| Küçük bir görüntü bile bu insanları meraktan çıldırtmaya yeter. | TED | لكن حتى هذه اللمحات غير المباشرة كافية لتقودهم إلى الجنون. |
| Ölüm ilanları sayfasını okuyor musun? Ölümden korkman için yeter. | Open Subtitles | هل تقرأ صفحة الوفيات ، انها كافية لتخيفك حتى الموت |
| Beslenme ve egzersiz tek başına koroner hastalığı geriletmede yeterli değildi. | TED | الحمية والتمارين الرياضية لم تكن كافية لتسهيل تراجع مرض القلب التاجي. |
| Oraya gidip takviyelerle geri gelmek için üç gün yetmez. | Open Subtitles | ثلاثة أيام مدة غير كافية للوصول إلى ألبني والعودة بالتعزيزات |
| Bu yolculuk fazladan ağırlık olmadan da yeterince zorlu olacak. | Open Subtitles | هذه الرحلة ستكون صعبة بدرجة كافية بدون أخذ حمل زائد |
| Bu dünyaya cehennemi yaşatmak için yeterli değildi, ama ziyaret etmem için yeterliydi. | Open Subtitles | دقة أخرى وكان سينصب الجحيم على هذه الأرض لكنها دقات كافية لأقوم بزيارة. |
| Bir gözüm kör ve diğeri de çok iyi durumda değil. | TED | فأنا أعمىً في عين واحدة، و الرؤية بالأخري ليست بجودة كافية |
| Bu gecelik bu kadar hikaye yeter. Yatağına git. Ciddiyim! | Open Subtitles | ،هذه قصص كافية الليلة هيّا ارجع للسرير، أنا أعني ذلك |
| yok Hocam, onunla yaşadığım üç yıl bana bir ömür yeter. | Open Subtitles | لا يا شيخنا، لقد قضيت معه ثلاث سنوات وهي فترة كافية |
| Bilgisayar ağına girmeye, yazılımı almaya ve virüs göndermeye yeter. | Open Subtitles | مدة كافية لأختراق الشبكة و أزالة البرنامج و زرع الفيروسات |
| Başının arkasından darbe almış. Onun yaşındaki bir kadını öldürmeye yeter. | Open Subtitles | إصابة على مؤخرة الرأس كانت كافية لقتل إمرأة في مثل سنّها |
| Yılda bir kere benimle olması, bana yeter de artar bile. | Open Subtitles | إمتطائي مرة واحدة في السنة هي أكثر من كافية بالنسبة لي |
| Çocuğunu okula göndermeye yeter işte. Sen de bunu istemiyor muydun? | Open Subtitles | كافية لوضع الفتيات بالمدرسة , نوعاً ما أليس هذا مارغبت به؟ |
| Yani DNA dizisi bize etkili tedavi bulmak için yeterli bilgi vermez. | TED | فرسم شريط الحامض النووي فحسب لا يعطينا معلومات كافية لإيجاد علاجات فعالة. |
| Bunun için, maalesef, dört metrelik kanat genişliği yeterli değil. | TED | ولهذا ولسوء الحظ فان اجنحة بمدى 4 امتار ليست كافية |
| Beni polise teslim etmek için bunun yeterli sebep olmadığını... | Open Subtitles | لاتتوقع ان اصدقك فى ان هذه اسباب كافية لتسليمى للشرطة, |
| Durum değişti. 100.000 dolar yeterli değil. Bu boktan iş için yetmez. | Open Subtitles | حدث تغيير هنا, 100 الف دولار ليست كافية لهذا النوع من الأمور |
| Oradaki havaalanı yeterince uzun değil, ama başka seçenekleri yok. | Open Subtitles | المساحة هناك غير كافية للهبوط لكن ليس لديهم خيار اخر |
| Bir ya da iki euro yoğun saatlerde arabaların yüzde yirmisinin ortadan kaybolması için yeterliydi. | TED | 1 او 2 يورو كانت كافية لجعل 20 بالمئة من المركبات الاختفاء في اوقات الذروة. |
| Bu kadınlar onun için iyi sayılmaz dedim. Ama hepsi ona bakıyor. | Open Subtitles | لقد قلت انها ليست جيدة بدرجة كافية له كل جين فى الحجرة |
| Hakkınızda dava açıp 100.000 dolar istemesini söyleyeceğim. 50.000 bence az olur. | Open Subtitles | أريد أن أخبره بأن يقاضيك بـ 100.000 لا أعتقد أن 50.000 كافية |
| Buradaki pislik kokusunu ne kadar çiçek koyarsanız koyun yok edemezsiniz! | Open Subtitles | لا يمكنك ان تزرع زهورا كافية حول هذا المكان لتُزيل الروائح |
| Burada imal ediyorlar, ancak ihraç etmeye yetmiyor. | Open Subtitles | يصنعونه هنا، أتعلم؟ ليس بكميات كافية لتصديره. |
| Bölük pörçük şeyler, ama duyduklarım aileden birinin kendisini öldüreceğinden korktuğunu anlamama yetti. | Open Subtitles | فقك بعض الجمل و الكلمات, ولكنها كافية لأدرك انه كان خائفا من ان احد افراد العائلة سيقوم بقتله |
| Sanırım bu sebepler, onun aleyhinde oy vermeniz için yeterlidir. | Open Subtitles | أعتقد بأنها أسباب كافية لرهبانك حتى يصوتوا بعزلك عن منصبك |
| Çok fazla şeker ve yetersiz bakteri içerenler beklenen yardımı sağlayamayabilir. | TED | الأصناف كثيرة السكر وبلا بكتريا كافية قد لا تساعد في الواقع. |