصابون بإصابة مميته |
| İlk başta yumurtalarımı vermek soyut düşündüğümde çok kolay geliyordu fakat, onu görmek... | Open Subtitles | لقد كان يبدو سهلا تعلمين, التفكير في إعطاء بويضاتي عندما كان الأمر نظريا |
| İşiniz tavsiye vermek olduğuna göre, bunu da bilirsiniz sanmıştım. | Open Subtitles | كنت أظنك تعرفين هذا حيث أن وظيفتك هي إعطاء الإرشادات |
| Belli bir katmandaki topluluğa çok fazla güç vermek tehlikeli olabilir. | TED | الآن قد يكون خطرا إعطاء الكثير من النفوذ لشريحة ضيقة من المجتمع |
| İki yıl önce, şöyle bir karar verdik; hadi açlıkla savaş modelini değiştirelim ve yemek yardımı vermek yerine, onu gıda bankalarına koyalım. | TED | ولكن قبل سنتين، قررنا، لنغير النموذج المستخدم لمحاربة المجاعة، وبدلاً من إعطاء مساعدات طعام، لنضعه في بنوك الغذاء. |
| Bebek Diego, Buenos Aires'te bir barın önünde bıçaklandı... imza vermeyi reddettiği için. | Open Subtitles | طعن دييغو الصغير خارج حانة في بوينوس أيرس بعد رفضه إعطاء توقيعه لأحدهم |
| Bebek Diego, Buenos Aires'te bir barın önünde imza vermeyi reddettiği için bıçaklandı. | Open Subtitles | طعن دييغو الصغير خارج حانة في بوينوس أيرس بعد رفضه إعطاء توقيعه لأحدهم |
| Sadece bir tahmine dayanarak hastayı öldürebilecek ilaçlar vermeye karar verdik. | Open Subtitles | لقد قرّرنا للتوّ إعطاء أدوية قد تقتل مريضة بناءً على تخمين |
| 1 .000 zencinin eline silah verme fikrinin pek tutulmayacağını aklına getiriyor musun? | Open Subtitles | هل تعلم كم يمكن ان يكون هذا الأمر شعبيا؟ إعطاء الأسلحة لآلاف الملونين؟ |
| Şimdi de diğerlerini görelim. Emir ver. | Open Subtitles | لا مزيد من العمل الشاق فقط إعطاء الأوامر. |
| Yada... biraz zaman verir ve yola gelmesini umut edersin. | Open Subtitles | او ، يُمكنك إعطاء الأمر وقت وتتمنى أن يتحسن حاله |
| Lütfen şunu arabayı yıkayan elemana verin. A-1 günler dilerim. | Open Subtitles | والرجاء إعطاء هذه لغاسل سيارتكَ المحترف ونتمنى لكَ يوماً مميزاً |
| Seth bana Harry Reynard'a Med Patent hisselerinden vermekten söz ediyordu. | Open Subtitles | سيث كان يحادثنى عن إعطاء أ.ب.و الخاص بميد بيتينت لهارى رينارد |
| Sadece bir insan çocuğu O'na yeni bir isim verebilir. | Open Subtitles | فقط طفل إنساني... . . يستطيع إعطاء هذا الاسم الجديد. |
| Yani e.R.P.'ye yeşil ışık yakmamakla, karına çakmayı takas edeceğim. | Open Subtitles | فتعتقد أنني سأبادل مضاجعة زوجتك بعدم إعطاء الضوء الأخضر للمشروع؟ |
| Ama sonra aklım çok karıştı, çünkü o yaştaki insanlara sadece hormonları verip olmak istedikleri cinsel kimliğe sahip olmalarının kolay olacağını sanırdım | TED | وبعد ذلك أصبحت مشوشًا لأني اعتقدت بأنه كان من السهل نسبيًا في ذلك العمر مجرد إعطاء الناس الهرمونات الجنسية لما هم متأكدون منه |
| Bölmeyi kapat emri vermem şarttı. | Open Subtitles | إضططرت الى النزول للأسفل و إعطاء الأمر بسد الفتحات |
| Anneye daha fazla kan verebilirsin bebeğe daha fazla akciğer dokusu veremezsin. | Open Subtitles | يمكنكِ إعطاء الأم مزيداً من الدم لكن لا يمكنك إعطاء الطفلة مزيداً من الرئتين |
| Anne-babalar, çocuklarına az ya da çok dikkat vererek kolaylıkla bu davranışı teşvik edebilir ya da etmeyebilir. | TED | يمكن للوالدين تحفيز او اجهاض السلوك ببساطة عن طريق إعطاء أو سحب الانتباه من و إلى أطفالهم. |