Dönüşler ağırlık merkezi sabit kaldığında en etkilidir ve yetenekli bir dansçı bu süreçte dönme aksını dik tutabilir. | TED | تكون اللفات أكثر فاعلية إذا بقي مركز جاذبيتها ثابت والراقصة الماهرة ستكون قادرة على المحافظة على المحور الأفقي للفاتها |
Vezir tüm gücü elinde tutarken şah sabit duruyor. - Nasılsınız Dr. Crane? | Open Subtitles | لا عجب في هذا, الملك ثابت لا يتحرك بينما الملكه تملك القوه المطلقه |
İkimizin de cep telefonu var, sabit hatta ihtiyacımız yok. | Open Subtitles | وكلانا لدينا هواتف محمولة لذا فلن نحتاج الى هاتف ثابت |
İnşaat malzemeleriyle yüklü bu konteynırlar Dünya'daki en büyük inşaat alanını beslemek için sürekli olarak limanları işgal ediyor. | Open Subtitles | حمّلت المراكب بالمواد الإنشائية تصل إلى أحواض سفن المدينة بشكل ثابت التغذيه واحدا من اكبر ازدهار البناء في العالم |
Çünkü çok sağlam dediğin anlaşma bana saçmalıktan ibaretmiş gibi geldi. | Open Subtitles | لأنه بدا أن ما قلت إنه ثابت هو مجرد كلام فارغ |
Neyse ki troid bezinin aktivitelerini yeniden tetikleyebilen ve vücudu tekrar düzenli bir metabolizma hızına kavuşturan medikal tedaviler var. | TED | ولحسن الحظ توجد علاجات طبية قادرة على تحفيز أنشطة الغدة مجددًا، واستعادة معدل أيض ثابت للجسم. |
Bazen sabit etkiler değişimi açıklayabilir, ancak sabit etkiler, değişimin değişen şeylerle etkileşimini açıklar. | TED | إلا أنه في بعض الأحايين يمكن تفسير المتغير على ضوء عنصر ثابت, ولكن ذلك في إطار ضيق مقيد ب تفاعلاته مع المتغيرات. |
anlamına geliyor. Başlayacak olursak, 1960 yılında "ilham"ın sabit kaldığını görüyoruz. | TED | كما نبدأ ، تشاهدون في عام 1960 الالهام ثابت |
Burada, sabit slayt gösterisinin veya panoramik görüntülemenin öğelerini görüyorsunuz ve bunların hepsi uzamsal olarak birbiriyle bağdaştırılmıştır. | TED | لعرض تقديمي ثابت أو تصوير بانورامي وتم ربط هذه الأشياء جميعًا بشكل مكاني |
Diğer bir açıdan ise, bu, elektronik sağlık kaydının sabit bir teşhis bilgi havuzundan bir sağlık desteği aracına köklü dönüşümü. | TED | ومن جهة أخرى، انه تحول جذري في السجل الطبي الإلكتروني من مستودع ثابت من المعلومات التشخيصية لأداة لترويج الصحة. |
Herkese olabileceği gibi, onlar da, bir tür altıncı his geliştiriyorlar, sabit bir farkındalık, ne yaptıklarının, nasıl davrandıklarının, onların para toplama konusundaki yetilerine etkisi hakkında. | TED | كأيٍّ كان،نتيجة قيامهم بهذا, تطورت لديهم حاسة سادسة، وعي ثابت ,حول تأثير أفعالهم على إمكاناتهم لجمع المال. |
Belki de bin yaşam süresi boyunca, yeni bir sabit davranış şekli geliştirebilirler. | TED | ربما على امتداد آلاف الحيوات، يمكنهم تطوير سلوك ثابت جديد. |
Evet, benim planım ve maalesef ki partnerlerimi onları duyurmama müsaade edecek noktaya getiremedim, bunu bir sabit uydu ile yapmak. | TED | وكانت خطتي هي، وللأسف لم أستطع إقناع شركائي بهذه النقطة لأقول لهم، بأنه علينا فعل ذلك بقمر صناعي ثابت. |
