Belki de en başarılı ilişkiler olumsuzluk çıtası en yüksek olanlar diye düşünebilirdim. | TED | لذا كنت لأفترض بأن العلاقات الأنجح هي تلك حيث تكون عتبة السلبية عالية. |
Evet, bayılırdım onlara. (Gülüşmeler) Neyse, orada her zaman zevk, ilişkiler ve tabii ki seks üzerine yazılar olurdu. | TED | نعم، أحبها حقا. على كل حال، دائما ما كان هناك مقال عن المتعة و العلاقات و بكل تأكيد الجنس. |
Sivil ilişkiler ve sivil toplum girişimleri. | TED | ومبادرات من الشؤون المدنية والمجتمع المدني. |
en bağlı toplumuz. Ama ben gittikçe düşünmeye başlıyorum ki sahip ya da sahip olduğumuzu düşündüğümüz ilişkiler, insan | TED | ولكنني بدأت أعتقد أن هذه الارتباطات التي نملكها أو التي نعتقد أننا نملكها هي مجرد محاكاة ساخرة للعلاقات الإنسانية. |
Eğer aile de fakirse, bu çocukları ziyaret etmek neredeyse imkansızlaşıyor ve ilişkiler de yavaş yavaş kopuyor. | TED | و إن كانت العائلة فقيرة، تصعب عليهم زيارة أطفالهم و تدريجيًّا تتهشم العلاقة بينهم. |
Sınırların tarihsel açıdan en keyfi olduğu ve lider nesillerin birbirleriyle düşmanca ilişkiler içinde olduğu tüm bu bölgeler. | TED | كل تلك المناطق حيث الحدود تاريخياً أكثر تعسفية وحيث أجيال من القادة كانوا على علاقات عدائية مع بعضهم البعض. |
- Alınma ama söz konusu ilişkiler olunca gerikafalı bir gelenekçisin. | Open Subtitles | و لكنك تصبح تقليدياً غليظاً عندما يتعلق الأمر بالعلاقات يا صديقي |
Kişisel ilişkiler, bence muhtemelen sahip olduğumuz en güçlü araçlar. | TED | أعتقدُ أن العلاقات الشخصية، هي ربما أقوى الوسائل التي لدينا. |
Ve ideal anlamında siyaset, daha iyi bir yaşama ve daha iyi bir topluma erişmek için ilişkiler ağımızı sürekli irdelememizdir. | TED | و السياسة في التفكير المثالي، هي الطريقة التي نوجه كلامنا بشكل مستمر لشبكة من العلاقات لتحقيق حياة أفضل و مجتمع أفضل |
Aralarındaki her çizgi iki insan arasındaki ilişki. Farklı türde ilişkiler. | TED | كل خط بينهم هو علاقة بين شخصين أنواع مختلفة من العلاقات. |
Ama ilişkiler hep böyle yürüyor. Sevinçle başlıyor üzüntüyle bitiyor. | Open Subtitles | لكن العلاقات غالبا تكون كذلك تبدأ بالمتعة وتنتهي بالحسرة والغم |
İlişkiler yarışmak gibidir. Aşk için yaptığında çoktan kazanmış sayılırsın. | Open Subtitles | العلاقات مثل السباق عندما تفعله من اجل الحب فقد فزت |
Peki halkla ilişkiler işin görünen yüzüyse? | Open Subtitles | وإذا كانت الشؤون العامه تعتبر فقط كجبهه ؟ |
İner inmez uluslar arası ilişkiler subayını bulup evrak işlerini halletmeliyiz. | Open Subtitles | أول ما نهبط، سنجد ضابط الشؤون الخارجية، ونعمل على الأوراق. |
Bu savaş için feda ettiğimiz onca şeyden sonra savaş sonrası ilişkiler görüşmesinde sesimizi duyuramıyoruz. | Open Subtitles | بعد كلّ ما ضحينا به لأجل هذه الحرب. لمَ لا يمكن أن يكون لنا صوت في مناقشة الشؤون ما بعد الحرب؟ |
Akıl hastalarını öldürmek halkla ilişkiler açısından hiç iyi olmaz. | Open Subtitles | قتل المختلين ليس مناسباً للعلاقات العامة |
Şu halkla ilişkiler programı fikri hoşuma gitti. | Open Subtitles | أَحْبُّ مثل تلك الحفلة للعلاقات الإجتماعيةِ. |
Herhangi bir çevrede iki tür geçer akçe vardır: performans ve ilişkiler. | TED | هناك نوعان من الدقة في أي بيئة: دقة الأداء ودقة العلاقة. |
İlişkiler köpekbalığı gibidir sürekli ilerlemek zorundadır, yoksa ölür. | Open Subtitles | العلاقة كما أعتقد هي مثل القرش عليها أن تتحرك باستمرار إلى الأمام وإلا فستموت |
Milyonlarca yıllık evrim bazı yakın ilişkiler daha yaratmış farklı dinozor türleri arasında. | Open Subtitles | ملايين السنين من التطور خلقت علاقات وطيدة بين أنواع مختلفة من الديناصورات أيضا |
Acentada çalışmaya başlayalı çok olmadı, ama bir nevi halkla ilişkiler bölümünde görev yapıyorum. | Open Subtitles | اننى مع هذه الوكالة منذ وقت قليل لكن هناك اننى اعمل بالعلاقات العامة |
Bu iyi halkla ilişkiler. The Wall Street Journal için. | Open Subtitles | هذه لعلاقات عامة جيدة انها لوول ستريت جورنال |
Halkla İlişkiler kredisini tamamlayan tek ders de buydu. | Open Subtitles | و هـذا هو القسم الوحيد الذي وفّى متطلباتي للشؤون العامة |
Halkla İlişkiler'den rakamları yeni aldım. Elektrikli araba kampanyası bir harika! | Open Subtitles | احضرت للتو التصميمات من اداره الشئون المجتمعيه حملات عربه الكابل نجحت |
Hem ayrıca, dışardan bakıldığında olağan dışı görünüyorsun ama olay duygular ve ilişkiler olduğu zaman senin de kimseden farkın kalmıyor. | Open Subtitles | ومن المؤكد أن لديك جوانبٌ استثنائية لكن حينما يتعلق الأمر بالمشاعر والعلاقات العاطفية فإنك لا تختلف عن أحد ٍ في ذلك |
Hepimiz mükemmel olmayan geçmiş ilişkiler yaşadık, ama geçmişteki bu ilişki, gelecekteki hayallerimizi etkiler mi? | Open Subtitles | عند عمر معين, كانت لدينا جميعاً علاقات ابعد بكثير من الماضي المثالي ولكن كم تأثر تلك العلاقه الماضيه |
Umarım olmaz çünkü gergin koşullarda başlayan ilişkiler asla uzun sürmüyor. | Open Subtitles | الأمل لَيسَ، ' سبب، تَعْرفُ، العِلاقات التي تَبْدأُ تحت الظروف الحادّة، هم أبداً لا يَدُومونَ. |
Sizi yakın ilişkiler kurmanızı sağlayacak davranışlarda bulunmaya iter. | TED | فيدفعكم لفعل أشياء تعزز من روابط علاقاتكم. |
İlişkiler nasıl kurulur bilmek istiyorlar. | TED | يريدون أن يعرفوا سر علاقاتنا التي تستمر؟ |
Halkla ilişkiler müdürü şirketimizin son seçimlerde iki tarafın da politik eylem komitelerine para sağladığını söyledi. | Open Subtitles | رئيس بي آر أخبرَني بأنّ شركتَنا موّلت بي أي سي إس على كلا الجانبينِ أثناء الإنتخابِ الأخيرِ. |