| Kızkardeşinin inceliğinden dolayı o bunu gönderdi ve aynı zamanda daha önceki mektupları. | Open Subtitles | وشكرا لأختها ,فقد ارسلت الىّ هذا الخطاب وكذلك بعض الخطابات السابقة لأقارنه به |
| mektupları bana verme, kalsın. | Open Subtitles | أسأل شيئاً واحداً فقط. ألن تعطني الخطابات. لا بأس. |
| Hatta bazıları, yakınlarının organlarını alan insanlardan, teşekkür mektupları almış. | TED | حتى بعضهم قد تلقّى خطابات من الذين حصلوا على أعضاء أحبابهم، ليقولوا لهم شكرًا لكم |
| Neredeyse altı yıl, her Allah'ın günü, Elimde bir şey yoktu ancak posta kutumda red mektupları beni bekliyordu. | TED | إذن، طوال ست سنوات تقريبا، كل يوم، لم أكن أتوصل إلا برسائل الرفض التي كانت تنتظرني داخل صندوق البريد. |
| Komşuların mektupları elime geçtiğinde atmak için... | Open Subtitles | عندما أحصل على بريد الجيران, أرميهم فحسب فى |
| mektupları ya da telefonla aramaları işe yaramamış. | Open Subtitles | حسنا ، فإن أيا من رسائله / / أو عمل مكالمات هاتفية. |
| Hem sapık mektupları sahte. Hezeyan içinde olup olmadığını bile bilmiyoruz. | Open Subtitles | بالإضافة أن رسائل المترصد مزوّرة، لا نعلم حتّى إن كان متوهما. |
| mektupları bana verme, kalsın. | Open Subtitles | أسأل شيئاً واحداً فقط. ألن تعطني الخطابات. لا بأس. |
| Eve dönünce mektupları pullayıp yollamıştı. | Open Subtitles | حالما تعود للمنزل، كانت تضع الطوابع وترسل الخطابات. |
| Sanırım çoğu bu mektupları imzalamış. | Open Subtitles | لقد اعتقدت أن الكثير منهم وقعوا على مثل هذه الخطابات |
| mektupları sen gönderdin ona, itiraf etmene bile gerek yok. | Open Subtitles | أنت الذي أرسلت لها الخطابات حسناً. لسنا بحاجة لاعترافك. |
| muhtemelen o mektupları yazma nedeni de bu. | Open Subtitles | ولهذا السبب ربما يقوم بكتابة هذه الخطابات |
| Tüm mektupları açmak üç günlerini aldı. | Open Subtitles | استغرقوا ثلاثة أيام ليفتحوا كل الخطابات التي وصلتهم |
| Birçoğu ailelerine mektup yazarak arkadaşlarına verdi. Böylelikle onlar bu mektupları, sahiplerine ulaştırabilecekti. Bir tür elveda mektubuydu. | Open Subtitles | بعض الجنود صغيرى السن كتبوا خطابات وداع لأبائهم وسلموها لأصدقائهم فى حال ما لم يعودوا |
| Bir aldatma olayını bilmek ile boğazına tıkanmış aşk mektupları bulmak arasında büyük bir fark vardır. | Open Subtitles | هُناك إختلاف كبير بين معرفة وجود ،علاقة غرامية غير شرعية . و أن يكون لديك خطابات حب مخفية |
| O günden sonraki gün, mektupları almak için merdivenlerden indi. | Open Subtitles | يوم بعد ذلك نزل إلى الطابق السفلي للحصول على البريد |
| mektupları ona teslim etti, fakat mavi zarflı mektubu alıkoydu. | Open Subtitles | والتى اخذت تتطّلع الى البريد, حتى صادفها المظروف الأزرق |
| Yıllarca belediyeye ırkçılıkla ilgili nefret mektupları göndermiş. | Open Subtitles | أرسل بريد كراهية عبر السنين إلى مجلس المدينة بشأن الخلافات العرقية |
| Yaşamı son bulmuştu, mektupları da bulacaktır. | Open Subtitles | إنتهت حياته، وكذلك سوف تنتهي رسائله |
| Yani kimseye tatlı tatlı aşk mektupları yazıp, "Cennette gibiyim." deme. | Open Subtitles | ولا تتصرفي وتكتبي رسائل حب لشخص مثل: اشعر انني في الجنة |
| mektupları hep aynı, ben de her şey yolunda diye cevaplıyorum. | Open Subtitles | رسائلها دائمًا بنفس المضمون و أرد عليها بأن كل شيء بخير |
| Ben bir postacıyım, görevim mektupları doğru adrese ulaştırmak. | Open Subtitles | أنا ساعي بريد، أوصل رسائلي للعناوين الصحيحة |
| Bana o mektupları yazanın sen olduğunu nereden anladılar? | Open Subtitles | كَيْفَ إكتشفوا إنكي تَكْتبَين كُلّ تلك الرسائلِ لي |
| Bunlar, gelen kutumdaki bu mektupları okurken benim de aklımdan geçen şeyler. | TED | الآن، هذا نوع من التساؤلات التي تدور في رأسي أيضا، عندما أقرأ هذه الرسائل في بريدي. |
| Dünya daha da ezici bir hal aldığında, zorlukları aşma yeteneğim iyiye değil de kötüye gittiğinde mektupları bıraktım. | TED | لكن كلما أصبح العالم أكثر عاطفيا أصبحت قدرتي على التفاوض أسوأ وليس أفضل، توقفت عن كتابة تلك الرسائل. |
| Bana gönderdiğin mektupları belki de bu yüzden açmadım. | Open Subtitles | ربّما بسبب ذلك لم أقدر على فتح" "الرّسائل الّتي بعثتها إليّ طيلة السّنين المنصرمة |
| Ona gelen mektupları görmelisiniz bazı kişilerin ona yapacaklarını söyledikleri bazı şeyleri. | Open Subtitles | يجب أن ترى بعض من الرسائل التي لديها أشياء قالوا أنهم سيفعلونها |
| Her zaman ne kadar korktuğunu yazıyordu. mektupları gittikçe çaresizleşiyordu. | Open Subtitles | كتبت عن كونها خائفة خطاباتها أصبحت يائسة |
| İttifak kuvvetlerinin mektupları denetlemesi tehlikeli barışsever fikirlerin topluma sızmasının boyutlarını gösteriyordu. | Open Subtitles | السلطات المركزية للرقابة على الرسائل كشفت إلى أى مدى كانت الأفكار السلميّة الخطيرة تخترق المجتمع |