Aynı zamanda sürekli ve artan öğrenmeyle bağlantılıdır. | TED | كما يرتبط هذا بتزايد ثابت ومتسارع في التعلم. |
sürekli olarak toplumsal refahı gözardı etme eğilimindeyiz. Bu durum toplumsal refahın ortak refah olması ortak mallardan teşkil edilmesinden kaynaklanıyor. | TED | نحن نميل وبشكل ثابت الى تجاهل المنفعة العامة لانها ببساطة مكاسب عامة , انها متاع مشترك |
Birkaç ay içinde tamamen kör olacak. Ama böyle bir durumda bile tavrı müthiş. Çok sağlam karakterli bir insan. | Open Subtitles | خلال أشهر قليلة, و نفسيته جيدة إنه حقاً رجل ثابت |
Harçlık çocuklara küçük yaşta düzenli bir maaş çeki beklemeyi öğretir. | TED | ان التسامح يعلم الاطفال الاتكال منذ بداية اعمارهم والاعتماد على دخل شهري ثابت |
Fiziğin çerçevesi oldukça sabittir; ölçtüğümüz bir çok şeyde aynıdır. | TED | لأن إطار عمل الفيزياء ثابت بدرجة ملحوظة فهو نفس الشيء في العديد والعديد من الأشياء التي نقيسها. |
Onunla daha fazla zaman geçirmeliyim. - daha kalıcı bir şey. | Open Subtitles | لكني أحتاج المزيد من الوقت معها شيئ ثابت |
İlk olarak, bir nesne uzayda ne kadar hızlı hareket ederse hareketsiz bir gözlemciye kıyasla zaman içinde o kadar yavaş hareket eder. | TED | أولاً: كلما تحرك جسم في الفضاء بسرعة، كلما كانت حركته عبر الوقت بطيئة مقارنة بمرصد ثابت. |
Ayık ve cevap veriyor. Sağ humerusta stabil kırığı var. | Open Subtitles | إنّه واعٍ ويستجيب لديه كسر ثابت بالعضد الأيمن |
Bunu tüm 4400'ler için söyleyebilirsin. Hepsi de tutarlı. | Open Subtitles | تستطيع قول هذا عن كل الـ 4400 هذا ثابت فيهم |
O zaman neden devamlı herkese onlar için ne yaptığını hatırlatıyorsun? | Open Subtitles | ثمّ الذي تُذكّرُ بشكل ثابت كُلّ شخص ماذا أنت تَعمَلُ لهم؟ |
Bu akım, tüm kültür ve coğrafyalarda 250 yıldır devam ediyor, Sahra Altı Afrika ve Güney Asya'daki bariz istisnalar hariç. | TED | وكان هذا القرار ثابت لربع الفيه , عبر الحضارات و المناطق الجغرافيه, مع استثناء صارخ من جنوب الصحراء الكبرى وجنوب آسيا |
Maryland Üniversitesinde nöro bilimci Elizabeth Redcay, bizzat etkileşim kurduğumuzda ve statik bir şey izlediğimizde beynimizde yaşanan farklılıkların bir haritasını çıkarmaya çalıştı. | TED | إليزابيث ريدكاي، عالمة أعصاب في جامعة ميريلاند، حاولت إيضاح الفرق بين مايحدث في أدمغتنا عند تفاعلنا بشكل شخصي مقابل عندما نشاهد أمر ثابت. |
Televizyonu tamir etmem hakkında birşey söylemedin. | Open Subtitles | أنت لَمْ تقولي شيءَ حتى حول التلفزيونِ وهو ثابت. |
Arka plan ışıması sadece normal spektral analiz altında görülebilmek için fazla durağan. | TED | إشعاع الخلفية بكل بساطة ثابت جدا لنكون قادرين على أن نرى في إطار التحليل الطيفي العادي. |
Takdir edersiniz ki böyle bir şeyi düşündüğünüzde daimi olan hemen hemen hiçbir şeyini bulamazsınız. | TED | لو نظرتم إلى شيء مثل ذلك، فيمكنكم تقدير حقيقة أنه وبطرق مختلفة، ليس هناك شيء ثابت في هذا. |