| Bu yüzden 10 yaşındaki Julia'nın yaptığını yapmanın bir anlamı yok. | TED | هذا سبب عدم جدوى تكرار ما فعلته جوليا ذات العشرة أعوام. |
| Burası gözlerden uzak bir daire. Onu Bu yüzden seçtim. | Open Subtitles | . هذه شقة سريّة للغاية و هذا سبب أختياري لها |
| Kendimi ona hep yakın hissederdim. Bu yüzden buraya geldim. | Open Subtitles | لطالما شعرت بأنني قريبة منها، هذا سبب قدومي إلى هنا |
| -30'uncu katı da O yüzden seçmiş. Boş olduğunu bildiği için. | Open Subtitles | إذاً، هذا سبب أختيارها للطابق الثلاثون كانت تعلم أنه سيكون فارغ |
| Eğer bunun için buradaysanız, lütfen şu an burayı terk edin. | Open Subtitles | إن كان هذا سبب تواجدكم هنا، من الأفضل أن تغـادروا الآن. |
| Onu uzun zaman önce terkettim: Burada olmasının sebebi bu. | Open Subtitles | لقد هجرته منذ مدة طويلة و هذا سبب وجوده هنا؟ |
| Belki de Bu yüzden dünyaya gelmişimdir. Son sözümü ve vasiyetimi düşünün. | Open Subtitles | ربما يكون هذا سبب وجودي على الأرض لذلك اعتبروا هذه وصيتي الأخيرة.. |
| Bu yüzden, 1 6. yüzyılda müzik, mezar ve höyüklerde | Open Subtitles | هذا سبب أن كثير من الموسيقى كانت تعزف فى الأقبية |
| Bak Bu yüzden buraya geldim çünkü gelip bir göz atman lazım. | Open Subtitles | أستمتع إلى، هذا سبب مجيئى إلى هنا أريدك أن تأتى وتلقى نظرة. |
| Ama insanlar seni işte Bu yüzden soğuk buluyor, bunu bilmelisin. | Open Subtitles | لكنّ عليك أن تعرفي هذا سبب أن يراك الناس قاسية جداً، |
| Bu yüzden yalan söylediğini anlıyorum ama sen neden yapıyorsun? | Open Subtitles | هذا سبب كذبه، لكن لا أعرف لما قد تكذبين أنت. |
| - Bu yüzden geldim zaten. Ayrılırken seni teknede göremedim. | Open Subtitles | هذا سبب مجيئي لأنني لم أركِ على متنها حين غادر |
| Sanırım Bu yüzden bana karşı bu kadar soğuktular. Ama sorun değil. | Open Subtitles | أظنّ أنّ هذا سبب برودة تعاملهم معي لكنني كنت على ما يرام |
| Bu yüzden annemle uğraşacağıma bir şişe şarabı, dibini görene kadar içiyorum. | Open Subtitles | هذا سبب بدل ان أواجه أمي لقد شربت قنّينة كاملة من النبيذ |
| Bu yüzden fırsatı tepip, bu güzelim masum çiçeklerle olmuyorsun. | Open Subtitles | هذا سبب أنك أفسدت فرصتنا مع هذه الزهور البريئة الحبّوبة |
| Bu yüzden patron olan sen ve dediklerini yazan emir altındaki kişi benim. | Open Subtitles | اترى,هذا سبب انك انت الرئيس يا صديقي و انا الوضيعة التي تكتب الامور |
| Evli olduğunu kesin biliyor..., ...ve O yüzden yüzüğü takmıyor. | Open Subtitles | وواضح انها تعلم انه متزوج وليس هذا سبب عدم ارتدائه |
| Benim tüm hayatım verimsizdi O yüzden buraya taşındım ya. | Open Subtitles | حياتي كلها كانت موجة الجفاف. هذا سبب أنتقالي إلى هنا |
| Kızağı görmüştüm. bunun için gelmedim. | Open Subtitles | رأيت المنزلقة من قبل ليس هذا سبب مجيئي إلى هنا |
| Onu uzun zaman önce terkettim: Burada olmasının sebebi bu. | Open Subtitles | لقد هجرته منذ مدة طويلة و هذا سبب وجوده هنا؟ |
| Serpantin kayışı aşınmış ama arabanın çalışmama nedeni bu değil. | Open Subtitles | الحزام مهترئ، لكن ليس هذا سبب عدم عمل السيارة |
| Benim için dans etmeni istiyorum Bu nedenle burdasın Beni eğlendirmek için, haydi, dans et. | Open Subtitles | أود منك أن ترقص، هذا سبب وجودك هنا لتسليني، إذاً، هيا أرقص |
| Şortun neden kötü bir fikir olduğuna bir sebep daha. | Open Subtitles | هذا سبب آخر يوضح أن السراويل الطويلة كانت فكرة سيئة |
| Kumarı bırakma sebebim bu. Bu ve yürüyen merdiven her zaman bozuk. | Open Subtitles | هذا سبب توقّفي عن المُراهنة هذا وأيضًا السّلم المتحّرك كان معطّلاً دومًـا. |
| Düğmeye basma sebebin bu değil miydi, John? | Open Subtitles | أليس هذا سبب ضغطك له يا جون؟ |